Bayram mesajı
Ramazan Bayramı münasebitiyle sizlerle olmaktan çok mutluyum. Mübarek bayramın hayırlar getirmesini diliyorum. Gönüllerindeki vatan sevginine, millet aşkına şahit olduğum dava arkadaşlarıma şükranlarımı sunuyorum.
Bugün buradan yükselecek dayanışma heyecanı bizleri izleyen vatandaşlarımız vasıtasyla da herkese ulaşacaktır.
Ramazan Bayramı'nın yanısıra, siyasi süreçlerin de farkında olduğunuzu biliyorum. 2 gün sonra milletimizin geleceiğini ilgilendiren bir referandum yapılacak. Demokrasinin kurum ve kuralları ile işlediği bir ülkede, Türkiye ilk kez referanduma başvurmuyor. Siyaset, millete hizmet yolunda bir mücadele alanıdır.
Siyasiler, ahlaki sınırlar içinde düşüncelerini dile getirirler. Tam tarafsızlık sadece demokrasilerin sağladığı bir ortamdır. Siyaset yapan tüm kadroların bu serbestisini koruyacak, milletin eşit haber almasını sağlayacak olan hükümettir.
"Neleri göze alabileceğini gördük"
Ancak, geçmiş seçimden bu yana bu süreçte de bu özgürlüğü ihlal eden hükümet, bu sistemi bozan Başbakan Erdoğan olmuştur.
Referandum sürecinde yaşananlar tam bir rezalettir. Başbakan'ın siyasette tutunmak adına neleri göze alabileceğini de bizlere göstermiştir.
İktidar zihniyetinin hiçbir ahlaki tutumu gözetmeksizin, devlet imkanlarını kullandığı, medya gücünün taraflı yayınlarla vatandaşı yönlendirmeye çalıştığı, baskıların yapıldığı, argonun, tahriklerin kullanıldığı açıktır.
Başbakan, seviyesiz ve ucuz bir strateji ile milletin önüne çıkmıştır.
"Erdoğan'ın gündeminde neler var belli..."
Türki Milleti'nin şahit olduğu bu gelişmelerle sis perdesi aralanmış, karanlığın parçaları yavaş yavaş yerine oturmaya başlamıştır. Başbakan'ın niyetleri de ortaya çıkmıştır.
Siyasi ömrünü uzatmaya çalışan Başbakan'ın kampanyası sınırlarını aşmıştır. Karşımızda, üslubu giderek düşen, çaresiz bir zihniyet bulunmaktadır. İşsizlik, yolsuzluk Başbakan'ın gündeminde yoktur. Onun defterinde, artan şehadetleri gözü yaşlı analar yoktur.
Başbakan'ın yaptığı lekeli sicilini unutturmak, gerginlik ve çatışmadan beslenen siyasetini güçlendirmek, milletimizi ayırmak, İmralı canisi ile pazarlık yapmak, düzmece hukuk sistemi oluşturmak, emperyalizme uşaklık etmek ve MHP ile ülkücülere saldırıda bulunmaktır.
Ne var ki, bunlar bizim için beklenen gelişemelerdir. Biz Başbakan'ı artık tanıyoruz, kim Türk Milleti'nin düşmanıysa, MHP'yi de düşman bilecektir, önce ülkücüleri hedefine alacaktır.
Bür gün bizimle uğraşan alçaklar, etrafımızda dolaşmıyorsa, fitne fesat son bulmuşsa, sıradan bir topluluğa dönüşmüşüz, ayakta duran hiçbir temelimiz kalmamış demektir. Asıl önemlisi, hain emeller isteklerine ulaşmış, Türkiye parçalanmış demektir.
"Ankara'da Türk olamayanlara inat..."
Hala ayakta kalmış son kale olarak ayaktayız, ser odaklarına hala korku salıyoruz. Biz bunun için varız. Yıkımı aktörlerine, Türk düşmanlarına inat, Erivan'da Ermeni, Brüksel'de Avrupalı olan ama Ankara'da bir türlü Türk olmayanlara inat var olmaya devam edeceğiz.
Bizi, kafatasçılıkla, mafya bozuntusu olmakla suçlayanlara, İmralı canisi ile kolkola giren zavallı yanaşmalara, işbirlikçilere yanaşanlara duruşumuzu hatırlatmak istiyorum.
MHP yalnızca ülkemizin bir döneminde bir toplumsal ihtiyaca cevap veren herhangi siyasi bir kurum değildir. Türk milletinin yönetimine talip olan büyük bir mücadelenin adıdır.
Partimizin verdiği 41 yıllık mücadele, verilen emek, alınteri ile taşınan emanetleri varlık nedenimiz olan Türk milletine yönelik kaygılarımız hedeflerimizi şekillendirmektedir.
Uyarılarımız hayali ise, kim ülkemizde ağır bir sosyal, ekonomik bir krizin yaşanmadığını iddia edebilir, kim bu kargaşanın bir yönetim zaafı doğurmadığı iddia edebilir?
Dinlenme, izlenme gibi temel özgürlüklerin kısıtlanması gibi bir şey olmadığından nasıl söz edilebilir? Kim bu ayrıştırmanın milletimize zarar vermediğini söyleyebilir?
Kim ya da kimler birikmiş ağır tahribatın Türk Milleti'nin geleceğini tehdit etmediğini savunabilir?
İçinde millet sevgisinin kırıntısı kalmış, varlığını çetelere mahkum etmemiş, milletin birlik ve kardeşliğine inanan herkesin vereceği cevap aynıdır.
"Rahatsızlığımız yıkım projesidir"
Bizler AKP'nin anayasa değişikliğine karşı olduk, kadınlara tanınan imkanlar, memura verilen olanaklardan elbette rahatsız değiliz. Bizim rahatsızlığımız, AKP'nin hedefi olan yıkım projesidir.
Partimiz anayasa değişiklikleri için uzlaşma çağrılarına yanıt bulamamıştır. AKP, daha işin başından itibaren süslü ambalajla PKK açılımını reddeceğimizi anlamıştır. Bu yüzden bizimle yüzleşmekten kaçınmıştır.
Başbakan Erdoğan'ın gizli gündemi vardır ve bu artık açığa çıkmıştır. Başbakan'ın gizli gündeminde, okyanus ötesiyle Avrupa'nın önüne koyduğu dayatma belgelerle, ülkemizi 36'ya bölme çabası vardır.
"Ellerinde belgelerle gün sayıyorlar"
Devlet görüşü diyerek, PKK ile buluşulmuştur. Açılım denen yıkımı sürdürmek için her yol denemiştir. PKK açılımın önünü açmak ve yolsuzluk ve hırsızlıkların hesabının sorulmayacağı bir yargı sistemi yaratmak Başbakan'ın gizli gündem maddeleridir.
PKK'nın utanç duymasını sağlayacak bir hükümet söz konusu değildir, ellerinde talimat belgeleriyle gün saymaktadırlar.
Maden kestirme bir yol vardı, 26 yıldır PKK mücadelerine, verilen onca kayıba ne gerek vardır? O zaman istedikleri toprakları vererek, sorunu kökünden hallederdiniz.
AKP himayesi altındaki yıkım lobisinin, PKK taleplerinin aşama olarak karşılanacağı açıktır.
Bu süreçte yapılmak istenen, siyasi af, Türkçe dışındaki dillerin kabulü, anayasal düzenlemeler kapsamında ise, milli birlik kavramının değiştirilmesi, Türkiye'nin idari yapısının değiştirilerek, özerk bölgeler sisteminin hayata geçirilmesidir. Başbakan Erdoğan'ın bu konudaki söylemleri ortadadır, İmralı canisi ile işbirliği açıktır.
PKK'nın talepleri ile yapılmak istenenler örtüşmektedir. İstenilen yargı bağımsızlığı değil, kendisine bağlı yargı oluşturmaktır. Yolsuzluk için özgürlük alanı açmaktır.
Düzmece hukuk ile adalet vermekten kaçmak istemektedir. Ona göre terörü alkışlamak demokratik haktır, Ben Türk'üm demek ırkçılık, milli devletten bahsetmek bölücülüktür.
"Alnındaki kara leke asla silinmeyecek"
Ancak onun alnına asla çıkmayacak bir kara leke sürülmüştür. Türkiye Cumhuriyeti'nin milli birliğinin dayandığı esaslar anayasamızda açıkça belirlenmiştir. Türkiye, bölünmez bir bütündür, dili Türkçe'dir. Bu temel bir hükümdür. Hangi amaç ve gerekçeyle olursa olsun, bu hükümlerin değiştirilmesi söz konusu değildir.
Başbakan, etnik kimlikleri tahrik etmekten caymadığına, BOP eşbaşkanlığından da ayrılmadığına göre, geçekleştirmek istediği emellerini uygulama yolları, tek başına iktidarını devam ettirmek için her yola başvurmaktır.
Önümüzdeki en önemli tehlike referandum sonuçlarının güvenliğidir. Başbakan, milletin kararını hile ile çarpıtmaya çalışmaktadır. Sürekli rakam belirtmesi, kuşku vericidir. Referanduma katılmak ne kadar önemliyse, adil sonuçlarının tespiti de o kadar önemlidir.
Başbakan Erdoğan'ın gizli gündeminin uygulamasının ikinci yolu da, anayasal sistemi ve hukuk engelinin ortadan kaldırılmasıdır.
Başbakan yaptığı açıklamalarıyla, değişikliklerin tuzak olduğunu açıkça göstermektedir. 2007 genel seçimlerinden sonra AKP tarafından uzmanlara yazıdırılıp, kabul görüp gizlenen anayasa metni mevcuttur. Ancak, bu Başbakan tarafından gündemden soğutulmuştur.
"Amaç yıkıma bağışıklık kazandırmaktır"
AKP zihniyetine göre, millletimiz bu kadar ağır bir metni onaylayacak kadar yozlaşmamıştır. Bu yüzden o metinler bir kenara bırakılmış, aralarına masum maddeler de serpiştirilerek, millete sunulmuştur.
Amaç yıkıma bağışıklık kazandırmaktır. Bu anayasanın 1. hali olup, 2. hali önüzmüdeki yıllarda sunulacaktır.
Tüm bunlar önümüzdeki tehlikeyi anlamaya yarar sağlayacaktır.
Özetle, Türkiye Cumhuriyeti'nin bölünmez bir bütün olduğu vurgusu kaldırılacaktır. Bu üniter yapıya aykırıdır. Türklük tanımı değiştirilmektedir. Türk milleti oluşumuna yapılan açık bir saldırıdır.
Türk milleti özellikle unutturulmak istenmektedir. Yine aynı AKP anayasayı incelendiğinde, Türkçe dışındaki diller kullanıma açılacaktır.
Ayrıca, yargıya vurulacak darbe, yargının tahribatı demektir.
Referandum paketi içine Anayasa Mahkemesi ve HSYK ile ilgili 2 tuzak yerleştirilmiştir. Adalet sistemi ile ilgili eksiklerimiz vardır, ancak AKP'nin yapmak istediği bir oyundan ibarettir.
Başbakan Erdoğan 17 Nisan'da değişiklik sürecini, evet çıkması halinde uzun vadede atacağı adımların önünün açılacağını açıkça ifade etmektedir. Yine Başbakan, asıl paketin 2011'de gerçekleşeceğini açıklamıştır.
İşin en ilginç tarafı ise, üniter ve milli devletin yıkımına yol açacak, Atlantik Konseyi adlı kuruluşun raporunda yer alan ifadelerdir.
DTK sonuç bildirgesi ile İmralı canisinin açıkladığı şartlar arasında benzerlikler vardır.
İşte anayasa değişikliği ile yapılmak istenen gizli gündemin özü buradadır.
"Bu sinsi emelllere geçit vermemek için 'hayır'
Milliyetçi Hareketi bu hareketi görmüş ve bozmuştur. Bu sinsi emellere geçit vermemek için yapılacaklardan biri de 'hayır' oyu vermektir.
Hayır ile PKK pazarlığı bitirilir, hayır ile yozlaşmaya şamarı indir, Türkiye için bir oy'un var, perdeyi kapat, ampülü söndür.
Bu haliyle referandum milletimizin AKP iktidarının kendisine reva gördüğü bir imtihandır.
Sistemimizi sömürenlerin, kutuplaşmaların, ağır yoksulluğu örtmek için yandaşların ve işbirlikçilerin yükselişinden, göznurunun tükenişinden sorumlu olanların gerçek kimlikleri de sorgulanacaktır.
Hayır, PKK'nın taleplerinin önümüze konmasına engel olmaktır, Türk milletinin ayrıştırılmasına yönelik geçit vermemek olacaktır. Hayır demek, AKP'nin tüm icraatlarına, işsizliğe, yoksulluğa hayır demek olacaktır.
"Evet oyu verecekler, özürleriniz telafi olmayacak"
Herkesin hayır gerekçesi ayrıdır. Bizim gerekçemiz, milli kaygılarla ilgilidir. Evet oylarının da elbette bir karşılığı olacaktır. Anlamını bilmeden evet oyu verecek olan vatandaşlarımız tarihi bir sorumluluğun altına gireceklerdir. Sonradan pişman olacakların özürleri, hiçbir şeyi telafi etmeyecektir.
Evet, Habur'dan gelenlerin kucaklaşma törenlerini kabul etmek, eli kanlı İmralı canisine destek vermek anlamı taşıyacaktır. Ermeni, Erbil, Washington lobilerini sineye çekmek demektir. Kardeş kavgasına göz yummak anlamına gelecektir.
Yüksek sesle evet diyecekleri asla unutmayınzı, vebali AKP kadroları kadar onlar da taşıyacaktır.
Milliyetçi Ülkücü Hareket, mukaddes bir misyonun adıdır. Kendilerine en çok ihtiyaç duyulan bir dönemde, şehadet, mahkumiyet karşısında önemli bir sınav vermiştir. Mücadeleri, hatıraları namusumuza emanettir.
"Ülkücülüğün eskisi olmaz"
Ülkücülük geride kalmış bir döneme ait değildir. Devam edecek olan kutlu bir heyecanın adıdır. Bu nedenle ülkücülüğün eskisi asla olmaz.
Bu kapsamda, ülkücülük ömür boyu rozet gibi taşınan bir paye, vazgeçildiğinde ise, bir unvan değildir. Bir kişinin eskiden ülkücü olduğuna değil, bugün ne olduğuna bakılır.
Hiçbir şeyin eskisinin makbul görmediği ülkemizde, ülkücünün eskisi, yenisinden de kıymetli hale gelmiştir.
Bunları İmralı canisini lanetlerken duyamazsınız, işbirliklerine karşı olduklarını göremezsiniz. Ülkemizden intikam almak isteyenler, Başbakan'ın kuyruğu arkasına sıralanmışken, şehide kelle diyen, Mehmetçik'i yan gelip yatmakla suçlayan insanlara şahit olamazsınız.
Bunları toplumu uyandırırken bulamazsınız, duvar dibine sinerler. İmdat dersen dönüp bakmaz, akmaz, kokmaz. Ne zaman mileltin üzerindeki oyunlar arttığında bunları yattıkları yerden doğrulurken görebilirsiniz.
Bunları Başbakan'ın yemek sofralarında, besleme basının sayfalarında görebilirsiniz.
Hangi yolda nasıl yalpaladıkları, kimlerin peşinde gezdikleri umurumuzda değil. Milletimiz de, partimiz de sahipsiz değildir. Yüreği Türkiye için çarpan kardeşlerim, Türkiye'nin ümidi de, sahibi de sizsiniz.
"Millet uğruna yolumuzdan dönmeyiz"
Milletimiz uğruna ne baskılardan yılarız, ne de yolumuzdan döneriz. Niyet sahipleri ayaklarını denk alsınlar, nereden gelirse gelsin her türlü saldırıyı anında defederiz.
12 Eylül 2010'dan sonra, artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Kandil katilleri, İmralı canisi ve AKP arasındaki saflar kuvvetlenmiş olacaktır. Hükümetin foyası ortaya çıkmştır, fotoğraf netletmiştir.
Mücadelemiz önümüzdeki dönemde de devam edecektir. Türk milleti üzerindeki hedefler devam etmektedir. Ermeni Taşnak, Rum Pontus doğrulmak için fırsat kollamaktadır ve aradıkları hükümeti de sonunda bulmuşlardır.
Sokaklarda isyan, eylem, ayrı bayrak talepleri ile istekleri ortaya çıktı. Tarihi husumet tohumları Anadolu topraklarında yeniden filizlendi. Bu yüzden Milleyetçi hareketin çalışmaları da her zaman sürecektir.
Hefesiniz boşuna, çabanız beyhudedir. Türk Milleti mutlaka selamete çıkarılacaktır. Hepimize düşen sorumluluk artmıştır.
Bunun ilk adımı da 12 Eylül 2010 olacaktır. Sandıkta hepinizi milliyetçi hareketin görüşü olan 'Hayır'a basmaya davet ediyorum.