Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Kurtuluş Savaşı ve Çanakkale’de anaların ağlamadığını belirterek, “Ama Dersim’de analar ağladı. Sivas’ta, Başbağlar’da, Gazi Mahallesi’nde analar ağladı. 30 yıldır 81 vilayetimin tamamında ağlayan, gözyaşı döken analar var” dedi.
Erdoğan’ın dün Kızılcahamam’daki 14. İstişare ve Değerlendirme toplantısındaki mesajları şöyle:
KORKU ÜRETİYORLAR:
Bir korku toplumu oluşturma gayreti içerisinde olanlar var. Ermenistan dedik, ‘Sevr’ dediler. Çetelerle mücadele dedik, ‘sakın ha dokunma’ dediler. Hukuk dedik, ‘yaklaşma’ dediler. Demokrasi dedik, ‘uzak dur, neyine lazım’ dediler. Şimdi de Milli Birlik ve Kardeşlik Süreci diyoruz, ‘ihanet’ diyorlar, ‘hıyanet’ diyorlar, ‘müzakere, mütareke, bölünme’ diyorlar. Aynı siyaset, aynı korkak yaklaşımı sergiliyorlar. Eflatun ne güzel söylemiş, ‘Korkaklar hiçbir zaman zafer anıtı dikememişlerdir’.
OLUR MUYDU?:
Alparslan korksaydı Malazgirt olur muydu? Orhan Gazi korksa Bursa, Fatih korksa İstanbul olur muydu? Pir Sultan korksa, Dadaloğlu korksa o muhteşem dizeler dillerinden dökülür müydü? Kahraman Mehmetçik korksa Çanakkale’de o destan yazılabilir miydi? Mustafa Kemal korksa bu cumhuriyet inşa edilebilir miydi? Menderes korksaydı bize bu demokrasi mirasını bırakabilir miydi? Özal korksaydı kendisine yapılan suikast girişimin hemen ardından ‘Allah’ın verdiği ömrü O’ndan başka alacak yoktur’ diyebilir miydi? Korku aklın katilidir, insanı köleleştirir.
SİNDİRMEK İSTİYORLAR:
Bu süreç oy avcılığına kurban edilmek isteniyor. Habur’da yaşanan manzara ne kadar nahoşsa, ne kadar istismarsa, ne kadar tahrikse; bir şehit annesini Meclis’e taşımak, slogan attırmak, şehitlerimizi istismar etmek de o kadar nahoş ve provokasyondur. Bölünme ile hayali senaryo ve tehditlerle korkutup sindirmek istiyorlar. Seçimlere 1,5 yıl kala bırakıp kaçtılar. Ama şimdi kabadayı olmuşlar maşallah. Bizi erken seçimle tehdit ediyorlar. Boşuna heveslenmeyin. Seçimler zamanında yapılacak. Bunların tek meselesi ülkeyi karıştırmak. Bunlar mikser, mikser.
ŞEYH SAİT İSYANI:
‘Anneler tabii ki ağlayacak’ diyerek talihsiz ifadeler kullandılar. Dediler ki; ‘Çanakkale’de, Kurtuluş Savaşı’nda, Şeyh Sait İsyanı’nda, Dersim’de anneler ağlamasın mı diyecektik?’ Çanakkale’de benim yürekli anam oğlunun başına kına yakarak askere gönderdi. ‘Git vatanın için,memleketinin namusu, onuru, şerefi için şehit ol’ diyerek evladını cepheye gönderdi. (Bir annenin oğluna hitabını okudu). Kurtuluş Savaşı’nda analar ağlamadı, Çanakkale’de analar ağlamadı ama Dersim’de analar ağladı. Kahramanmaraş’ta analar ağladı, Çorum’da analar ağladı, Sivas’ta, Başbağlar’da, Gazi Mahallesi’nde analar ağladı. 30 yıldır benim 81 vilayetimin tamamında ağlayan, gözyaşı döken analar var.
ONLAR YAŞAMADI:
Necip Fazıl üstat Dersim’deki manzarayı şu kelimelerle ifade ediyor; Mazgirt Tersemek nahiyesinin halkı doğranmakta. Merhamet sahiplerinden biri, birle 10 yaşı arasında 20 kadar çocuğu alıp bir derenin içine saklamıştır. Vaziyet birden haber alınıyor. Çocukların öldürülmeleri emri veriliyor. Fakat bu emri yerine getirebilecek kimse zuhur etmiyor. En katı yürekliler bile, böyle müdafaasız masumlara silah kullanamayacaklarını söylemeye mecbur kalıyorlar. Tecrübe birkaç defa akamete uğruyor ve hayli sıkıntı mevzuu oluyor. Nihayet karanlık suratlı bir adam bulunuyor ve bir dere içinde titreşe titreşe bekleyen 20 masumun işini bitiriyor.
Murat Suyu’nun kandan kıpkızıl aktığını görenler olmuştur. Ne o tablonun savunulacak tarafı vardır ne de bugün yaşanan manzaranın. ‘Anaların gözyaşlarını, acılarını abartmayın’ diyorlar. Çünkü kendi çocukları böyle öldürülmedi, onlar bunu yaşamadı.
AKP milletvekilleri Zafer Üskül ve Özlem Türköne de Başbakan’ı dinledi.
‘Biz de kızıyoruz’
Erdoğan, konuşmasını Şeyh Edebali’nin “Öfke onlara uysallık bize” sözleriyle bitirdi, ardından, “Ara sıra biz de kızıyoruz tabii o ayrı mesele” deyince milletvekilleri arasında gülüşmeler oldu.
İşte Erdoğan’ın dile getirdiği vakalar
Kahramanmaraş katliamı- 19 Aralık 1978: “Güneş Ne Zaman Doğacak” filminin gösterildiği Çiçek Sineması’nın bazı ülkücülerin bombalanmasıyla başladı. Alevilere ait işyerleri yakılıp tahrip edildi. Resmi verilere göre 111 gayri resmi verilere göre de 500 kişi öldü.
Çorum katliamı- 1 Temmuz 1980: 19 Mayıs kutlama hazırlıklarında kızların kıyafetleri bahane edilerek cihat çağrıları yapıldı. Alevi mahallelerinde halka ateş açıldı. 5 Temmuz’da “Komünistler Alaaddin Camii’ni ateşe verdi” söylentilerinin ardından Alevi mahallelerinde 10 kişi öldürüldü. Toplam 57 kişi öldü, 200’ü aşkın kişi yaralandı.
Sivas Ali Baba Mahallesi katliamı- 3 Eylül 1978: Komando olduklarını söyleyen bazı kişilerin Alevilerin yoğun olduğu pazar yerinde yaşlı bir adamla küçük bir çocuğu dövmeleri sonucu patlak verdi. 5 kişi öldü, 92 kişi de yaralandı.
Sivas (Madımak) katliamı-2 Temmuz 1993: Pir Sultan Abdal Şenlikleri için kente gelen sanatçı ve fikir insanlarının kaldığı Madımak Oteli, yaklaşık 20 bin kişi tarafından ateşe verildi. 33 konuk ve 2 görevli öldü.
Başbağlar katliamı- 5 Temmuz 1993: Erzincan ‘a bağlı Başbağlar köyünü basan PKK’lılar tüm erkekleri kurşuna dizerken 28 kişi öldü. Daha sonra köy ateşe verilirken, beş kişi daha öldü.
Gazi Mahallesi olayları-12 Mart 1995: Alevilerin çoğunlukta olduğu Gazi Mahallesi’ndeki 3 kahvehane ve bir işyeri tarandı. Bir kişi öldü, 25 kişi yaralandı. Alevi vatandaşlar polisin olaya geç müdahale ettiği gerekçesiyle karakola yürüdü. Polis grubun üzerine kurşun yağdırırken bir kişi daha öldü. Bir gün sonra yaklaşık 15 bin kişi tekrar karakola yürüyerek polisle çatışırken 15 kişi daha yaşamını yitirdi. 15 Mart’ta Ümraniye’de çıkan olaylarda da beş kişi öldü ve 20’den fazla kişi de yaralandı.