Son 4 yılın en kritik günlerini 23 Nisan Ulusan Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlamalarında yaşıyor. Bu günün akşamında verilen resepsiyonlar siyasal iktidar ile askerler arasındaki ilişkinin ne kadar “normal” ya da “anormal” olduğunu ortaya koyuyor. Resepsiyonlar ya protesto ediliyor ya da davetliler, daha doğrusu varlıklarına özel anlamlar yüklenilen davetlilerin resepsiyonda kalma süreleri uzunluğuna ya da kısalığına göre bir olumlu ya da olumsuz anlam içeriyor. Önceki gün 23 Nisan törenlerinde ve resepsiyonunda yaşananlar böyle farklı yorumlanabilecek onlara ev sahipliği yaptı. TBMM Başkanı Bülent Arınç’ın özel gündemle toplanan TBMM Genel Kurulu’nda, dinleyici sıralarında günün özelliği nedeniyle Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ile TSK’nin üst yönetiminin tam kadro yer almasını fırsat bilerek 4 yıldır yapmadığı içerikte bir konuşma yaptı. Yaslandığı ve içinden geldiği siyasi geleneğin bütün itirazlarını en somut ve açık cümlelerle seslendirdi. TBMM Genel Kurulu’ndaki koltuğunu 21 yaşındaki bir İmam Hatipliye verdi, milletvekili sıralarını da İmam Hatipliler arasında paylaştırdı. Böylece kendisinin verdiği mesajı bu çocuklarla (?) pekiştirmeye çalıştı.Arınç’ın bu çıkışı Ankara’nın yeni tartışma konusu. Arınç’ın konuşmasının içeriğinden daha çok bu konuşmayı neden yaptığı konuşuluyor, tartışılıyor. Arınç’ın bu çıkışını, alışıla gelindiği gibi ara sıra yaptığı ve sonunu getirmediği çıkışlardan birisi olarak değerlendiren de var konjonktüre bağlı olarak farklı anlamlar yükleyenler de.
Öncelikle görmek gerekir ki bu konuşmanın mesajı, dinleyici sıralarında yerlerini alan Kuvvet Komutanları ile Cumhurbaşkanı’na yönelik değil. Çünkü bu düşüncelere hiçbirisi yabancı değil. Bir kez daha yüksek sesle ve TBMM çatısı altında duymalarının sürpriz bir yanı yok. Konuşmaları tabanda oluşan “hoşnutsuzluğu” gidermeye yönelik bir “gaz alma” operasyonu olarak da değerlendirmek mümkün. Ancak, talepleri konusunda adım atılmamasından dolayı rahatsız olan İmam Hatipli, türbanlı bu durumu artık kanıksamış durumda. Yani bunu bir sıkıntı unsuru olarak görmüyor aksine böyle bir konumdan uzaklaşmaları durumunda boşluğa düşecekleri kaygısı da hakim.
Peki o zaman mesaj kime? Açık bir biçimde AK Parti üst yönetim kadrolarına, hem de iç içe geçmiş iki mesaj halinde. İlki, dar toplantılarda dile getirilen bu düşüncelerin artık yüksek sesle ifade edilmesi talebi. Yani, başka Başbakan Erdoğan olmak üzere yönetici kadroları bu konuşmasıyla zorlayan Arınç, “ya benim gibi düşündüğünüzü net ve açık bir biçimde açıklayın ya da düşünmediğinizi açıklayın” diyor. Bu çok önemli. Bu çağırının yanıtı AK Parti içinde ciddi bir ideolojik tartışma ve ayrışma yaratacaktır. AK Parti’nin kuruluş gerekçesine kadar tartışmayı götürecektir.
Arınç’ın ikinci mesajı ise daha anlaşılır. Mesaj, yaklaşan ve yaklaştığı için de her geçen gün tartışması alevlenen Cumhurbaşkanlığı seçimlerine yönelik. Tartışmaların bir anlamda “kimin olacağından” daha çok “kimlerin olamayacağına” kaymış olması da dikkate alındığında Arınç’ın sert muhalif çıkışı daha da anlam kazanıyor.
Arınç dün yaptığı konuşmayla, Eğer Başbakan Erdoğan Cumhurbaşkanlığına aday olmazsa ve üzerinde uzlaşılacak bir adayla örneğin, farklı kesimler tarafından “makul” görülen Devlet Bakanı Mehmet Aydın, Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül gibi isimlerle ya da Erdoğan’ın, çeşitli telkinler üzerine farklı bir isimde karar kılması ve Cumhurbaşkanlığına bu isimlerden birisi aday göstermesi durumunda, cumhurbaşkanlığına aday olacağını açıkladı.
Bu çok önemli bir aşama. Çünkü AK Parti kurulurken hatta seçimlerden hemen sonra makamlar bu 3’lu tarafından pay edilmişti. Yine böyle bir hesap kapsamında Arınç’ın TBMM Başkanlığının önü kesilmek istendi, Vecdi Gönül TBMM Başkanlığı’na aday yapıldı ama Arınç ödün vermedi, Gönül ve Erdoğan geri adım atmak zorunda kaldı. Gül’ün de Erdoğan’ın milletvekili seçilip yemin etmesinin hemen ardından “biraz bekle” denmesine karşın Başbakanlıktan hemen istifa etmesi de bu paylaşıma verilen önemin işaretiydi. Ortaya çıkan tablo net, Cumhurbaşkanı Erdoğan, Başbakan Gül ve TBMM Başkanı Arınç. Bu denklemdeki herhangi bir değişiklik anında bütün dengeleri bozacak demektir. Ve bozulan dengelerin sonucunda Arınç’ın Cumhurbaşkanı seçilip seçilemeyeceği bilinmez ama AK Parti’nin kendisini tek parça olarak muhafaza etmesi hayli güçleşecek.