RUHAT MENGİ
Yasama (meclis) çoğunluğu, Yürütme (bakanlar kurulu), çıkacak yasaları onaylayacak olan Cumhurbaşkanı aynı partiden... Yargı -yüksek mahkemeler dışında- tamamen Adalet Bakanlığı baskısı altında, hatta ülkenin önde gelen hukukçuları “kuşatıldı” deyimini bile kullanıyorlar.
Sivil toplum kuruluşları farkındaysanız sessizliğe bürünmüş vaziyetteler (konuşan canını zor kurtarıyor nasıl bürünmesinler), üniversiteler deseniz aynı nedenle artık hiçbir olayda görüş bildirdikleri filan duyulmuyor. Kısacası toplumun sesini duyuracak bir “MEDYA”sı kaldı ama onun da bağımsız olan kesimi akıl almaz baskılar altında dayanmaya, direnmeye çalışıyor. Kısacası arkadaşlar tekrarlayalım, bir iktidarın tam hakimiyetini ilan etmesinin önünde tek bir kurum kaldı; Anayasa Mahkemesi!
Ve işte anayasa mahkemelerinin dünyada ilk kuruluş nedeni de bu; seçim yoluyla iktidara gelmiş partilerin, parlamento çoğunluğunu ele geçirmiş iktidarların “demokrasiyi baskı rejimine dönüştürmelerini önlemek, çıkarılmak istenen yasaların Anayasa’ya uygun olup olmadığını denetlemek”... Yani “Yasama’yı, Meclis’i denetlemek”...
Bu tariften de Anayasa Mahkemesi’nin Meclis’le aynı seviyede olmadığı, denetlediği için onun üzerinde bir konumda olduğu net şekilde görülüyor.
Buna rağmen siyasetçilerin veya onlara arka çıkmak için hukuku bile gözardı eden bazı hukukçuların ya da yazarların sık sık söylediği şey “Anayasa Mahkemesi Meclis’in Anayasa’da yapmak istediği değişikliğe izin vermedi, Yasama’nın alanına müdahale etti...”
Eğer AYM’nin görevini iyi bilmiyorsanız bu çıkışları yutmanız çok doğaldır. Ve bu çıkışlar da şu anda “Meclis çoğunluğu bizde. ’Hakimiyet kayıtsız şartsız milletin’se eğer, istediğimizi yapabilmeliyiz” diyen, böylece “demokrasilerde rejimi koruyan unsurların, kurumların bulunduğunu” bilmediğini ya da kabul etmediğini gösteren iktidar yöneticileri tarafından yeniden yapılmaya başlandı.
Büyük ihtimalle AYM üyelerinin de çoğunluğu (RTÜK’te Zahid Akman’ın AKP’nin seçtiği 5 üye tarafından nasıl görevde tutulduğunun görüldüğü gibi) iktidar partisine geçene ve son engel de tümüyle ortadan kalkana kadar aynı sözlerin sık sık tekrarlandığını duyacağız.
Bülent Arınç son konuşmasında (belki şu ana kadar tekrar konuşmuştur) yine aynı noktayı kastederek: “Anayasa Mahkemesi ‘Benim istediğim gibi düzenleme yaparsan olur, yoksa iptal ederim’ mealinde bir karar verdiği zaman ‘yasama benim görevim, onu seninle paylaşamam’ diyecek birileri lâzım” demiş.
Aslında -hukukçu ama- Bülent Arınç’a Anayasa Mahkemesi’nin görevini hatırlatacak birileri lâzım gibi. Zira AYM, düzenlemeler “kendi istediği gibi olsun” diyerek vermiyor kararları, Anayasa’ya göre, kendi sınırları içinde kalarak veriyor.
Mesele “Üyeleri değiştirene kadar halkın kafasını karıştırmak” ise diyecek yok tabii, bunu başarıyorlar. Hukukçu bile hukuku yanlış anlatmayı göze alırsa ne denebilir ki?
*****
TARİHİ FIRSAT BU MU?
Ya ben anlayamıyorum ya da bu işte gerçekten bir gariplik var. Geçen hafta AKP Diyarbakır Milletvekili İhsan Arslan’ın aynen DTP ağzıyla yaptığı konuşmaları duymuştuk ve ben de ’AKP yerel seçim sonuçlarına bakarak DTP politikasına kayıyor’demiştim, bu hafta AKP Hakkari Milletvekili Abdülmuttalip Özbek DTP’lilerin son bir haftada söylediklerini aynen tekrarlayarak çıktı ortaya:
“TSK en azından bu dönemde bölgede operasyon yapıp yapmamayı gözden geçirmelidir. Girişimlerin yaşandığı bu dönemde gençlerimizi kaybetmek acı veriyor.”
“En azından bu dönemde” sözü hangi dönemi, diğeri hangi girişimleri kastediyor acaba? Önce 9, sonra 8 şehidimizi mi? PKK liderinin “ya devlet isteklerimizi kabul eder ya da Güneydoğu’yu savaş alanına çeviririz” veya “Bakın köylerin ismini değiştiriyorlar bunu terör saldırılarımızla biz sağladık” sözlerini mi?
Yoksa bir yandan “her konuda PKK’yla aynı görüşteyiz” diyerek terör örgütünün siyasi uzantısı gibi çalışan, “yerel seçimle Kürdistan’ın sınırını çizdik” diyen, kankası PKK’nın terör katliamlarını durdurtmak için açık-net konuşmadığı, çağrıda bulunmadığı halde “TSK operasyonları durdurmazsa kan durmaz” açıklamaları yapan DTP’nin söylemlerini mi?
Onlar genel seçimde Güneydoğu’dan alacakları oyları düşünerek siyasetlerini tıpatıp DTP çizgisine kaydırabilirler -ki yapılan budur- ama milletin bunu farketmediğini zannetmesinler.
“Gençlerimizi kaybetmek” hepimize acı veriyor ama bunun sorumlusu ülkeyi terörden koruma, güvenilğini sağlama görevi olan TSK değil, Türk-Kürt, çocuk-büyük demeden insanları öldüren, mayınlarla katliam yapan terör örgütünün ta kendisidir. Ancak terör durursa gençlerimiz korunabilir.
“Oylar” söz konusu olunca gerçekler görünmüyor besbelli!