RUHAT MENGİ
Bilgi kirliliği öyle boyutlara ulaştı, konuşmalar, yazılanlar öyle “gerçeklere takla attıracak” hale geldi ki artık olayları anlamak, çözmek büyük beceri istiyor. Bakın meselâ, son örnek: Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu’ya dün Anayasa değişiklikleri görüşülürken “Doçentlik tezinde ‘Anayasa Mahkemesi’ne hukukçu olmayan üyelerin seçilmemesi gerektiği’ni yazdığı” hatırlatıldı ve görüşü soruldu.
Verdiği cevap şöyleydi; “O şahsi görüşüm, bu resmî görüşüm”...
Buna ancak “güler misin, ağlar mısın” denmez mi, söyleyin Allah aşkına.
“Görüş” dediğiniz şey gömlek midir ki şahsi olunca başka renk, resmî olduğunda başka renk olabilsin. Ayrıca hukuk, hele de Anayasa hukuku en önemli bilim dallarından biri olduğuna göre bu bilimin kuralları, ilkeleri yok mudur?
Tabii ki vardır ve bu kuralların, örneğin Avrupa standartlarının ne olduğu, AYM gibi yüksek mahkemelerin “yasama ve yürütmeden, siyasetten bağımsız olması gerektiği” Avrupa Yargıçları Danışma Konseyi, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi (ve “onlarla aynı görüşteyiz” diyen Venedik Komisyonu) gibi uluslararası yargı kurumları tarafından açıklanmıştır. “Eğer ileri bir demokraside (bizde değil tabii) parlamento üye seçecekse bu seçim 2/3 nitelikli çoğunlukla yapılmalıdır” da denmiştir.
Bunlar bir yana bırakılıyor ve “AB’de de böyle” aldatmacalarıyla yüksek yargı ve parti kapatma kararları inatla siyasetin emrine, inisiyatifine verilmeye çalışılıyor.
Bir seferde 90’a yakın TSK mensubuna gözaltı kararı veren özel yetkili savcıların, Başsavcı Aykut Cengiz Engin’in “gözaltı kararlarından haberim olsun” talimatına uymadıkları için görevden alınması bazı gazete ve yazarlar tarafından: “Balyoz soruşturmasını sürdürmek isteyenlerle, soruşturmayı durdurmak isteyen hukukçuların savaşı” olarak, “yargı sisteminin iflâsı” olarak empoze ediliyor. Balyoz soruşturmasının hâlâ sürdüğü ortada olmasına rağmen “Bu yargı onun için değişmeli. Yargı vatandaştan yana olursa, adil olursa darbe özgürlüğü ortadan kalkar” benzeri yanıltıcı sözler bütün görme alanını kaplıyor, insanların olayları anlama yeteneğini bile dumura uğratıyor.
Ama 86 TSK mensubuna bir seferde gözaltı gibi tarihte benzeri görülmemiş bir kararı verirken bile talimata uymayan iki savcının görevden alınmasına “eşitlik ilkesi çiğnendi” diyenlerin eşitlik ilkesini örneğin “milletvekili dokunulmazlığının kalkması” konusunda hiç hatırlamamaları enteresan değil midir? “Bir hakim tek başına 19 TSK mensubunu nasıl tahliye eder” tepkisini gösterenlerin; “iki savcı tek başına nasıl 86 kişiye bir günde gözaltı kararı çıkarır” diye sormamaları çok enteresan bir çelişki değil midir?
TSK YALANLADI
Dün Necip Güven isimli okurumuz bana gönderdiği mesajda bir gazete haberinden; “Ordu Komutanı Çetin Doğan’ın 2003’teki semineri yönetirken yasal çerçevenin dışına çıktığına dair belgenin altında dönemin Kara Kuvvetleri Kurmay Başkanı, bugünün ise Genelkurmay Başkanı olan İlker Başbuğ’un imzası var” alıntısını “bilginiz olsun” diyerek yapmıştı. Elbette ondan çok daha önce bilgim olmuştu ama daha bu haberin şoku yaşanırken hemen arkasından TSK’nın “Söz konusu haber gerçeği yansıtmamaktadır” şeklindeki açıklaması geldi.
Vatandaşa hak vermemek de imkânsız, gazeteci bile bu kaos içinde gerçeği anlamak konusunda büyük sıkıntıya düşmüşken vatandaş ne yapsın?
Bir de “Baykal’ın Çankaya’dan referandum garantisi istediği üç değişiklik maddesi, 1960 ve 1980 darbelerinden miras olan yüksek yargıyı değiştirecek en önemli maddeler” aldatmacası var, unutmayalım.
Madem ki darbelerden kalanlar değiştirilecekti HSYK’nın başında Adalet Bakanı ile müsteşarının bulunması 1980 Anayasası ile getirilmiş bir uygulama iken o neden aynen bırakılıyor?
Kafaları çok berrak tutmak şart unutmayın, yoksa içinden çıkamazsınız.
***
Hilmi Özkök inandıramadı!
Dün, olaylara tarafsız gözle bakabilen köşelerin hemen hepsinde eski Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ün son konuşmalarının hiç de inandırıcı bulunmadığı görülüyordu. Halktan gelen tepkilerde ise;
“Bu nasıl emir-komutan zinciri? O dönemde ‘emir’ demek Özkök demek olduğuna göre nasıl kenara çekilir” veya “Sırtında TEM (terörle mücadele) yazan görevliler generalleri, amiralleri götürürken hiç mi sorumluluk duymuyor” gibi sorular vardı.
Bir okuyucumuz ise “Sizin uzun zamandır açıkça soramadığınız soruyu ben sorayım, bu soruşturma sürecinde ordu komutanları, generaller ve herkes gözaltına alınıp sorgulandığına göre Hilmi Özkök, haberi olduğu da açıklanan darbe iddialarını araştırıp açığa çıkarmadığı için neden sorgulanmıyor, onun için de talep gelmiyor” diye yazmış.
Kısacası toplum vicdanı emekli Org. Hilmi Özkök’ün bildiklerini açıkça anlatmaya zorlanmasını istiyor.
Elçiye zeval olmazmış!