Yine şehitlerimizin arkasından ağıtlar yaktık. Devletimizin en büyükleri, askerimizin en büyükleri yine cenaze töreninde bir araya geldi. Gözler buğulu, yüzler gergin, ifadeler yürek paralayıcı.
Ardından “olay yerine gitmeler” burada askere moral vermeler, yemeler içmeler, binlerce korumanın eşliğinde siperlerde poz vermeler.
Ve tabii “kararlılık” mesajları. “Terör döktüğü kanda boğulacaktır” hamaseti. “Terörle bir yere varılamayacağı” kehanetleri.
Eğer terör amacına Türkiye’de ulaşmadıysa, bu yaşadıklarımız ne oluyor?
Artık diyorum ki karnımız tok. Kararlılık mesajları dinlemek istemiyoruz.
Çünkü devlet tam 30 yıldır kararlılık mesajı veriyor.
Sonuç bu. Ne olur artık devletimiz kararlı olmasa da terörle mücadele etmeyi düşünse biraz.
Ayrıca “kararlılıktan” kastedilenin ne olduğunu da anlamak mümkün değil. İşte dün yine hepsi bir araya geldiler ve yine “ne kadar kararlı” olduklarını açıkladılar.
Buradan şunu anlıyoruz ki, değişen bir şey olmayacak.
Genelkurmay istihbaratına göre PKK terörü artarak süreceğine göre, bir dahaki alçak saldırıya kadar bekleyeceğiz.
Sonra bu filmi tekrar baştan izlemeye başlayacağız.
Ve tabii ki balık hafızalı olduğumuz için yine “kararlılık” mesajlarını huşu içinde izleyerek yüreklerimizi soğutacağız.
Sonra yine.
Sonra yine.
Yeter artık. Allahaşkına artık “kararlı” olmayın da terörle nasıl mücadele edeceğinizi planlamaya çalışın.
***
Yapmayın sayın komutan
Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ’un sıkıntılı günler yaşadığı kesin. Bir taraftan terör saldırıları, bir taraftan ordunun iktidar baskısı yüzünden bozulan morali, bir yandan artık asker düşmanlığına varan sözde eleştiriler herhalde Başbuğ’un uykularını kaçırıyordur.
Ama bunların hiçbiri toplumu çocuk gibi görme hakkını vermez komutana.
11 askerimizin şehit edildiği olayın “bahanelerini” anlatırken dinlediniz herhalde sayın komutanı.
Düşünüyorum da acaba dünyanın hangi ordusunun en tepesindeki kişi bir terör saldırısı karşısındaki başarısızlığı bu kadar soğukkanlılıkla ve inanılmaz bahanelerle anlatmaya çalışır.
Ki çalışırsa acaba o ülkenin kamuoyu o komutanı ciddiye alır mı?
Teröristler gelirken fark edilmişler aslında, hatta ateş de açılmış ama cevap gelmeyince “herhalde kaçakçılardır” diye düşünülmüş.
Arazi şartları da çok kötüymüş.
Ama en güzeli teröristler kalleşçe saldırıyormuş. Adları üzerinde teröristler zaten, kalleşçe saldıracaklar.
Oysa Türk halkı olarak başarısızlığın bahanelerini öğrenmek yerine, 9 saat süren çatışmadan sonra teröristlerin nasıl kaçtıklarını öğrenmek istiyoruz.
Kaçan teröristlerin nerede olduğunu öğrenmek istiyoruz.
O teröristlerin barındığı yerlerin neden bulunamadığını öğrenmek istiyoruz.
O yerler biliniyorsa neden bir şey yapılmadığını öğrenmek istiyoruz.
Ama ne yazık ki biz teröristlerin 250 mi, yoksa 57 mi, yoksa olsa olsa 100 mü olduğunu bile öğrenemiyoruz.
Bakın bu iş ne zaman bitti biliyor musunuz?
Kaçırılan askerler PKK tarafından sınırımıza iki kilometre mesafede teslim edildi ya, hani oraya terör liderleri lüks ciplerle geldiler ya, hani orada Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri de hazır bulundu ya, hani Türk Silahlı Kuvvetleri teröristlere bir şey olmasın diye çevre güvenliği aldı ya, işte o gün bitmişti.
O gün çuvalı kendi başımıza kendimiz geçirmiştik.
***
Ağızlardaki bakla çıkıyor
İktidarın Kürt açılımına karşı çıkmamış ama “Ne amaçlanıyor, açılımdan kastınız nedir, istekleri tek tek sıralar mısınız?” diye defalarca sormuştum.
Hâlâ da soruyorum ama aklı başında tek önerinin gelmediğini hepimiz biliyoruz.
Son saldırıdan sonra özellikle iktidara yakın kalemler “Artık PKK’yı muhatap almalıyız” önerisini yüksek sesle söylemeye başladılar. Gerçi bu talep hep vardı da, AKP yandaşları bunu çok açıkça söyleyemiyorlardı. Şimdi ekranlara bakın başka talep duymuyorsunuz. Genel yayın müdürlerinden yazarlarına kadar hepsi bu öneriyi seslendiriyor ve tek çare olarak gösteriyor.
İktidar çözüm olarak bunu görüyor olabilir. O zaman savaş alanına giderek cesaret gösterisi yapmak yerine, bu öneriyi açıkça söyleme cesareti göstermelidir. Bilelim, ona göre davranalım.
***
Terörün istediği de bu aslında
Elbette bu hain saldırılardan sonra hiçbirimiz duygularımıza hâkim olamıyoruz. O kadar şehit cenazesini kaldırmanın yüreklerimizde yarattığı tahribatı kolay kolay tamir edemeyeceğimizi de biliyoruz. Ancak duygularımızı bu kadar ortaya koymamız, televizyon haberlerinde acılı ailelerin görüntülerini saatlerce yayınlamamız aslında terörün istediğini elde etmesi anlamına da gelmiyor mu? Bir taraftan terör olaylarını “büyütmeyin” uyarısı yapacaksınız ve bunu “terörün reklamı” olarak göreceksiniz ama öte yandan yürek parçalayan görüntüleri saatlerce ekranda tutacaksınız. Herhalde bu görüntüler o hain saldırıları yapan teröristlerin duygularında en küçük kıpırdama bile yapmıyordur. Tam tersine ne büyük iş yaptıklarını, Türk halkını ne hale getirdiklerini keyifle izleyerek ellerini bile çırpıyorlardır.
***
İstihbaratı başka ülkeye bağlı ülke olur mu?
Galiba bizi de öyle bir alıştırdılar ki sanki çok sıradan bir olaymış gibi (ben dahil) hepimiz “Amerika’dan istihbarat gelmedi mi?” diye soruyoruz. Sonra “Heronların bilgisi İsrail’e gitmiş, ama onlar da bize vermemiş” diyebiliyoruz.
Galiba hiç utanmıyoruz ve sıkılmıyoruz.
Oysa buna sıradan bir olay gibi bakmak yerine “Bir ülkenin istihbaratı başka bir ülkeye bağlı olabilir?” diye haykırarak sormamız gerekmiyor mu?
Ülkelerin asla kalıcı dost olmadığını, çıkarların söz konusu olduğunu bal gibi bildiğimiz halde örneğin Amerika’nın istihbarat verme konusunda kendi çıkarını düşünmeyeceğini nereden çıkarıyoruz?
Bugün terör konusunda yabancı ülkelere bağımlı olan, yarın bir savaş durumunda ne yapacak acaba?
Atış sistemleriniz, jetlerinizin uçuş kodları, bilgi ağınız yabancıların elinde olduğunda 70 milyon insanın huzur içinde uyuması mümkün mü?