Milli Eğitim Bakanlığı 15.655 öğretmen atamasını coşkulu bir şekilde yaptı. Bu ne acayip bir coşku! 233.000 öğretmen adayı ise bu coşkunun dışarısında kaldı. Bu sayıya rağmen bu büyük coşku şaşırtıcı! Bu mu çözüm yolunuz?
Atanamayan öğretmenlerin sayısı yıl geçtikçe arttığı halde MEB"in umursamaz tavırları öğretmen adaylarını çıldırtmakta. Çözüm yolu yerine coşkulu atamalar. Ya da basınla coşkulu manşetler. Müjde diye haber yapan basın bu ayıbı sağlamaya devam etmekte.
Atanamayan öğretmenler sorunun çözülmesi için yapılan çalışmalar bu! Sorun ortada ama MEB nerede? MEB uyuyor mu? Yoksa saklambaç oyunumu oynuyor?
Tek bildiğim bir şey var var. MEB Ankara"da ve uyumuyor sadece gözleri kapalı. Saklambaç mı oynuyor bilmem ama iyi oyun oynuyor. Bu oyunun ismini artık siz takın. Bu oyun 233.000 kişiyle oynanıyor. Oyunun kurallarını MEB belirliyor. Oynamama lüksünüz yok. İşinize gelirse!
Vicdan nedir? Hep merak ederim. Her insanda vicdan diye bir şey var mıdır? Yoksa vicdan inanç mıdır? İnançsa neden vicdan yoktur siyasetçilerde? Varda oturduğu koltuklarda mı vicdan yok?
Nerden esti diye sormayın be hocalarım! Baksanıza vicdanları olsaydı geceleri rahat uyurlar mıydı? Bu umursamazlığa ne demeli? Oturup yanında çay mı içilmeli? Hani derler ya bir of çeksem karşı ki dağlar yıkılır. Yıkılacağını bilsem nereye yönelip of çekeceğimi bilirim ben!
Siz anladınız onu…
Ekonomi ekonomi ekonomi… Kendimi şu fani dünyada bildim bileli hep bu kelimeyi duyarım. Ne zaman sıkışsalar hop ekonomi… ALLAH"tan bir ekonomi kelimesi ezberlediniz. Hepte işe yarar. Peki, o zaman sizin eskilerden ne bir farkınız var?
Ekonomi kriz teğet geçmedi mi? Koskocaman Başbakanımız yalan mı söylüyor? Hani ekonomimiz sağlam temeller üzerine kurulmuştu. Eski hükümetlerden farklıydınız? Yine ekonomi kelimesi gündemde! Ben ne anladım bu farktan?
Hani beraber yürümüştük yağan yağmurlarda. Yok yok Başbakanım biz nere sizlen beraber yürümek nere? Haykırışlarımızı bile duyulmazken hangi yağmurda yürüyeceğiz BAŞBAKANIM?
Biz o yağan yağmurlarda tek başımıza yürüyoruz. Sonra sellere kapılıp derenin azabına uğrayarak ölüyoruz. Tutacak dalımız sığınacak bir şemsiyemiz bile yok. Bizim ki bir aşk masalı. Tamamen hayallerin içerisinde pembe panjurlu bir ev…
Her şeyimiz hayal ya da rüya… Burada her şey çok güzel… Siyasetçilerimizin vicdanları yok! Atamada oluyor kadroda… Bir bakıyorsun evlenmişsin. Sonra pembeli bulutlar içerisinde gemilerle yol alıyorsun. Gemi önünde ve arkasında “ evleniyoruz ve mutluyuz “ yazısı. İşte bir aşk masalı ya da rüyası mı desem?
Hayat böyle devam edip gidiyor. Bir bakıyoruz ki rüyaymış. Kısa süreli bir mutluluk… Rüya deyip geçmeyin BAŞBAKANIM. En azından KPSS, Bakan, sözleşmeli, ücretli ve en önemlisi vicdanlı cepçiler yok! Vicdanlı cepçiler kim mi?
Seçim gününde meydanlarda aslanlar gibi kükreyen siyasetçiler. Vicdan, din her şey cepten geçer. Halk mı? Onlar sadece amaca ulaşılmak için kullanılan basamakçıklar. Neyse ben; beni düşünmeyenlerin olmadığı hayallerime gideyim.
Önce bir gemi alacağım. Tatile çıkacağım. Mısır ve yumurta ticaretine gireceğim. Askerliğimi bedelli yapıp bayraklarla şov yapacağım. Bunları yapamasam en azından sözleşmeli öğretmen olurum. Sonra Bakanın bir türlü bitiremediği kadro çalışmasına yetişip belki de kadromu alırım.
Dedim ya bizimkisi bir aşk masalı. Onları ki ise bir para masalı! Çarkın dişleri olduk olmaya devam edip; siyasetçilerin lüks hayat sürmesine yardımcı olacağız. Oğulları gibi şanslı olmayıp, ücretli öğretmenlerden oluşmuş, sırası parçalı bir okulda eğitim görüp üniversiteleri kazanacağız. Oğulları gibi KPSS" siz atanmayıp KPSS kitaplarıyla kas yapıp, atanamayarak; evlerimizde meslek özlemi hasretiyle yaşam sevincimiz kayıp olup gitmesini bekleyeceğiz.
İşte Başbakanım bizimkisi bir aşk masalı yahut rüyası…
Saygılarımla. Gökhan YURDAGÜL
Kaynak: memuruz.net