Günün Haberleri   |   Giriş sayfam yap   |   Favorilere ekle   |   Künye   |   İletişim   |   Sitene haber ekle


 
DOLAR
40,2184
EURO
47,0124
IMKB
10.262,000
ALTIN
4.333,800
 
Hava Durumu ANKARA
22 / 36 C°
Değiştir
 
     
 
Medya Spot Google
 
 
 Ana Sayfa  Gündem   Ekonomi   Dünya   Yaşam   Medya   Spor   Magazin   Polis Adliye 
 
COŞKUN: "DANIŞMANLIK BİLGİ TİCARETİ DEĞİLDİR"
COŞKUN:  DANIŞMANLIK BİLGİ TİCARETİ DEĞİLDİR
 
Danışmanlık sektörünü gelişmeye açık bir sektör olarak tanımlayan Bakan Coşkun; “Sektör dinamik ve gelişmeye açık. Bir o kadar da denetimsiz;” dedi.
 
5.5.2005 - 10:29

Son zamanlarda hızla gelişen danışmanlık sektörünü gelişmeye açık bir sektör olarak tanımlayan Bakan Çoşkun, sektörün dinamik ve gelişmeye açık olmasına karşın bir o kadar da denetimsiz olduğunu vurguladı. Ekonometri Dergisi'nin sorularını yanıtlayan Çoşkun, sektörün artı ve eksilerini değerlendirerek,  "İşletme sahibi ya da yöneticisi danışmanı seçerken, kendince bazı kriterlere bakmaktadır. Bu konuda, onlara da yardımcı olacak, kamusal düzeyde bilgilendirici ve düzenleyici kuruluşlara da ihtiyaç bulunmaktadır" dedi. Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun’un Ekonometri Dergisi’ne verdiği yanıtlar şöyle;

 

Danışmanlık sektörünü değerlendirir misiniz?

80’li yılların başından itibaren ekonomide korumacı uygulamaların ortadan kalkmaya, buna bağlı olarak iç ve dış pazarlarda rekabete daha açık bir ekonomik yapının oluşmaya başladı. Böylece, işletmeler düzeyinde danışmanlık hizmetine olan talep ve bu talebin çeşitliliği hızla artmıştır. Bu gelişme doğal olarak sektörde faaliyet gösteren yerli ve yabancı firmaların sayısının bu yıllardan itibaren hızla artmasına neden olmuştur. Bu açıdan baktığımızda, son 20 yıl içinde ülkemizde sanayi ve hizmet sektörlerinde faaliyet gösteren kuruluşlarımıza modern işletmecilik, yönetim teknik ve yaklaşımlarının yanı sıra teknolojik uyum ve bilgi işlem gibi konular başta olmak üzere çok geniş bir ürün yelpazesinde danışmanlık hizmeti sunan firmaların sayısı hızla artmıştır.

 

Danışmanlık sektörü ülkemizde ne durumda?

Ülkemizde profesyonel danışmanlık uygulamalarının mazisi henüz çok yeni sayılabilir. Dolayısı ile gelişme halinde olan ve gelişmeye de ihtiyacı olan bir sektör. Danışmanlık, basit bir bilgi satma ya da deneyim aktarma işi olarak algılanmamalıdır. Devlet bir yandan bu sektörün, ülkemizde uluslararası normlarla birlikte, teknik ve etik kurallara uygun bir şekilde gelişmesini sağlayıcı tedbirleri alırken ve teşvik ederken, diğer yandan da danışmanlık hizmetlerinden yararlanan tüketicilerini koruyucu tedbirlerin de alınmasını sağlamalıdır.

Bu bağlamda, uluslararası düzeyde benimsenen ve "danışmanlık meslek ahlakı"nı oluşturan temel ilke ve kuralların, ülkemizde de benimsenerek yaygınlaşmasının sağlanması, bu sektörün kurumsallaşma hız ve kalitesini artırırken, tüketicilerin de kalitesiz hizmet sunumundan ötürü maddi ve manevi zarar görmesini önleyecektir.  

 

Danışmanlık eğitimi alınmadan, eğitim danışmanlığı yapılması ne kadar doğru? Doğru değil ise bununla ilgili ne gibi çalışmalar yapılmalıdır?

Sektör dinamik ve gelişmeye açık. Bir o kadar da denetimsiz. Aslında tümüyle denetlenebilmesinin de zor olduğunu düşünüyorum. Sonuçta serbest rekabet koşulları altında deneyimini pazarlamak da bu deneyimden özgür irade olarak yararlanmak da çok doğal. Ancak, yapılan bir işin saygın ve güvenilir bir mesleğe dönüşmesi, bu alanda  ülkemizde geliştirilecek olan uluslararası norm ve standartlara ve etik değerlere  uygun bir yapılanma ve düzenlemelerle mümkün olabilecektir. Bu nedenle, hem  ülkemizde hizmet veren yerli ve yabancı danışman kişi ve kuruluşlara, hem de sektörü  düzenleme ve yönlendirme niteliği taşıyan ilgili kamu ve sivil toplum kuruluşlarına önemli görevler düşmektedir. Danışmanlık standartlarının oluşturulması ve belgelendirme sisteminin - uluslararası yapıya uygun olarak - ulusal düzeyde kurulması bu açıdan çok önemlidir. Sonuçta, danışmanlık hizmeti, yapısı ve niteliği itibariyle etkin mesleki-teknik bilgi ve deneyim birikimi kadar danışmanlık formasyon ve hizmet gerekliliklerinin de karşılanabilmesini gerektirmektedir. İşletme sahibi ya da yöneticisi danışmanı seçerken, kendince bazı kriterlere bakmaktadır. Bu konuda, onlara da yardımcı olacak ve nesnel seçimlerine imkan verecek, danışmanlık hizmetlerinden en üst düzeyde fayda sağlamalarını mümkün kılacak kamusal düzeyde bilgilendirici ve düzenleyici kuruluşlara da ihtiyaç bulunmaktadır.

 

Belgelendirme konusuna değinecek olursak;

Belgelendirme konusunda yapılacak olan çalışmaların neticesinde, işletme sahiplerini “sen mutlaka belgelendirilmiş danışmandan danışmanlık hizmeti alacaksın” şeklinde zorlama yapmak mümkün değildir. Zaman içerisinde hizmetin kalitesi, süresi, hizmet bedeli gibi kriterler arasına doğal olarak danışmanın belgelendirilmiş olup olmadığına da özen gösterilecektir. Başarılı danışmanların, işletmelere dışardan bakan bir göz olma farklılığına sahip kişiler olduğu söylenir. İşletme körlüğüne yakalanmamışlardır sorunları ve çözümlerini görebilirler. Bu kişiler işletmede bulunmayan bilgi ve deneyime sahip kişilerdir; bu bilgilerini aktarabildikleri oranda değişim sağlayabilirler. Yine gerçek danışmanlar bağımsız çalışabilen kişilerdir; özerklikleri nedeni ile doğru bildikleri konularda özgür beyanları kısıtlanamaz. Bu danışmanlar işletmeyi her düzeyde sorgulayarak ve uygun zaman ve yerlerde kaldıraç etkisini kullanarak değişimi gerçekleştirirler. Esasen danışmanın temel görevi de değişimi gerçekleştirmektir. Görüldüğü gibi danışmanların, üstlendikleri görevi yerine getirebilmeleri için sıradan sayılamayacak bir iş sürecini işletmeleri gerekmektedir. Bunun içindir ki danışmanlarda uzmanlık alanları ile ilgili derinlemesine teknik bilginin yanı sıra, entelektüel yetenek, empati ve ekip çalışmasına yatkınlık, iletişim ve motivasyon becerisi, zihinsel ve duysal olgunluk, girişkenlik ve insiyatif, ahlak ve dürüstlük, fizik ve ruh sağlığı gibi ilave yeteneklerin de bulunması gerekir.

Danışmanda bulunması gereken bu yetenek ve niteliklerin bazıları kişisel özelliklerle yakından ilgili iken bazıları da eğitimle kazanılabilir.

Her alanda olduğu gibi danışmanlık mesleğinde de eğitimin önemi çok büyüktür. Ancak danışmanlık eğitiminde bulunması gereken en ayırt edici özellik iş başında, yaparak öğrenmenin sağlayacağı denetim birikimidir. Bu ise usta-çırak ilişkisi ile olur ve bu sırada “örtük (zımni) bilgiler ve deneyimler” çırağa aktarılarak, ustanın nezaretinde danışmanın yetişmesi sağlanır. Ancak ülkemizdeki uygulamalara baktığımızda, bu şekilde bir eğitim ve gelişim sürecini tamamlamadan bu mesleği profesyonel olarak icra etme iddiasında bulunan danışmanlara sıklıkla rastlanıldığını söyleyebiliriz.

 

Türkiye’de firmaların belgelendirmeye yaklaşımları ne kadar olumlu?

Türkiye’de işletmelerde özellikle KOBİ’lerde belgelendirme (TSE, ISO, CE vb. gibi) ürünlerin satış şansını yükseltebilecek alanlarda önem kazanmıştır. Ancak bu bakış açısı önemli bir sorunu da beraberinde getirmiştir. Ürünü değil sistemi belgelendirmeyi esas alan kalite güvence sistem belgelerine dahi sadece bir belge gözüyle bakılmakta, bir şekilde alınan bu belgelerin gereği çoğunlukla yerine getirilmemektedir. Doğaldır ki bu durumda yine işletmelerin kendisi zarar görmektedir. Bir türlü istediği değişimi yaşayamayan, zorluklarından kurtulamayan, beklediği pazar şansını yaratamayan firmalarda bu kez de bu belgelere olan güven sarsılmaktadır. Bu nedenle belgelendirme sistemleri, belgelendirme yapacak kuruluşların seçimi ve belge verecek bir kuruluş olarak organizasyonunun düzenlenmesi ve sonuç olarak da belge veren bir kuruluş olarak tanınırlığının onaylanması, yani akreditasyonu şarttır. Bütün bunların gerçekleşmesi kamunun yönlendiriciliğinde yapılmalıdır. Ancak aceleye getirmeden, her alanda yapılan danışmanlık hizmetlerinin standartlarının bu hizmetleri yerine getiren tüm tarafların da katılımıyla geliştirilmesinin, genel kabul görme açısından önemi büyüktür. Bu arada belge veren kuruluşların belge verdikleri alanda hizmetin taraflarından biri olmaması ilkesine çok büyük önem verilmelidir. Belge veren kuruluşların akreditasyonunun en önemli koşullarından biri de budur.

 

KOBİ’lerde kurumsallaşma ne düzeyde?

Dünyada KİT’ler dışındaki şirketlerin %65 – 90’nı aile şirketleridir. Küçük ve Orta Ölçekli (KOBİ) işletmelerin de büyük bölümü aile şirketlerinden oluşmaktadır. KOBİ olan aile şirketlerinin, gerek yarattıkları katma değer, gerekse istihdam açısından ülke ekonomisi açısından önemli bir etkiye sahip olduğu bilinmektedir. KOBİ’lerin temel sorunlarının başında, maliyetlerin yüksekliği, finansman yetersizlikleri ve nitelikli hammadde temini ile ar-ge çalışmaları ile pazarlama yetersizlikleri gelmektedir. Ayrıca bir diğer önemli sorun  da kurumsallaşma ile sürekliliğin sağlanamamasıdır. İşletmeler küçük ölçekli iken, işin başındaki aile bireyleri, işin yönetiminde çok fazla sorun yaşamazken hatta bu durum belli avantajlar sağlarken, işletme ölçeği büyüdükçe, kalite, maliyet muhasebesi, müşteri ilişkileri,  çalışanlarla ilişkiler gibi ancak sürekliliğin sağlanmasında gerekli olan bu tür kavramların işlerine yansıtılmasında sorunlar yaşamaktadırlar. Bir tür, iş ile ailenin kaynaştığı bir yapı oluşturan günümüz KOBİ’lerinin, zaman içinde kurumsal bir yapıya kavuşmaları, devamlılıklarının sağlanması açısından önem taşımaktadır. Ülkemizde yapılan çeşitli araştırma çalışmaları da göstermektedir ki; işletmeler, kurumsallaşma konusunda büyük ölçüde bilgi sahibidirler ve günümüz rekabet koşullarında sağlıklı büyüme ve devamlılığın sağlanması için kurumsallaşmayı bir zorunluluk olarak görmektedirler. Buna rağmen, uygulamada kurumsallaşmış işletme sayısının çok az olduğu, bazı işletmelerin bu yönde çaba gösterdikleri ancak birçok işletme açısından “kurumsallaşamamanın” bir sorun alanı haline geldiği gözlenmektedir.   

Bir yanda, dünyadaki globalleşen yapı ve giderek zorlaşan rekabet koşulları, diğer yanda bu yapıya ayak uydurmakta zorlanan KOBİ’ler göz önünde bulundurulduğunda, gerek ülke ekonomisi açısından, gerekse işletmelerin bireysel varlığı açısından, KOBİ’lerin değişen dünyaya ayak uydurma gereklilikleri ve bu gereğin bir koşulu olarak da “kurumsallaşma” zorunlulukları daha belirgin bir şekilde ortaya çıkmaktadır.

İşletme bazında atılması gereken adımlar bir yana, uygulanabilirliğin sağlanması açısından daha üst düzeyde planlama ve desteklemelere ihtiyaç duyulmaktadır. Günümüzde, tüm kesimler tarafından kabul edilen bir gerçek olan “KOBİ’lerin ekonomideki önemi”ni tekrarlamak yerine, bu önemli yeri sağlamlaştırmak adına ve sürekliliklerinin sağlanması yolunda alınacak önlemlerin kendi inisiyatiflerine bırakılmak yerine,  bir “devlet politikası” çerçevesinde planlı bir şekilde ele alınması ile bu çerçevede, alınan önlemlerin uygulanması yolunda finansman desteklerinin sağlanması   gerekmektedir. 

 

T.C. ihracat-ithalat dengesi ne durumda?

Bir ekonomi üretim yapabilmek için ihtiyacı olan sermaye mallarını, hammaddeyi ve ara malları ithal etmeli, bunları işleyerek tüketim malı haline dönüştürmeli ve satmalıdır- ihraç etmelidir. Bu açıdan bakıldığında 2002 yılında gerçekleştirilen 51,554 milyar$’lık ithalatın % 90.31’i bu şekilde yapılan ithalattır. Yine 2003 yılında gerçekleştirilen 69,340 milyar $’lık ithalatın % 89.13’ü sermaye malı, hammadde ve ara mal ithalatı yani üretime yönelik ithalattır. İthalat içinde genelde % 10 civarında payı olan bir kalem vardır ki o da tüketim malı yani nihai mal ithalatıdır. Bu kalem üretime yönelik olmayan ithalat kalemidir.

2004 yılında dış ticaret açığı rekor kırarak 34,388 milyar $ olarak gerçekleşmiştir. Bu rakam öncesindeki 3 yılın ortalamasının iki katından fazladır. Dış ticaret açığının bu kadar yüksek çıkmasının nedeni, ihracat 2004 yılında bir önceki yıldan 15,5 milyar $ fazla gerçekleşirken ithalatın bir önceki döneme göre 27,8 milyar $ artış göstererek 97,2 milyar$’a ulaşmasıdır. İthalattaki artış üretim sürecine yansıdığından olumludur. Ancak tüketim mallarının ithalatı üretime herhangi bir katkı vermediğinden bu kalemin minimize edilmesi gerekir. Ancak tüketim malı ithalat kalemi toplam ithalat içinde 2002 yılında % 9,69, 2003 yılında % 10,8’lik bir paya sahipken 2004 yılında yaklaşık 14 Milyar $ ile % 14,33’lük bir paya ulaşmıştır. Yani daha ciddi bir tüketime yönelik ithalat söz konusudur. Bu tüketim malı kalemi içinde de en büyük ağırlık 10,236 milyar $’la kara taşıtlarına aittir. Bu rakam 2002 yılındakinin 4 mislidir ve ciddi bir israfı ifade etmektedir.

Türk ekonomisi dış ticaret açıklarıyla baş edebilecek durumdadır ancak ekonomi otoritelerinin müdahaleleri kadar tüketicinin de dış ticaret açığı sorununun çözümünde çaba göstermesi gerekmektedir. Bu kadar büyük miktarlarda tüketim malına yapılan ithalat talebi, hem dış ticaret açığını artırarak ekonomiyi kırılgan bir yapıya sokmakta hem de aynı malları üreten yerli üreticilere olan talebi düşürerek milli kaynakların israf olmasına yol açmaktadır.

 

Sanayi Bakanlığı olarak AB uyum paketi çerçevesinde Avrupalı firmalar ve hükümetler nezrinde bir işbirliği çalışmanız olacak mı?

Sanayi Bakanlığı ve ilgili kuruluşları olarak AB uyum paketi çerçevesinde gerekli düzenlemeleri süratle yapmaktayız. Ekonomik işbirliğinin sağlıklı bir şekilde yürütülebilmesini mümkün kılacak alt yapı çalışmalarımız bu doğrultuda büyük ölçüde tamamlanmıştır. Bu bağlamda, AB üyesi ülkelerin gerek hükümetleri gerekse iş çevreleri ile yakın temasımız sürdürülmektedir. Bu ilişkiler sonucu; önümüzdeki yıllarda yabancı sanayinin ülkemize daha yüksek düzeyde güvenle girişine uygun yatırım ortamı sağlanması mümkün olurken diğer yandan bu alanda artış gözlemlenecek, know-how transferlerinde ve Ar-Ge’de işbirliği en üst düzeylerde seyredecektir.

 

Türk işgücü AB işçi standartlarına uygun mu?

Türk iş gücünün standardı konusunda net bir görüş ifade edebilmek, iş gücünün eğitim sürecindeki farklılıklardan dolayı oldukça güçtür. Her yıl iş gücüne katılan genç nüfusun bir bölümü AB Standartlarında hatta üstünde iken, bir kısmı Türk İş dünyasının talep ettiği standartlara bile ulaşamamaktadır. İş gücünün kendi içinde bu kadar farklılık göstermesi ivedilikle çözülmesi gereken yapısal bir sorundur. Bu sorunun çözümü ise makro planlama ve bununla ahenkli sürdürülecek eğitim politikasıdır. Özellikle mesleki-teknik eğitim konusunda AB ve Dünya standartlarına uygun işgücü yetiştirilmesine olanak verecek adımlar atılmalıdır.

AB iş gücü verimliliğine büyük önem vermektedir ve beşeri sermayeyi teknoloji kadar önemsemektedir. Gerçekten de beşeri sermaye sürdürülebilir büyümenin anahtar bileşenlerinden biridir. Beşeri sermaye tek bir yolla artar o da eğitimdir. Türkiye ekonomik göstergeler itibarı ile AB ortalamalarının gerisindedir ve bir yakınlaşma olabilmesi için Türkiye uzun süre istikrarlı bir şekilde AB’den hızlı büyümelidir. Bunun için işgücüne yani beşeri sermayesine ciddi yatırımlar yapmalıdır. Şu an AB standartlarına uygun olmayan iş gücünün belli bir bölümü de sürdürülebilir, verimliliğe dayalı büyümenin sağlanması için AB standartlarına uygun hale getirilmelidir.

 

AB’nin ihtiyacı olan genç işgücü, üyelikten sonra Türkiye tarafından sağlanabilir mi?

Bu mümkündür. Ancak AB’nin genç iş gücünü kendi taleplerine uygun bir şekilde eğitmesi ile bunun üyelikten önce Türkiye tarafından gerçekleştirilmesi arasında ortaya çıkacak sonuçlar açısından önemli farklar vardır. Öncelikle Türkiye, beyin göçünü mümkün olduğu kadar en aza indirme konusunda çalışmalar yapmalı ve ekonomisini canlı ve genç işgücü için cazip bir odak haline getirmelidir. AB’nin ihtiyaç duyduğu iş gücünün büyük bir kısmının üyelik sonrasında Türkiye’den karşılanacağı hemen hemen kesindir. İyi eğitimli genç bir işgücü piyasası olan Türk iş gücü piyasası AB iş dünyası için caziptir. Konunun diğer tarafında ise genç iş gücünün göçünden ziyade sermayenin göçünün sağlanması yani AB ülkelerinden Türkiye’ye doğrudan  sermaye yatırımlarının sağlanması vardır. Bunun başarılması en az iş gücünün AB taleplerine uygun  hale getirilmesi kadar önemlidir.   

 

İşgücümüz AB standartlarına ne derece uygun?

Ülkemizde işgücü piyasasında kayıtdışı ekonominin hacmi, girmeye çalıştığımız AB ülkelerinin hepsinden çok daha fazladır. Ayrıca Türkiye şu anda OECD ülkeleri arasında en düşük istihdam oranına sahiptir. Bu iki özellik çalışanların ortalama verimliliğinin azlığı ile birleşince kişi başına milli gelirin düşüklüğüne yol açan en önemli faktörler ortaya çıkmaktadır. Avrupa yaşlı bir nüfusa sahiptir. Oysa Türkiye’de yaş ve sayı bakımından çok olumlu sayılabilecek büyük bir işgücü potansiyeli mevcuttur. Ancak Türkiye’deki işgücünün ortalama eğitim süresi ve mesleki donanım özellikleri dikkate alındığında, AB ülkelerinin ortalamalarının bir hayli gerisinde olduğumuz da bir gerçektir. Örneğin AB sanayiinde ortalama emek verimlilik düzeyi Türkiye’den üç kat daha yüksektir. (MPM tarafından yapılan çalışmaların bulgusu. MPM Yayın No: 626).  Diğer yandan AB sanayiindeki ücret düzeyi Türkiye’den yaklaşık beş kat daha yüksektir. Bu tespitler üyelik sürecinde Türkiye’nin milli gelirinin daha yüksek bir kısmını başta eğitim olmak üzere sağlık ve altyapı harcamalarına ayırması gerektiğini ortaya koymaktadır.

 



Arkadaşına Gönder   Yazdır   Önceki sayfa   Sayfa başına git  
  Toplam yorum 0   Onay bekleyen 0  


Yorumunuz editörlerimiz tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.
 

Bu haber henüz yorumlanmamış...

  Bu kategorideki diğer haberler


DERVİŞ'İN UNDP BAŞKANLIĞI OYLANACAK...

VERGİ BORCUNA AF GELİYOR!!!

IMF:"BORCUNUZ SON DERECE YÜKSEK"!!!
»  YABANCILARA MÜLK SATIŞINA DEVAM
»  ŞEKERBANK'TAN FAİZ İNDİRİMİ
»  FED, DOLAR FAİZİNİ ARTIRDI
»  "BORÇLANDIRARAK HİSSE DEVRİ SADECE ÖNERİ"
»  NİSAN'DA ENFLASYON YÜKSELDİ
»  "HER TAŞIN ALTINDAN UNAKITAN ÇIKIYOR"!!
»  SPOTHABER ÖZEL... MİLLİ PİYANGO, HASILAT PAYLAŞIMI ŞEKLİNDE SATILACAK
»  GİMA VE ENDİ'Yİ SABANCI GRUBU KAPTI
»  TELEKOM İÇİN ARAPLARLA İTALYANLAR YARIŞACAK!!!
»  TMSF, GORA VE VİZONTELE'NİN MALİ HAKLARINI SATTI
»  ''CARİ AÇIK RİSK UNSURU TAŞIMIYOR''
»  KONUT EDİNDİRME YARDIMI PARALARI 2 YIL SONRA ÖDENEBİLECEK
»  HAZİNE, 181 MİLYON YTL İÇ BORÇ ÖDEMESİ YAPACAK
»  TÜPRAŞ'I ALAN FİRMAYA BATMAN RAFİNERİSİNİ AÇIK TUTMA ŞARTI...
»  V ERGİLER, HÜLYA AVŞAR'I BIKTIRDI!
»  PETROL VE DOĞALGAZ ÜRETİMİ YABANCILARA TESLİM...
»  'Biz de söylüyoruz ama yabancıları dinliyorlar'
»  DANIŞTAY İÇKİ VE SİGARADAKİ ÖTV YETKİSİNİN İPTALİNİ İSTEDİ...
»  DANIŞTAY İÇKİ VE SİGARADAKİ ÖTV YETKİSİNİN İPTALİNİ İSTEDİ...
»  TELEKOM'DA SON SÖZ SEZER'DE...
»  SABİHA GÖKÇEN'DEN TARİFELİ UÇUŞLAR BAŞLADI
 
  ÇOK OKUNANLAR
  YAZARLAR

 
EMİN VAROL
 
GAZETEC? ACI S?YLER !

 
Ercan Deva
 
Hatalar Zinciri ve Ortak Akıl

 
MURAT ŞAHİN
 
Matematik Ucuzlugu

 
Cahit Saraçoğlu
 
100 Milyar Liralık Destek Alacaklar
  ÇOK YORUMLANANLAR
  ANKET
Cumhurbaşkanlığı Seçimerinde Kim Kazanır?
Recep Tayyip Erdoğan
Kemal Kılıçdaroğlu
Muharrem İnce
Diğer
 Sonuçları göster   
 
 
RSS

Add to Google
Medya Spot'ta yayınlanan her türlü yazı ve haber kaynak belirtilmeden kullanılamaz.  Sayfalarımızda kaynak belirtilerek yayınlanan haberler ilgili kaynağa aittir ve bu haberlerin kopyalanması durumunda, tüm sorumluluk kopyalayan kişi / kuruma ait olacaktır. Başka kaynak veya gazeteden alıntı yazarlar ve site yazarlarına ait yazılardan dolayı Medya Spot sorumlu tutulamaz.