-YÜZDE 10 BARAJI-
Meclis Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu’nun CHP’li üyeleri, komisyon raporuna ilişkin ayrışık görüş raporunda şu tespitlerde bulundu:
“1983’ten günümüze kadar yüzde 10 seçim barajı gibi kısıtlayıcı düzenlemelerin sürdürülmüş olması da darbeleri devam ettiren bir yaklaşım ve uygulamadır.
Darbe ve muhtıraları araştırıyorum diyerek bazı kişi ve kurumları suçlamak, bu araştırma komisyonunun görevi değildir.
Muhalefet partili üyelerin araştırılmasını istediği konular, araştırılmamıştır. Komisyon araştırmış gibi gözüktüğü 27 Mayıs 1960,12 Mart 1971,12 Eylül 1980 darbe ve muhtıraları ile 28 Şubat sürecini, tüm boyutları ile ciddiyetle araştırmadığı gibi komisyonun adında da açıkça belirtilen ‘Ülkemizde demokrasiye müdahale eden ve demokrasiyi işlevsiz kılan diğer bütün girişim ve süreçler’ hiç araştırılmamıştır. Bu konular görmezden gelinmiştir.”
-DOLMABAHÇE GÖRÜŞMESİ-
Ayrışık görüş raporunda, “Darbe ve darbe girişimleri ile ilgili olarak, mutlak surette araştırılması gereken ama ne yazık ki yeterince araştırılmamış olan konular” başlığı adı altında 28 Şubat 1997 sürecine ilişkin şu sorular yöneltildi:
“28 Şubat Süreci'ndeki söz konusu gelişmeler, Başbakan Necmettin Erbakan’ın Başkanlığında toplanmış olan Milli Güvenlik Kurulu’nun kararlarına dayanmaktadır. Bu konuda gerçeklere ulaşabilmek için şu soruların doğru yanıtlanmasına gereksinim vardır. Milli Güvenlik Kurulu toplantısında alınan kararlara itiraz eden kişi olmuş mudur?
Milli Güvenlik Kurulu kararı uyarınca, ilgili devlet dairelerine Başbakan Necmettin Erbakan tarafından bir görev genelgesi yayınlanmış mıdır?
Darbeleri Araştırma Komisyonu’nun genel olarak 28 Şubat süreci odaklanmış olmasının sebebi nedir?
Kısmen yargıya da taşınmış olan bu süreçle ilgili araştırma ve hatta soruşturma yapma konusunda Darbeleri Araştırma Komisyonu’nun görevli olabileceği söz konusu olabilir mi?”
27 Nisan e–muhtırasına ilişkin de şu sorular yöneltildi:
“Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt tarafından bizzat yazılıp, Genelkurmay Başkanlığının internet sitesinde yayınlanan ‘e – muhtıra’ olarak adlandırılan bildiri, TBMM’yi etkilemeye dönük bir girişimdir. Bu muhtıraya karşı Hükümetin, emrindeki bu yüksek düzeydeki görevli ile ilgili hiçbir işlem yapmamış olması karşısında şu soruların doğru yanıtlanması gerekmektedir.
Genelkurmay Başkanlığının bu ‘e–muhtırası’ için Hükümet adına sert karşılık verilmiş olmasına karşın, hiçbir işlem yapılmamasının sebebi nedir?
Genelkurmay Başkanı ile Başbakan arasında, İstanbul da Dolmabahçe Sarayındaki Başbakanlık Ofisinde gerçekleştirilen toplantıda, bu konuya ilişkin olarak neler konuşulmuştur, nasıl bir değerlendirme yapılmıştır, bugüne kadar bu görüşme neden kamuoyundan gizli tutulmuştur?
2012 yılında TBMM Genel Kurul kararıyla kurulmuş olan komisyon, büyük acıların ve sıkıntıların yaşandığı Türkiye demokrasi tarihinin belirli dönemlerini araştırma hedefini önüne koymuştur. Böylelikle gelecekte Türkiye demokrasisinde kesintiler, kısıtlar olmasına engel olacak düzenlemelere kapı aralanması yanında, yaşanmış olan acıların tespitini mümkün kılacak araçların, kurumların oluşturulması ve bu süreçlerde etkili olanların ve süreçlerin mağdurlarının ortaya çıkartılması da amaçlanmıştır. Yakın Türkiye tarihinin büyük kısmını içeren çok boyutlu, çok aktörlü süreçlerin araştırılması kolay bir hedef değildir. Hâlihazırda işleyen yargısal süreçlere paralel olarak böyle bir araştırmanın yürütülmesi önündeki kısıtlar da ayrıca dikkate alınmalıdır.”
-“KOMİSYON BAŞKANI TÜMÜYLE KEYFİ DAVRANMIŞTIR”-
CHP’nin ayrışık raporunda, “Süreç başından iyi planlanmadığından meselenin özüne inilmesi zorlaşmıştır. Örneğin Komisyon Başkanı, komisyonun çalışmalarını yönetirken komisyonun aldığı kararlara bile uymayarak tümüyle keyfi davranmıştır. Alınmış olan komisyon kararlarını da yok saymıştır” denildi.
-“SİYASAL KISITLAR”-
Raporda, “siyasal kısıtlar” başlığı altında da şu tespitler yapıldı:
“Komisyonun ve alt komisyonların kimleri dinleyecekleri, komisyonda alınan kararın aksine, komisyonun geneli tarafından değil Komisyon Başkanı tarafından belirlenmiştir. Komisyon Başkanı’nın tercihlerine de belli bir tarafgirlik hakim olmuştur. Bu tarafgirlik sonucu, AKP’nin kendisini mağduru saydığı 28 Şubat müdahalesine ilişkin 108 kişi dinlenirken, 12 Eylül’e ilişkin 29, 27 Mayıs ve 12 Mart’a ilişkin ise de ancak 19 kişi dinlenmiştir. 27 Nisan 2007 e-muhtırasında dinlenilmesini istediğimiz dönemin Genelkurmay Başkanı, Başbakan, dönemin Başbakan Yardımcısı (11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül), Hükümet sözcüsü Cemil Çiçek, kuvvet komutanları, Emniyet İstihbarat Daire Başkan Yardımcısı Sabri Uzun’un dinlenilmesi istenildiği halde Komisyon Başkanı tarafından yeterli süre bulunmadığı gerekçesiyle Başbakan ve Genelkurmay Başkanı dışındakilerin dinlenmeleri engellenmiştir. Bu tarafgirliğin bir başka rakamsal örneği sadece 12 Eylül alt komisyonu özelinde de verilebilir. Cumhuriyet Halk Partili üyeler olarak bizim 12 Eylül alt komisyonunda 146 kişinin dinlenilmesi yönünde talepte bulunduğumuz halde talep edilenlerden ancak ve ancak 19 kişi dinlenilmiştir. Sadece bu rakamlar dahi komisyona hakim olan AKP çoğunluğunun önceliğinin kendi gerçek veya muhayyel mağduriyetlerinin altını çizmek, bu yönde bir tarih yazımı oluşturmak olduğuna işaret etmektedir.
Komisyon hazırladığı rapor ile tarihe olumlu bir not düşürememiştir.
Bir diğer çelişkili durum uluslararası bağlamdan, ABD bağlantılı darbelerden bu kadar bahsederken, darbeler bağlamında Gladyo’yu bir sayfada ele almak, adeta geçiştirmek anlamına gelmektedir.
ABD ve NATO’nun, darbelerdeki dahlinin ortaya konulduğu ölçüde bunun araçlarının, nasıl yapıldığının, bu bağlantının nasıl sağlandığının da ortaya konması gerekirdi.
28 Şubat dönemiyle ilgili raporda muhafazakâr kesimle ilgili sorunlara fazlasıyla ‘anlayışlı’ bir dille yaklaşılmış olması raporun tarafsızlığı ve güvenilirliği açısından ciddi bir sorun oluşturmaktadır
12 Eylül darbesi döneminin en önemli tasfiye ve cezalandırma uygulamalarından olan 1402’likler sorunu da yeterince ele alınmamıştır. Komisyon, yukarda belirtilen genel eksikliklerinin yanı sıra, TBMM’nin kendisine verdiği özel görevi de yerine getirememiştir.
Kamuoyunda e-muhtıra olarak bilenen 27 Nisan olayı her ne kadar alt komisyonlardan birinin çalışma alanına alınsa da bu fiil hakkında hiçbir çalışma ortaya konmamıştır. Komisyon, dönemin önde gelen aktörü konumundaki Recep Tayyip Erdoğan’a yazılı olarak sorulabilen soruların yanıtlarını dahi beklemeden acele ile çalışmalarını bitirme yolunu tercih etmiştir. Halbuki 27 Nisan e-muhtırasına karşı dik duruş sergiledik diyen Başbakanın e-muhtıra veren Genelkurmay Başkanıyla ilgili hiçbir yasal işlem yapmamış olması aksine ona üstün hizmet madalyası vermesi aralarındaki danışıklılığın olduğuna ilişkin var olan kamuoyu algısını güçlendirmiştir. Komisyonun 27 Nisan ile ilgili ciddi bir araştırma yapmamış olması da olayın açıklılığa kavuşmasını engellemiştir.
Raporda belgelerden ve bilimsel yöntemlerden uzak, daha çok AKP ile aynı düşünce dünyasına sahip, hatta darbe dönemlerinde darbecilerle işbirliği yapmış, basında darbecilere methiyeler düzmüş kişilerin, gazete yazıları, hatıraları, bu konuda yazdıkları kitaplar, komisyondaki beyanları referans alınmıştır.”
-“BU RAPORUN TARAFIMIZDAN KABULLENMESİ MÜMKÜN DEĞİLDİR”-
Raporun sonuç bölümünde de, komisyon raporunda büyük eksikler bulunduğu ifade edilerek, şöyle denildi:
“Kamuoyunun beklentilerini tatmin etmeye ve ülkemizde demokrasinin derinleştirilmesine katkı sağlayamayan bu raporun tarafımızdan kabullenmesi mümkün değildir.
Raporun kabullenmesi mümkün olmamakla birlikte komisyonun 26-27 Kasım günlü toplantılarında müzakere edilip önerilerimizi de içeren ve kabul edilen, genel değerlendirme ve sonuçlar başlığı altındaki 20 maddeden ibaret önerilerin Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne sunulması konusunda mutabakat sağlanmıştır.” (ANKA)