MUSTAFA MUTLU
Anayasa’nın 175. maddesine göre, anayasanın referanduma gitmeden değiştirilebilmesi için 367 milletvekilinin oyu gerekiyor.
330 ila 367 arasında oyla kabul gören anayasa değişiklikleri, ancak referandumda geçerli oyların yüzde 50’sinden 1 fazlasını alırsa yürürlüğe girebiliyor.
Şimdi bir de Meclis’teki sandalye dağılımına bakalım:
AKP: 337, CHP: 97, MHP: 69 , BDP: 20, Bağımsız: 11, DSP: 6, DP: 1, Türkiye Partisi: 1...
Yani; AKP’nin anayasayı tek başına değiştirmek için yeterli gücü yok...
Buna rağmen Sayın Devlet Büyüğü anayasa değişiklik paketini bu ayın sonuna kadar Meclis’e getireceklerini açıkladı...
Böyle bir anayasa değişikliğine CHP’nin, MHP’nin, DSP’nin, DP’nin, TP’nin ve bağımsızların önemli bir bölümünün sıcak bakmadığı da bir gerçek...
Bu durumda Devlet Büyüğü’nün, BDP’li milletvekillerinin katkısıyla “referandum”a gitmeyi göze aldığı anlaşılıyor...
***
İşte bu noktada bir soru akla geliyor:
Bugüne kadar oyların en fazla yüzde 47’sini alan, son yerel seçimlerde ciddi bir oy kaybı yaşayan ve kamuoyu yoklamalarına göre mevcut oyları yüzde 30’lar civarında olan bir iktidar partisi, durup dururken ülkeyi neden bir “referandum süreci”ne sokar?
Bu sorunun iki yanıtı var.
Ya anayasa değişikliği konusundaki önerilerinin, halkın büyük çoğunluğu tarafından kabul göreceğinden emindir...
Ya da...
Bugün için bizim bilmediğimiz, tahmin bile edemediğimiz başka bir amaçları vardır...
***
Ben; AKP yönetiminin ve Sayın Devlet Büyüğü’nün, özellikle de böyle bir dönemde, referandumdan zaferle çıkacaklarına inandıklarını sanmıyorum...
Geriye o zaman son “şık” kalıyor:
Yani, bizim bilmediğimiz başka bir amaçlarının olduğu...
REFERANDUM DEĞİL GÜVEN OYLAMASI!
Öte yandan... İktidarın anayasada yapmayı değişiklikler, birden fazla maddeyi kapsıyor.
Buna göre Anayasa Mahkemesi’nin yapısı değiştirilecek.
Partilerin kapatılması zorlaştırılacak.
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyelerinin seçimine, başka yöntemler ve kriterler getirilecek. İmam hatipler başta olmak üzere meslek liselerinden mezun olanların katsayı şikâyetleri sona erdirilecek.
Ama bunların hepsi için halka “tek” soru sorulacak...
“Evet mi, hayır mı?”
***
Diyelim ki iki değişikliği istiyorsunuz, ikisine karşısınız: Bu durumda oyunuzu istemeye istemeye vermeye mahkûm olacaksınız!
Sonuçta bu yöntemle yapılacak bir “halk oylaması”, anayasanın halkın isteğine göre değiştirilmesinden çok, hükümete yönelik bir “güven oylaması”na dönüşecek...
Öngörülen değişikliklerle kimse ilgilenmeyecek, herkes ideolojik tutumuna göre oy kullanacak...
Sonuçta; “hayır”ların ağır basması durumunda ise hükümet büyük bir “istifa” baskısıyla karşı karşıya gelecek...
***
İşte tüm bu nedenlerle iktidarın “referandum”a gitmeyi göze almasının altında çok daha önemli başka nedenler olmalıdır...
Sakın bu tahmine “komplo teorisi” demeyin...
Unutmayın ki; hiçbir boksör, dayak yemek için ringe çıkmaz...
Çıkıyorsa; mutlaka bir amacı vardır!
*****
GÜNÜN SORUSU
Bugün arkalarını iktidara dayayıp, “mitinge kapalı meydanlar” da ellerini kollarını sallayarak “28 Şubat’ı protesto” eden sözde demokrat ve dinci takımı, 10 yıl önce neredeydi? Neden o günlerde “dut yemiş bülbül” olmuşlardı?
*****
Hani Taksim Meydanı gösterilere kapalıydı?
İstanbul Valisi Sayın Muammer Güler: İşçiler ne zaman “1 Mayıs’ı kutlamak” isteseler, Taksim Meydanı’nın “gösteri ve miting alanı olarak belinrlenen yerler arasında olmadığını” söyleyerek, on binlerce kişiyi şiddet kullanarak datıyorsunuz...
Ama her ne hikmetse, o “gösteri ve mitinglere kapalı meydanlar”, dinci ve sözde demokrat tayfa için anında açılıyor!
Polis de bırakın biber gazı kullanmayı, neredeyse göstericilere kolonya ikram ediyor...
Bu “çifte standart”ın son örneğini geçtiğimiz hafta sonunda Taksim’de ve Beşiktaş Meydanı’nda gördük...
Sorularım basit: