MUSTAFA MUTLU
Eğitim sistemimiz demokratikleşti mi?
Fırsat eşitliği sağlandı mı?
Eğitim kalitesinin yükseltilmesi için engeller ortadan kalktı mı?
Dinci gazetelere bakarsanız; öyle!
İyi de; gerçek ne?
***
Gerçek; sandığınızdan çok daha acı:
Türkiye’de, OECD standartlarına göre bir eğitim verilebilmesi için ilköğretimde 240 bin, ortaöğretimde ise 68 bin öğretmenin daha istihdam edilmesi gerekiyor.
Yani; çocuklarımız öğretmen açığı yüzünden ya boş derslere giriyor ya da kalabalık sınıflara tıkılmak zorunda kalıyor.
Peki; ülkemizde bu açığı kapatabilmek için yeterince öğretmen yok mu?
Aşağı yukarı o da var!
Şu anda yaklaşık 190 bin öğretmen adayı, atamalarının yapılmasını bekliyor.
Bakanlık ise bunların atamasını yapmıyor. On binlerce matematik, Türkçe, fen bilgisi, yabancı dil, sosyal bilgiler ve sınıf öğretmeni sokaklarda işsiz dolaşıyor...
Hiç sorun yaşamadan atamaları gerçekleştirilen öğretmenler ise, din kültürü ve ahlâk bilgisi dersi öğretmenleri!
Bütün öğretmen adayları mezun olduktan sonra atanma stresi yaşarken; onlar hemen işlerine başlıyor.
Üstelik bu öğretmenlerin tamamına yakını, kısa sürede müdür yardımcılığına ya da müdürlüğe terfi ediyorlar.
Onlardan boşalan din kültürü öğretmenliği kadrolarına da yeni atamalar yapılıyor.
Böylece; imam hatipli öğretmen ve yönetici sayısı hızla artıyor!
***
Elbette çocuklarımıza din kültürünü öğretmeliyiz...
Ama matematik de, Türkçe de, İngilizce de, fen bilgisi de öğretmeliyiz...
Unutmayın ki eğitim, bir toplumun geleceğinin genetik kodlarının belirlendiği sistemdir.
Gözümüz, kulağımız üzerinde olmalı!
***
BAYRAM!
Dün, “Türk basınında sansürün kaldırılmasının 101. yıldönümü” ydü...
Yani; “Basın Bayramı!”
Boşuna sahte bayramlarla kendimizi kandırmayalım:
Bu ülkede basın gerçek anlamda, hiç özgür olmadı!
Bırakın 101 yılı, “Biz bu özgürlüğü bir yıl boyunca doya doya yaşadık” demek bile mümkün değil...
Ne diyeyim, yaşasın Basın Bayramı!
***
GÜNÜN SORUSU
ABD Başkanı Barack Obama, kendi evine anahtarsız girmeye çalışan bir siyahi profesörün polis tarafından gözaltına alınmasını “aptalca” bulduğunu söylemiş. Bu söz de ABD polisini ayağa kaldırmış. Cambridge Polis Şefi Robert Haas, Obama’yı ağır sözlerle eleştirmiş.
Acaba Bush’u da böyle eleştirebilir miydi?
***
Hepimiz çıldırıyor muyuz?
Toplumsal değerlerin değişmesi ve yozlaşması bireyleri nasıl etkiler?
Sosyologlar bu soruya ne yanıt verir bilemem ama; acı örneklerini ülkemizde sıkça görür olduk...
Annelerini kesen kızlar, kardeşlerini kurşunlayan ağabeyler, Mardin’deki gibi kitlesel cinayetler, tecavüzler; hep bu yozlaşmanın ve sevgisizleşmenin sonucu gibi geliyor bana...
Dün de Bursa’nın Osmangazi İlçesi’nde, evinin önünde oynarken kaybolan 2 yaşındaki bir kız çocuğunun cesedi, boş arazide parçalanmış olarak bulunmuş....
Kızını akrabalarına emanet ederek, gebelik kontrolü için sağlık ocağına giden anne, döndüğünde çocuğunu bulamamış.
Sonrası, felaket...
Bu cinayetleri, katliamları sadece “akıl hastalığı”yla açıklayabilir miyiz?
Öyleyse, bu kadar “deli”, nasıl oluyor da elini kolunu sallayarak sokaklarda geziyor?
Bu soruları yanıtlamadan, daha büyük felaketlerden kurtulma şansımız olduğuna inanmıyorum!
***
BÜYÜKANIT ARTIK KONUŞMALI (35)
Okurlarımız Yaşar Büyükanıt’a şiir yazma işini sevdi. İzmir’de yaşayan 12 yaşındaki okurum Dalyan da bir beşlik yazmış:
“Ne kadar seviyordu seni annem, bilemezsin Yaşar Amca / Bana ‘Yaşar’ demeye başlamıştı, sen Genelkurmay Başkanı olunca / Mustafa Amcam simdi sürekli ne konuştunuz diye soruyor ya / Annem, ‘Fener’i konuşmuşlardır’ diyor, ‘Ne konuşacaklar başka?’/ Bari sen söyle de rahatlayalım, müsait olunca!”