Mimarlar Odası Antalya Şubesi'nin düzenlediği 'Mimarlık ve Kentleşmede Cumhuriyet'in Beklentileri' konulu panel Alanya Kültür Merkezi'nde yapıldı.
Panelin ilk bölümünde bir konuşma yapan Yargıtay Onursal Başsavcısı Sabih Kanadoğlu, AKP hükümetinin demokrasi anlayışını eleştirirken, "Demokrasi olmadan sağlıklı bir çevre ve kentleşme olamaz. Nasıl ki Atatürk Dumlupınar zaferinin ardından 'Hektor'un öcünü aldık' dediyse, bunun anlamı bir kültür mirasına sahip çıkma olayıdır. Yurt edindiğiniz yerin kültür mirasına sahip çıkmazsanız hiç bir zaman çağdaşlaşamazsınız. Neden şimdi yozlaşmış bir kentleşmeyle, kişiliksiz bir imar faaliyetiyle karşı karşıyayız? Herşeyden önce Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devleti olmalıdır" dedi.
"Oy kullanma demokrasiye yetmez"
Son yıllarda kişilerin çıkarı için yasalar çıkartıldığını ileri süren Kanadoğlu, "Eğer sosyal devlet değilseniz yoz evleri dikersiniz. Bunlar gelecek seçimi garantilemek için yapılıyorsa çağdaş ve uygar olmanız düşünülemez. Bu nedenle Türkiye demokratik değildir. Demokrasinin hiçbir koşulu ülkemizde gerçekleşmemiştir. Sadece oy kullanmanın demokrasiye yettiğine inanıyoruz" şeklinde konuştu.
Bir izleyicinin hakimler ve savcılar kararnamesinin gecikmesiyle ilgili sorusu üzerine Kanadoğlu, şunları söyledi:
"Hukuk devleti olabilmek için yargının bağımsız olması lazım. Peki Türkiye'de yargı bağımsız mı? Yüksek mahkemeler dışında bağımsız değil. Siyasi iktidarın başındaki isim Başbakan, Adalet Bakanlığı'nın kararnameyi hazırladığını, ancak istenmeyen şeyler olduğunu söyledi. Bu anlayış, aslında Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun adeta Adalet Bakanlığı'nın noter makamı gibi düşünüldüğünü ortaya koyuyor. Sanki kurul, kararnamede değişiklik yapamazmış gibi sanılıyor. O zaman kurulun ne işi var?"
"Bunun adı faşizmdir"
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun bünyesinin değiştirilebileceğini kaydeden Kanadoğlu, "Ne yapabiliriz? Meclis'ten geçirelim. Neden, milli iradenin ortaya çıkmasını böylece sağlayalım. Yani demokratikleşelim. Öyle demokratik bir ülke olalım ki, ben Başbakanım, tüm milletvekillerini isim isim ben seçerim, sırasını da ben tayin ederim. Cumhurbaşkanı benim aziz arkadaşım olur. Meclis başkanını da ben seçerim. Anayasa Mahkemesi üyelerini meclisten ben seçerim. Bakanlar Kurulu da zaten Danıştay'a üyedir. Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu'nu ben tayin edeceğim. Bunun adı faşizm. Bunun adı diktadır. Eğer dinsel bir kimliğiniz varsa bu rejimin adı dinci diktadır" diye konuştu.
Cumhurbaşkanı eleştirisi
Bahçeşehir Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Suheyl Batum da, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün hükümet ve yandaşları tarafından 'dama taşı' gibi kullanıldığını, 2B, askerin sivil mahkemelerde yargılanması ve mayın yasası konularında imza atması için o makama getirildiğini iddia etti.
Prof. Dr. Batum, bir soru üzerine 2B yasasıyla ilgili şunları söyledi:
"14 sayfalık gerekçeyi bırakın hakimlerin Adalet Bakanlığı adaylarının 5 bürokrat tarafından seçilmesini içeren yasa değişikliğini Sayın Cumhurbaşkanı gece 02.30'da Azerbaycan'dan Türkiye'ye geldi ve imzaladı. Sabah Resmi Gazete'yi bir açtık ki yayınlanmış. Ne zaman okudunuz, ne zaman baktınız diye sorduk. Daha da muhteşem cevap geldi: 'Daha önce okumuştum' dedi. Sayın Cumhurbaşkanı bunu imzalamak zorundaydı bana göre. Hemde 02.30'da imzalamak zorundaydı. Belki gerçekten Azerbaycan'dayken imzalamıştı. Bana göre Sayın Gül bunu imzalasın, kilometre taşları biran önce yerine gelsin, planda sapma olmasın diye Cumhurbaşkanı yapıldı."