Gazi Üniversitesi Rektörlüğü ve Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Araştırma Merkezi Başkanlığınca, Gazi Üniversitesi Rektörlüğü Mimar Kemaleddin Salonu'nda “85. Yılında 3 Mart 1924 Tarihli Kanunlar ve Türkiye” başlıklı panel düzenlendi.
Diyanet İşleri Başkanı Bardakoğlu, açılışta yaptığı konuşmada, kurumların sürekli kendilerini gözden geçirmelerinin, laik ve demokratik cumhuriyetin daimi olmasının en temel şartlarından biri olduğunu söyledi.
Diyanet İşleri Başkanlığının 85 yılını ve yaşadığı sıkıntıları anlatan Bardakoğlu, inkılap kanunlarının dini hayat, milli eğitim ve silahlı kuvvetlerin yeniden tasarlanmasında köklü müdahaleler yaptığını, saltanatın ve hilafetin statüsünün yok edilmesi gibi uygulamaların din alanında yapılanların öncüsü olduğunu anlattı.
Bardakoğlu, Genelkurmay Başkanlığı ve Diyanet işleri Başkanlığının kurulmasının yeni devletin perspektifini gösterdiğini dile getirerek, “Eş zamanlı olarak ve birbirini dengeleyen bu inşada ana fikir, yeni kurulan bu müesseselerin kayıtsız şartsız siyasetin dışında kalması gerektiğidir” dedi.
Diyanet İşleri Başkanlığının, bugün laiklik değerlerine bağlılık ile siyasetin dışında kalmada “genel olarak başarılı sınav verdiğini” ifade eden Bardakoğlu, şunları kaydetti:
“Ancak laikliğin iki taraflı yükümlülük getirdiğini, devletin ve siyasetin de laikliğin din işlerine karışmaması gerektiğini hatırlarsak, kurumun çok uzun olmayan tarihinde, diğer yönde aynı başarıdan söz etmek mümkün değildir. Hizmet alanlarının her zaman toplumsal zemine dayanıyor olması, başkanlığın sivil karakterini pekiştirmektedir ve sivil vizyonun siyaset alanının dışına tutulması gerekir. Çünkü hem din hem de siyaset gündelik hayata yönelik sürekli kendine karşılık bulma çabası içindedir.”
Dini, gündelik siyasi çekişmelerin kısırlaştırıcı ortamından uzaklaştırmak için titiz davrandıklarını ifade eden Bardakoğlu, “Ancak 3 Mart kanunlarının Diyanet İşleri Başkanlığı için öngördüğü itibarlı konumun ve sistemin, ileri dönemde çok iyi algınlandığını söylemek zordur. Hatta ileri dönemlerde kurumun giderek sıradanlaştığını görüyoruz” diye konuştu.
Ali Bardakoğlu, bugün Diyanet İşleri Başkanlığının birbirinden zıt değerlendirmelerle karşılaştığını, “kimilerinin kurumu laiklik adına reddettiğini, kimilerinin gerekli gördüğünü, kimilerinin devlet eliyle toplumun dindarlaştırılması olarak gördüğünü” ifade etti.
Kurumun, Avrupa'daki Müslümanlar için sadece din değil, kimlik ve “özüyle varoluş mücadelesinin adı” olduğunu belirten Bardakoğlu, özellikle İslam dünyasının, Diyanet İşleri Başkanlığını, Müslümanlık, modernlik ile laikliği bütünleştiren çok önemli özgün bir kurum olarak gördüğünü bildirdi.
“3 MART RUHU KAVRANAMADI”
Gazi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Rıza Ayhan da 3 Mart 1924'te, Hilafet ile Evkaf Vekaletleri ve Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Vekaleti'nin kaldırıldığını, yerine Diyanet İşleri Başkanlığı, Vakıflar Genel Müdürlüğü ve Genelkurmay Başkanlığının kurulduğunu, ayrıca Tevhid-i Tedrisat Kanunu kabul edilerek, eğitimde birliğin sağlandığını anımsatarak, bunların toplumu doğrudan doğruya ilgilendirdiğini söyledi.
Atatürk'ün, sadece kanunların çıkarılmasına öncülük etmediğini, uygulanmasının da takipçisi olduğunu belirten Ayhan, “Bu Cumhuriyet'in nasıl kurdurulduğunu, hangi değerler üzerine inşa edildiğini hatırlatmak için böyle bir panel düzenledik” dedi.
Atatürk Araştırma Merkezi Başkanı Prof. Dr. Cezmi Eraslan da 3 Mart 1924'te çıkarılan kanunların Türkiye'yi laikleştiren yasalar olduğunu, panelistlerin konuşmalarının en kısa zamanda kitaplaştırılacağını bildirdi.
Gazi Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve Uygulama Merkezi Müdürü Prof. Dr. Hale Şıvgın da laik, demokratik Cumhuriyetin bu yasalar sayesinde kurulduğunu, bunların Türkiye Cumhuriyeti'nin omurgasını oluşturduğunu dile getirdi. Bu kanunların her birinin tek başına “devrim” niteliği taşıdığını anlatan Şıvgın, “Ancak sonraki Cumhuriyet kuşaklarına bu kanunlar yeterince anlatılamadı, 3 Mart ruhu kavranamadı. Bu yüzden sıkıntılar oldu” diye konuştu.
PANEL
Açılış konuşmalarının ardından “Hilafetin kaldırılması ve Diyanet İşleri Başkanlığının Kurulması” konulu panel düzenlendi.
Prof. Dr. Ethem Ruhi Fığlalı, İnkılap kanunlarını “Türk tarihinde eşi görülmedik derecede önemli yasalar” olarak nitelendirdi.
“İslam Düşüncesinde Hilafet” konusunda konuşan Fığlalı, bu konunun bugün bile zaman zaman gündeme getirildiğini söyledi. Hz. Muhammed'in, ölümünden sonra devletin başına geçecek kişi hakkında hiç ipucu vermediğini, ondan sonra devletin başına geçenlerin “Allah'ın resulünün halifesi” anlamında “Halife” olarak başa getirildiğini anlatan Fığlalı, bu anlayışın Emevi ve Abbasiler döneminde halka hükmetmek için “Allah'ın halifesi” olarak değiştirildiğini dile getirdi.
Fığlalı, “İnsan, Allah adına iş yapan değildir ancak onun hoşnutluğunu kazanmak için iş yapar. Bu anlayış ve din, yönetimin icraatlarını meşrulaştırmak için istismar edilmiştir, aşırı anlamlar yüklenmiştir” dedi.
Ethem Ruhi Fığlalı, Kur'an-ı Kerim'de halife kelimesinin iki yerde geçtiğini, hilafet kelimesinin ise hiç yer almadığını ifade ederek, “Hilafet dini değil, siyasi ve beşeri bir iştir” diye konuştu.
Prof. Dr. İzzet Er de modernleşmenin beklendiği gibi dini yok etmediğini söyledi. Dinin ne fikir ve inançlar ne de bağlılık ve ibadetten ibaret olduğunu belirten Er, Diyanet İşleri Başkanlığının toplum için çok önemli olduğunu kaydetti. Er, kurumun, tartışmaların odağı haline geldiğini, kadın, çocuk ve töre gibi pek çok konuda kurumdan bir şeyler yapmasının beklendiğini bildirdi.
Er, kurumun dindarlıkla laikliği uzlaştırmasının Batı ve İslam dünyasında özel ve özgün görülmesini sağladığını sözlerine ekledi.