Sosyal güvenlik sisteminin sürdürülebilirliği açısından temel göstergelerden biri kabul edilen aktif/pasif oranı, 2024 yılı genelinde 1,61 olarak gerçekleşti. Ağustos ayında ise bu oran 1,60 seviyesine indi. Yıl sonunda Türkiye genelinde 25 milyon 625 bin 750 aktif sigortalıya karşılık, 16 milyon 677 bin 617 kişi emekli, dul veya yetim aylığı alıyor.
2024 yılında aktif sigortalı toplamına 1 milyon 406 bin 464 stajyer ve kursiyer ile 539 bin 241 çırak da dahil ediliyor. Bu gruplar hariç tutulduğunda zorunlu sigortalı çalışan sayısı 23 milyon 202 bin 708 olarak hesaplandı.
21 İLDE EMEKLİ SAYISI, ÇALIŞAN SAYISINI GEÇTİ
Habertürk’ten Ahmet Kıvanç’ın aktardığı bilgilere göre, mevcut tabloya bakıldığında 21 ilde emekli, dul ve yetim aylığı alanların sayısı aktif çalışanların üzerine çıkmış durumda. Özellikle Sinop’ta 65 bin 514 emekliye karşılık sadece 48 bin 42 kayıtlı çalışan bulunuyor. Zonguldak, Bartın ve Rize gibi illerde de aktif/pasif dengesi emekliler lehine bozulmuş görünüyor.
Denizli, Gümüşhane, İzmir, Kastamonu, Samsun, Sivas, Uşak ve Kırıkkale’de ise çalışan sayısı emekli nüfusundan yalnızca yüzde 10 oranında fazla. Örneğin İzmir’de 100 emekliye karşılık 110 çalışan mevcut. Türkiye’nin en kalabalık ili İstanbul’da 5 milyon 558 bin aktif çalışana karşı 3 milyon 392 bin emekli bulunuyor ve aktif/pasif oranı 1,64 seviyesine çıkıyor. Başkent Ankara’da ise bu oran 1,46 olarak kayda geçti.
CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN UYARMIŞTI
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan doğurganlık hızı ile ilgili "Türkiye'nin doğurganlık hızı tarihimizde ilk kez 1,48'e gerilemiş durumda. Bu, bir felaket. Bu rakam, kritik eşik olan 2,1'in çok altında bir seviyedir" ifadelerini kullanmıştı.
Erdoğan, sözlerine şöyle devam etmişti:
Türkiye'nin doğurganlık hızı, tarihimizde ilk kez 1,48'e gerilemiş durumda. Bu bir felaket. Bu rakam, kritik eşik olan 2,1'in çok altında bir seviyedir. İster iktidar, ister muhalefet olsun, hiç kimse buna kayıtsız kalamaz. Tabii biz bunu söyleyince hemen birileri "ekonomi" diyor. Özellikle muhalefet bu meseleyi sık sık istismar ediyor. Bugün muhalefetin adeta üzerinde tepindiği bir gerçeği de burada açıklığa kavuşturmakta fayda görüyorum. Ülkemizde doğum hızının düşmesinin sebebi asla ekonomide yaşanan dönemsel sorunlar değildir. Tam aksine, kişi başına düşen gelirin şu anki seviyenin beşte biri olduğu dönemlerde, ülkemizin doğurganlık hızı yaklaşık iki kat daha fazlaydı. Yıllar içerisinde refah seviyesi yükseldikçe birçok sebepten ötürü doğurganlık hızımız düşmeye başladı.
Sadece Türkiye'de değil, dünyanın diğer ülkelerinde de benzer bir durum söz konusudur. Bakınız, bugün dünya ülkelerinin yarısından fazlasında doğurganlık hızı, nüfus yenilenme seviyesinin altındadır. Küresel doğurganlık hızı 1950'de 5 iken, 2024'te 2,2'ye düşmüştür. Avrupa Birliği üye ülkelerinin toplam doğurganlık hızı ortalaması 1,38'dir. Malta, kişi başına düşen geliri 41 bin dolar olmasına rağmen 1,06 oranla Avrupa içerisinde doğurganlık hızında en alt sıralarda. 1,81 ile Avrupa'da en yüksek doğurganlık hızına sahip Bulgaristan'ın kişi başı geliri ise 16 bin dolardır.
Ekonomik zorluklardan ziyade popüler kültürün konforu, tüketimi ve nefsi hevesleri yücelten telkinleri bu sıkıntıların en önemli nedenidir.