Houston Üniversitesi öğretim üyesi olan Ebaugh'un hareketle tanışması 11 Eylül saldırılarının olduğu zamana denk geliyor. "O günlerde gözlerim, terörizmi kınayacak Müslümanlar arıyordu." diyen Amerikalı sosyolog, olaydan 2 gün sonra The Washington Post gazetesinde Fethullah Gülen'in terörü kınayan tam sayfa ilanını görmüş. Bunun üzerine hareketi araştırmaya karar veren Ebaugh, karşılaştığı iki önemli dinamiği, 'eğitim faaliyetleri ve dinler arası diyalog' olarak açıklıyor. 11 Eylül saldırılarından sonra Batı'da artan İslamofobi korkusuna karşı hareketi 'panzehir' olarak değerlendirirken, "Gülen Hareketi, İslamofobi'ye meydan okuyor." diyor.
Helen Rose Ebaugh, Amerika'nın önde gelen din sosyologlarından biri. Houston Üniversitesi öğretim görevlisi olan Ebaugh, farklı din mensuplarının kurduğu dinlerarası işbirliği gruplarını ve onların sosyal hizmet alanındaki çalışmalarını araştırıyor. Gönüllüler Hareketi ile tanışması ise 11 Eylül'de Dünya Ticaret Merkezi'ne yapılan terörist saldırılarının olduğu zamana denk geliyor. "O günlerde gözlerim terörizmi kınayacak Müslümanlar arıyordu." diyen Amerikalı sosyolog, olaydan 2 gün sonra The Washington Post gazetesinde Fethullah Gülen'in terörist saldırılarını kınayan tam sayfa ilanını görür. Çalıştığı Houston Üniversitesi'ne master için gelen öğrenciler sayesinde Gülen ismini sıkça duyan Ebaugh, 2006 yılında 5 yıl sürecek olan hareketle ilgili araştırmasının temelini atar. Türkiye, Brüksel, Azerbaycan, Fransa, Hollanda ve Avustralya'da araştırmalar yapan Ebaugh, harekete yönelik soru işaretlerine cevap arar. Yüzlerce gönüllü ile görüşen sosyolog, "Dünyanın birçok yerinde İslam'ın, geri kalmışlıkla, eğitimsizlikle bağdaştırıldığı bir ortamda Fethullah Gülen Müslümanların eğitimli, modern, bilime bağlı ve aynı zamanda İslami hayatı yaşayabilen insanlar olduğunu bütün dünyaya gösterdi." yorumunu yapıyor.
Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın davetlisi olarak Türkiye'ye gelen Amerikalı din sosyoloğu Prof. Dr. Helen Rose Ebaugh ile kitabı ve Gönüllüler Hareketi üzerine söyleştik.
11 Eylül saldırılarından önce İslamiyet'e bakışınız nasıldı?
Saldırılardan öncede din sosyolojisi dersi veriyordum. Saldırının olduğu anda da dersteydim. Öğrencilerime 'Televizyondaki bu sahneleri iyi izleyin' dedim. Çünkü artık dünya eskisi gibi olmayacak. Şunu da bilin ki bundan sonra birileri Müslümanları suçlayacak. Ama bu saldırı bütün Müslümanları temsil etmiyor.
Kitabınızın başında Türkiye tarihinin kısa bir özetini yapıyorsunuz. Sizce Gülen Hareketi'ni başlatan dinamik neydi?
Hareketin başlaması için bir olgunlaşma süresi gerekiyordu. Bu olgunlaşma da Türkiye'ye gelen Marksizm ve feminizm gibi gençliği ele geçirmek isteyen hareketlerle oldu. Bu hareketlerin oluşturduğu tehdit duygusu Gülen'i harekete geçirdi. Halk da gençliğin bu halinden korkuyordu. Yeni ve farklı bir şey bekliyordu. Açıkçası 60'lı yıllar, bu hareketin ortaya çıkmasının tam zamanıydı.
Fethullah Gülen'le tanıştınız mı?
Birkaç kez görüşme fırsatım vardı ama hiçbirini kabul etmedim. Çünkü ben bir sosyal bilimciyim ve olguları bilimsel metotlarla incelemek istiyorum. Bu ilkeye çok bağlıyım. Dolayısıyla gördüğümü söyleyemeyeceğimi hissettiğim bir durumda olmak istemem. Gülen'le tanışsaydım, arkamdan "Onun söylediklerini yazıyor" diyeceklerdi. Bu yüzden olabildiğince çok mesafe ve tarafsızlığı kurmaya çalışıyorum. Bu nedenle de kitabımı akademik bir yayınevinden çıkardım.
Peki, kendisini dinleme ya da kitaplarını okuma fırsatınız oldu mu?
Pek izleme ya da dinleme fırsatım olmadı. Çünkü hepsi Türkçe. Tabii ki nasıl göründüğüne, sesinin nasıl olduğuna dair fikir edinmek için izledim. Kitaplarını da okuduğumu söyleyemem çünkü benim esas alanım onun fikirlerinin insanların hayatlarını nasıl etkilediğiydi.
Kitabınızda hareketin finansal kaynaklarını anlatıyorsunuz. Tespitleriniz, işçisinden işadamına herkesin katkıda bulunduğu yönünde. Peki hareketteki insanları bu denli vermeye iten güç ne sizce?
Sadaka, zekat gibi İslami kavramların dışında Türk anlayışı olan misafirperverlik, komşuya yardım da İslami değerlerle iç içe geçmiş durumda. Aynı zamanda sohbetler de çok önemli. Çünkü insanlar bir paylaşım ağı içine giriyor ve yardım etmek için her birinde beklenti oluşuyor. Aynı zamanda bu sohbetlerde bir aidiyet, arkadaşlık, yoldaşlık duygusu hissediyorlar. Bu harekette yer almak onlar için bir ödül niteliği taşıyor.
Kitabınızda kimi zaman Bursa'daki bir işçi grubuyla kimi zaman da bir işadamıyla görüştüğünüze şahit olduk. Bu insanlardan dinlediğiniz, sizi çok etkileyen ama kitabınıza yansımayan bir hikâye var mı?
İşçilerden dinlediğim hikâyeler beni çok etkiledi. Mesela bir tanesi işten atılınca geliri olmadığı için harekete aylarca para yardımı yapamıyor. Sonra madem para veremiyorum ben de zamanımdan veririm diyerek gönüllü olarak okulların birinde çalışıyor. Mesela Sema Hastanesi'nde görüştüğüm bir doktor, yıllık gelirinin yüzde 40'ını harekete bağışlıyor ve 'ben bu kurumlar olmasaydı okuyup doktor olamazdım' diyor. Şimdi evli, 4 çocuğu var ve çok mutlu.
Gülen Hareketi'nin bel kemiğini oluşturan eğitim gönüllüleriyle çok vakit geçirdiğiniz anlaşılıyor. Onların karakteristik özelliği ne sizce? Adanmışlık duygusu. Hareketin inançlarına, değerlerine kendilerini adamışlar ve bu hedeflere ulaşmak için kendilerinden vazgeçmeye de gönüllüler.
Peki kadınların hareketteki rolünü nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu, çok karmaşık ve üzerinde konuşulması gereken bir konu. Önemli pozisyonlarda kadınlar var ama yeterli değil. Bunun nedenlerinden biri kültürel değerler biri de kadınların İngilizceyi çok iyi bilmemeleri. Gittiğim ülkelerde birkaç yıl önce vitrinde daha az kadın vardı, ama dönem değişiyor. Bazı Avrupa şehirlerinde kadınlar çok aktif ve bunun devam edeceğini düşünüyorum.
Bazı ülkelerdeki okulları da ziyaret ettiniz. En çok dikkatinizi çeken neydi?
Okulların pek çoğu azınlıkların olduğu bölgelerde olmasına rağmen zenginler ve öğretim ücretini ödeyebilen herkes çocuğunu gönderebiliyor. Hatta Azerbaycan'da cumhurbaşkanlığında çalışan üst düzey bürokratların bile çocuklarını bu okullara göndermek için sırada beklediğine şahit oldum. Çünkü okullarda çok iyi eğitim veriliyor. Türkiye'de özellikle Doğu ve Güneydoğu'da bu okullara giden öğrencilerin PKK'ya karışmayacağına inanıyorum.
Harekete destek veren insanlar bu oluşuma 'Gönüllüler Hareketi' diyor. Siz hangi tanımı kullanıyorsunuz?
Ben bu harekete sivil bir hareket diyorum. Topluma katkıda bulunuyor ve belirgin bir şekilde siyasi amacı yok. Sadece insanların daha iyi yaşayabileceği bir dünya oluşturmaya çalışıyorlar. Hizmet ismini seviyorum. Sayın Gülen de bu ismi sık sık kullanıyor. Bu, insanların başka insanlara hizmet etmesi hareketidir.
Bu hareket dünya barışına nasıl katkıda bulunuyor?
Büyük katkısı var tabii ki. Öncelikle Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı, kurdukları platformlarla birçok insanı bir araya getirerek diyalog sağlıyorlar. Türkler gittikleri yerlerde öncelikle diyalog derneği kuruyor. Bunlar da barışın gelişmesinde büyük katkı sağlıyor.
Kitabınızda hareketle ilgili şeffaflık vurgusu yapıyorsunuz. Tespitleriniz neler?
Türkiye'deki araştırmalarımda harekete destek veren işyeri sahipleriyle görüştüm. Yöneticiler bana sonuna kadar açık davrandılar. Hesap defterlerini hiç çekinmeden bana açtılar. İnsanlar hep bir şüpheyle bakıyor. Bunun sebebi hareketin çok büyük, çok güçlü ve çok zengin olması. Ortada çok büyük bir para var ama neden gizli bir gündemleri olsun ki? Böyle bir beklentiye hiç girmedim ve ben de gördüklerime inandım.
5 yıllık araştırmalarınızın neticesinde kafanızda harekete karşı soru işareti kaldı mı?
Hiçbir soru kalmadı aklımda çünkü herkesin gelirinden yüzde 10 verdiğini düşünürsek ve bunu binlerce insanla çarparsak ciddi bir rakam ortaya çıkıyor. Aynı zamanda kuruluşlar kendi kendini destekler nitelikte.
Gönüllüler Hareketi'nin dünya üzerinde bu kadar kabul görmesinin ana etkeni ne sizce?
Yaptıkları iyi işler ve iyi kalpli olmalarıyla kabul görüyorlar. Herkes gençlerin eğitilmesini ister. Bu evrensel bir ihtiyaç. Bu, insanlarda temel değerleri vurguluyor ve etkili işler yapıyorlar.
Hareketin bu kadar büyümesini Batı nasıl değerlendiriyor?
Hareket temiz kaldıkça bir problem olacağını sanmıyorum. Terörist bir aktiviteye bulaşmadığı, çılgın faaliyetlere girişmediği sürece ya da başka insanların kullanabileceği hatalar yapmadığı müddetçe Batı'da ve dünyada her zaman olumlu algılanacağını düşünüyorum.
Artan İslamofobi karşısında hoşgörü ve diyalog vurgusu yapan Gülen Hareketi dünyanın aradığı barışı sağlamak için bir alternatif olabilir mi?
Amerika, 11 Eylül saldırısına kadar İslamiyet' tanımıyordu. Saldırıdan sonra tanıdı ama Müslümanlar eşittir teröristti. Bu bir gerçek. Bu hareketin İslamofobi'ye meydan okuyan büyük bir potansiyeli var. Houston'da bu harekete karşı çıkanların olduğunu sanmıyorum. Eğitim, kültür, dinlerarası diyalog vurgusu hepimizin ihtiyacı olan bir şey. Önyargıları kırmada hareketin büyük bir potansiyeli olduğunu düşünüyorum. Aynı zamanda önyargıları kırmanın en önemli yollarından biri, bire bir temas halinde olmak, birbirimizi tanımak, anlamak. Hareket de bunu yapıyor. Ben onların evine gidiyorum, onlar benim evime geliyor. Bu sayede var olan önyargılar kırılmış oluyor.