MUSTAFA MUTLU
Bazı yargı mensuplarının jetleri mi var?
Tam PKK’lıların ülkeye ellerini kollarını sallayarak girmeleri tansiyonu yükseltmişti ki... Unutmaya başladığımız “İrticayla Mücadele Eylem Planı Belgesi” hortladı!

Nasıl hortladı?

Genelkurmay Karargâhı’nda çalıştığını belirten bir “subay” vicdanının sesine (!) uydu ve soruşturmayı Ankara’daki meslektaşlarına devreden İstanbul’daki savcılara belgenin “aslı” olduğunu belirttiği yeni “kâğıtlar” gönderdi.

İşin ilginci bu “demokrasiperver subay”, savcılara gönderdiği uzun mektubun sonunda “tanık olarak çağırmanız durumunda da gelmeye hazırım” dedi.

Ama...

Kim olduğunu yazmaya unuttu!

Yani; savcılar şimdi onu çağıracaklar da...

Acaba kendisine nasıl ulaşacaklar?

Yoksa Genelkurmay’a “alıcı ismi” belirtmeden bir mektup gönderip, bu “vatanperver subay”ın o mektubu sahiplenmesini mi bekleyecekler?

***
Sonra... Bu “ıslak imzalı” belge savcılar tarafından, gerçek olup olmadığının araştırılması için “Adli Tıp Kurumu”na gönderildi...

“En büyük devlet büyüğü” nün Pakistan’a gitmeden önce yaptığı açıklamadan öğrendiğimize göre, Adli Tıp da belgenin “gerçek” olduğunu tespit edip, bunu savcılara bildirdi.

Buradan da öğrendik ki; “kuvvetler ayrılığı ilkesi”nin benimsendiği (!) demokrasimizde, Adli Tıp raporları, savcılarla birlikte yürütme organının başına da gönderiliyormuş!

Bu arada çok ilginç bir gelişme daha oldu:

Tıpkı “fotokopi belge” gibi, “ıslak imzalı” olduğu iddia edilen bu belge de aynı anda 10’a yakın gazeteye sızdırıldı!

İşte; tam bu noktada “yanıtlanması zor” bir soruyla karşı karşıya geldik:

“Islak imzalı” belge olduğu söylenen kâğıtlar madem ki savcıların elinde ve o kâğıtları savcıların dışında sadece Adli Tıp Kurumu’ndaki uzmanlar gördü...

İyi de o zaman bu belgeler, 10’a yakın gazeteye kim ya da kimler tarafından, hangi amaçla “servis” edildi?

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 285’inci maddesinin birinci fıkrası açık:

“Soruşturmanın gizliliğini alenen ihlâl eden kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır...”

Bu maddenin ihlal edilmiş olmasından kimse korkmadı mı, çekinmedi mi?
***
“Kürt açılımı” gibi herkesi doğrudan ilgilendiren siyaset değişikliklerini bile “kapalı kapılar ardında” hayata geçirmeye çalışan bir iktidar iş başındayken...

Yargıdaki bu “yasalara aykırı şeffaflığı” anlayabilmek gerçekten mümkün değil.

Belge gerçek olabilir; ilkinde olduğu gibi “tartışmalı” da çıkabilir...

Bir gazeteci olarak bu konuda ahkâm kesmeden önce yasal sürecin tamamlanmasını beklerim.

Ama...

Eğer o “belgeler”, yasalar ayaklar altına alınarak jet (!) hızıyla bazı gazetelere sızdırılıyorsa... Şu günlerde yayınlanan reklam filmindeki delikanlı gibi saf saf sorarım:

Yoksa... Bazı yargı mensuplarının jetleri mi var!

*****

GÜNÜN SORUSU

DTP Genel Başkanı Ahmet Türk, Avrupa’dan gelecek PKK’lıları karşılama konusunda daha hassas davranacaklarını açıklamış...

Hani; “halkın verdiği tepkiyi kontrol edemiyorlar”dı?

*****
Vakıflar’ı bırak, RTÜK’e bak!

Mesir macunu kapma yarışmalarının tartışmasız birincisi olan “En büyük devlet büyüğü yardımcısı” dün NTV’ye çıktı ve Genelkurmay’ın “İrticayla Mücadele Eylem Planı Belgesi”yle ilgili tutumunu eleştirdi...

Eskilerin deyişiyle, mangalda kül bırakmadı!

“Ben olsaydım, hakkında soruşturma bulunan bir devlet görevlisini, soruşturma tamamlanıncaya kadar görevden alırdım. Örneğin bana bağlı Vakıflar Genel Müdürlüğü’ndeki bir bürokrat suçlansa, böyle yapardım” dedi...

RTÜK de “En büyük devlet büyüğü yardımcısı”na bağlı...

Önceki RTÜK Başkanı’nın ismi, Deniz Feneri’nin “şüphelileri” arasında ilk sırada yer alıyor ve hakkında açılan soruşturmalar devam ediyor...

Madem bu kadar “güçlü” ydü ve “idealist”ti; o zaman önceki RTÜK Başkanı’nı da görevden alması gerekmez miydi?

Neden sadece istifasını “rica etmekle” yetindi?

Neden o kişinin “direnmesi” karşısında seyirci kaldı?