Çünkü iddianameye yazılmayanlar, Ergenekon'a paralel yeni bir soruşturmanın habercisi gibi...

Üçüncü iddianamenin başlıklarından biri, operasyonlarda ele geçirilen silahlar. Örneğin Zir Vadisi'nde bulunan silahların dökümü, iddianamede ayrıntılı şekilde yer almış ama Poyrazköy kazılarında bulunan silahlar, iddianamede yok.

İddianamede, olması beklenen "Darbe Günlükleri" de yok. Zaten o günlüklerle ilgili olarak, dönemin kuvvet komutanlarının ifadelerine bile henüz başvurulmadı. Deniz Kuvvetleri'ne yönelik soruşturmalar da üçüncü iddianamede yer bulamadı. Şafak operasyonlarıyla gözaltına alınıp tutuklanan albaylar ve teğmenler de, mahkemenin incelediği iddianameye giremedi.

HİLMİ ÖZKÖK'ÜN İFADELERİ NEDEN İDDİANAMEYE GİRMEDİ?

En önemlisi, Genelkurmay eski Başkanı Hilmi Özkök'ün ifadeleri iddianamede yok. İşin ilginç tarafı, Özkök'ün ifadelerinin tek satırı bugüne kadar medyaya da sızmadı. Yani savcılık, bu ifadeleri büyük özenle gizliyor.

Tüm bunlar üçüncü iddianamade yok ama neden yok olduğuna dair bir ipucu var. O ipucu, başsavcılığın, iddianameyi mahkemeye teslim ettiği gün yaptığı basın açıklamasında gizli.

4 Sayfalık açıklamanın son sayfasında şöyle bir cümle yer alıyor; "3. iddianamenin tanziminden sonra da her biri ayrı numaraya kayıtlı derdest soruşturmalar mevcut bulunmaktadır".

Cümlenin anlamı şu; Yapılan bazı soruşturmalar rafta bekliyor. Vakti geldiğinde, raftan indirilecek, ayrı bir davaya dönüştürülecek. İşte o davanın konusu da, darbe iddiaları olacak. Adı da, herhalde "Cunta davası" konulacak. Yani darbe günlükleriyle başlayan ve süregelen, kamuoyunun da merakla beklediği "darbe iddianamesi", Ergenekon'dan ayrılacak, ayrı bir dava açılacak.

Ancak tüm bunlar askere sivil yargı yolunu açan geceyarısı düzenlemesi, Anayasa Mahkemesi'nden dönmezse gerçekleşecek.