Günün Haberleri   |   Giriş sayfam yap   |   Favorilere ekle   |   Künye   |   İletişim   |   Sitene haber ekle


 
DOLAR
38,8162
EURO
44,0499
IMKB
9.399,000
ALTIN
4.132,530
 
Hava Durumu ANKARA
5 / 21 C°
Değiştir
 
     
 
Medya Spot Google
 
 
 Ana Sayfa  Gündem   Ekonomi   Dünya   Yaşam   Medya   Spor   Magazin   Polis Adliye 
 
BAHÇELİ'DEN ERDOĞAN'A UYARI MEKTUBU
BAHÇELİ DEN ERDOĞAN A UYARI MEKTUBU
 
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Başbakan Tayyip Erdoğan'a bir mektup yazarak uyarı ve önerilerde bulundu. İşte 'Sayın Başbakan' diye başlayan mektubun tam metni.
 
19.8.2005 - 09:15
Sayın Recep Tayyip Erdoğan Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Sayın Başbakan Türkİye’nİn milli birliğini, üniter yapısını ve toprak bütünlüğünü hedef alan kanlı terör son dönemde yeniden sahneye çıkmıştır. Terörün şemsiyesi altında bölücülüğün siyasi platforma taşınması ve hain emellerine bu yollarla ulaşması çabaları da aynı şekilde hız kazanmıştır. Bu yöndeki iç ve dış tahriklerle etnik bölünmeye zemin hazırlayacak dayatmalar artarak sürmektedir. Bunlar, kimsenin tartışamayacağı ve inkar edemeyeceği acı gerçeklerdir. Adalet ve Kalkınma Partisi’nin iktidarı döneminde Türkiye işte böyle ağır bir bunalım dönemine sürüklenmiştir. Kanlı terörün tırmandığı ve hain saldırıların yaygınlaştığı böyle bir ortamda Türkiye’nin gündemine siyasi çözüm tartışmalarının getirilmesi, Türkiye’yi seven herkesin üzerinde çok iyi düşünmesi gereken vahim ve endişe verici bir gelişme olmuştur. Terör maşalarına ve bölücü heveslere cesaret ve cüret kazandıran bu yöndeki girişimleri benimsemekle, hükümetiniz çok ağır bir vebal altına girmiştir. Türkiye’nin karşı karşıya olduğu, etnik parçalanmayı amaçlayan bir silahlı terör sorunudur. Bu soruna, farklı etnik kökeni olan Türk vatandaşlarını ilzam edecek şekilde etnik bir teşhis koymanızın ve buna siyasi yollarla çözülebilecek siyasi nitelikli bir sorun anlamı yüklemenizin hiçbir haklı, geçerli ve meşru bir gerekçeyle izah edilemeyeceği ortadadır. Milliyetçi Hareket Partisi’nin bu konudaki görüşleri Türk milletince çok iyi bilinmektedir. Yaşanan son gelişmeler hakkındaki tespit ve değerlendirmemiz 13 Ağustos 2005 günü yaptığımız basın toplantımızda bütün açıklığıyla bir kere daha ortaya konulmuştur. Bu vesile ile basın toplantısının metnini bilginiz için ekte sunmak istiyorum. İlkeli siyaset Siyasi çözüm tartışmaları Türkiye’de haklı olarak büyük bir infial yaratmış ve tepkilere yol açmıştır. Buna karşı sergilediğiniz tutum ve muhalefet partilerine yönelttiğiniz mesnetsiz ve haksız ithamların, gerçeklerle olduğu kadar, devlet yönetimi sorumluluğu ve ciddiyetiyle de bağdaşmadığı açıktır. İlkeli, sorumlu ve seviyeli siyasette esas olan değerler, samimiyet, dürüstlük ve fikri tutarlılıktır. Terörle mücadelede siyasi sorumluluk hükümetindir. Bu alanda yaşanan zafiyetler bizzat en yetkili ağızlardan kamuoyuna duyrulmuştur. Bu bakımdan, terörle mücadelede güvenlik güçlerimizin zaafa uğratılması sonucu şehit kanı dökülmesinin siyasi sorumluluğunu taşıyanların, şehit kanı üzerinden siyaset yapılıyor suçlamasında bulunurken, bu gerçeği hatırlamalarını beklemek en doğal hakkımızdır. Siyasette ahlaki seviye ve siyasi rant hesabı gibi haksız ithamlara gelince, bu konuda da siyasi unutkanlığın tedavisi en güç hafıza zafiyeti olduğunu hatırlatmakla yetineceğiz. Sayın Başbakan, Bölücü emelleri uğruna Türkiye’nin geleceğini kasteden bedbahtların meşum hesaplarını ortak akıl ve çabalarla boşa çıkartmak hepimizin tarihi görevi ve sorumluluğudur. MHP, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ve Türk milletinin geleceğini ilgilendiren konuların her türlü siyasi çıkar hesabını ve parti düşüncesini aşan bir vatanseverlik anlayışıyla ele alınmasını, milli bir zaruret olarak görmektedir. Bugüne kadar sergilediğimiz sağduyulu ve sorumlu tutum bunun en açık delilidir. İnsaf ve idrak sahibi herkes bu gerçeği teslim edecektir. Türkiye’nin bugün sürüklendiği bunalım ortamında, terörle mücadele ve etnik tahrikler konularındaki görüşlerimizi 59. Cumhuriyet Hükümeti’nin dikkatine ve değerlendirmesine getirmeyi bu sorumluluk anlayışımızın bir gereği olarak gördüğümüzü ifade etmek isterim. Sayın Başbakan, Türkiye bugün hayati önem taşıyan, çok ciddi bir sorunla karşı karşıyadır. Bugün yaşananların doğru anlaşılabilmesi ve bu konuda sağlıklı bir değerlendirme yapılabilmesi için, doğru tespit ve teşhislere dayanılması bir zorunluluktur. Bunun hareket noktası da, bu ortama nasıl gelindiği hakkında dürüst bir vicdan muhasebesi yapmak olmalıdır. Türkiye’de adım adım oluşturulan siyasi ve hukuki zemin, etnik maceralar peşinde koşanlara ümit ve cesaret vermiştir. Bölücü tahrik ve talepler için yaratılan bu istismar ortamında İmralı’dan yönetilen ihanet odakları sahneye çıkmıştır. Siyasi kimlik ve meşruiyet kazanma arayışında olan terör örgütü PKK da bu müsait ortamdan azami ölçüde yararlanmayı, siyasallaşma stratejisinin merkezi haline getirmiştir. Bu vesile ile bu süreçte yaşananları kısaca hatırlatmak ve hafızaları tazelemek yerinde olacaktır. 59. Hükümet’in göreve geldikten sonraki ilk icraatlarından birisi, Eve Dönüş Yasası adıyla PKK teröristleri için af çıkartmak olmuştur. 6 Mayıs 2003’te çıkarılan bu Af Yasası’nın fiili sonuçları ortadadır. Silahını bırakıp dağdan inerek teslim olan terörist sayısı iki elin parmağını geçmemiştir. Buna karşılık cezaevleri boşaltılmış ve mahkum olan PKK teröristleri salıverilmiştir. Bu sayede terör örgütünün militan kadro ihtiyacı karşılanmış, örgüte taze kan sağlanmıştır. Af Yasası’nın bu sonuçları doğurduğu, bu konudaki ikrar anlamı taşıyan son beyanlarınızla da sabittir. PKK terörünün dış kaynakları ve boyutları konusunda da bugüne kadar etkili ve kararlı bir siyaset izlenemediği bir gerçektir. Hedef, Türkiye’nin güvenliği Kuzey Irak’ta yuvalanan PKK teröristleri Kürt aşiretlerinin himayesinde mevcudiyetini sürdürmektedir. PKK, Kerkük ve Musul gibi şehirlerde kurulan bürolarla bu bölgede de siyasi varlık haline gelmiştir. Son dönemde Türkiye’de tırmanan terör olgusunun temelinde, bu bölgeden sızan teröristlerin, silah ve patlayıcıların bulunduğu resmi kaynakça esasen açıklanmıştır. Bölgenin askeri kontrolünü elinde bulunduran ABD kuvvetleri ve silahlı peşmerge gruplarının, Türkiye’nin güvenliğini hedef alan PKK terörüne karşı hiçbir tedbir almak istemediği artık anlaşılmıştır. Bağımsız devlet oluşumu yönünde büyük mesafe alan peşmerge gruplarının, PKK terör kartını Türkiye’ye karşı bir şantaj aracı olarak kullandıkları, özellikle Kerkük üzerindeki emellerini gerçekleştirmek için bu tehdit unsurunu elde tutmak istedikleri gün gibi aşikardır. Bu fiili tehdit karşısında, Türkiye’nin uluslararası hukuktan kaynaklanan meşru savunma hakkı doğmuş, bu hakkın kullanılması için gerekli bütün unsurlar oluşmuştur. Ancak, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti bu konuda tam bir atalet içine girmiştir. Sınır ötesi askeri harekât konusunda geri adım atılması, Türkiye’nin güvenliğinin ABD’nin ve peşmerge gruplarının iznine ve vetosuna tabi kılınması, hükümetin bu hayati konuda Anayasa ile belirlenen asli görev ve sorumluluklarını yerine getirmekte acz ve zaafa düştüğünün somut bir göstergesidir. Sayın Başbakan, PKK terörüne yardım ve yataklıktan mahkum olan bölücü bir siyasi partinin eski milletvekillerinin, AB’nin dayatmaları sonucu Türk adaleti baskı altına alınarak yakın bir geçmişte serbest bırakıldığı hatırlanacaktır. Bunu takiben Türkiye Cumhuriyeti ve PKK’ya karşı aynı mesafede durduklarını söyleyebilen ve terörü desteklediklerini saklamayan bu terör maşalarının hükümetiniz yetkilileri tarafından bir kabul ile karşılandıkları ve kendilerine adeta bir barış elçisi olarak siyasi bir misyon yüklenmek istendiği de henüz unutulmamıştır. Bunu sonucu hız kazanan ayrılıkçı tahriklerin ve devlete meydan okuyan gövde gösterilerinin ortak mukaddesatımız olan şerefli Türk Bayrağı’na alçakça el uzatılmasına kadar uzandığı ve sonrasında yaşanan tehlikeli gerginlikler de hafızalardaki tazeliğini henüz kaybetmemiştir. Son gelişmeler, bu tecrübeden gerekli derslerin çıkarılmadığını göstermiştir. Devlet ile PKK arasında arabuluculuk yapmak amacıyla benzer bir siyasi misyon beklentisi içinde olan bir grup “düşünürler”le son görüşmeniz bu bakımdan da yadırganmıştır. Sayın Başbakan, Bu noktada Avrupa Birliği sürecinin bu amaçla harekete geçirdiği dinamiklere de temas etmek yerinde olacaktır. AB ile ilişkilerimizin yakın geçmişi ve gelişme seyri, AB’nin Türkiye’de zorla etnik bir mezhep temelinde azınlık yaratmak için sürekli dayatmalarda bulunduğunu göstermektedir. Türkiye’ye karşı ayrımcı bir siyaset izleyen AB, Türkiye’nin Kopenhag Siyasi Kriterleri’ne uyumu konusunu, esas itibariyle böyle bir perspektife oturtmuştur. Bu amaçla Türkiye’nin önüne konulan taleplerin neler olduğu çok iyi bilinmektedir. AB’nin bu konuda gündeme getirdiği talepler ile PKK’nın siyasallaşma stratejisini temel hedeflerinin hemen hemen aynı olduğu çok açıktır. AB, 10 asıra yakın bir süredir kader birliği yaptığımız “Kürk kökenli” vatandaşlarımızın milli azınlık olarak tanınmasını ve bu siyasi statülerinin Anayasa teminatına kavuşturulmasını istemektedir. Bunun Türk milletini etnik ayrımcılık temelinde bölmek ve üniter yapıda milli bir devlet olan Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş esaslarını yeniden düzenlemek anlamına geldiğini, ümit ederim ki siz de takdir edeceksinizdir. Etnik bir azınlık sorunu olarak görülen bu meselenin siyasi çözümü konusundaki AB yaklaşımı da resmi raporlarda ifadesini bulmuştur. Buna göre, Türkiye Cumhuriyeti PKK terörü ile silahlı mücadeleyi bırakacak, bir ateşkes ortamı sağlanacak, PKK teröristleri için siyasi af çıkartılacak ve bu suretle sözde bir diyalog ve uzlaşma sürecinin zemini ve şartları hazırlanacaktır. AB’nin siyasi çözüm şablonu ve reçetesi budur. İmralı’daki caniye de bu süreçte siyasi bir rol yüklenmesi istenmektedir. Bu çerçevede, teröristbaşının önce yeniden yargılanması ve bilahare siyasi sürece katılmasının sağlanması amaçlanmaktadır. Barış süreci denilen bu çözüm sürecinde kanlı PKK teröristleri ve içerdeki maşaları siyasi muhatap olarak kabul edilecek ve demokratik uzlaşmaya Türkiye’nin bölücü terörün taleplerini karşılaması ile ulaşılacaktır. Böyle bir yaklaşım, Türkiye’nin geleceğini hedef alan hain bir siyasi suikasttan başka bir anlam taşımayacaktır. Bu bakımdan hangi düşünceyle olursa olsun bunu kabul etmek, bu yöndeki talep ve dayatmalar karşısında teslimiyet gösterilerek böyle bir zemini hazırlamak, ihanetle ortaklık olacaktır. Sayın Başbakan, AB’nin Türkiye’yi bölmek için çalıştığı yolunda, zaman zaman sizin de basına yansıyan beyanlarınız olduğu bir gerçektir. Hükümetinizin yetkili bakanlarının AB’nin yüzde on seçim barajının kaldırılması taleplerinin arkasında etnik hesap olduğuna ilişkin ifadeleri de bu bakımdan dikkat çekici olmuştur. Sadece bu beyanlar bile, bu konuda duyduğunuz endişelerin hayal mahsulü olmadığını göstermektedir. Burada AB ile ilişkilerde yaşanan sancılı süreçte hükümetiniz adına yapılan diğer bazı açıklamalar üzerinde de durmak isterim. Bu beyanlarda da AB’nin etnik ayrımcılığa yönelik düşüncelerinin resmi AB belgelerine yansıtılması teşebbüsleri üzerine, hükümetinizin Türk vatandaşlarının etnik sınıflandırmalara tabi tutularak bir kısmına “Kürt azınlığı” olarak atıfta bulunulmayacağı ve yaşanan sorunun etnik bir sorun olarak görülmeyeceği yönünde tutum aldığı ve gerekçelerle bu teşebbüslere karşı çıktığı ifade edilmiştir. Bugün ise çok farklı bir tutum benimsediğiniz görülmektedir. Diyarbakır’a yaptığınız son gezi de bütün bunların aksine, yaşanan terör sorununu etnik bir etiketle tanımlamanız ve PKK’nın siyasi söylemi ve amaçlarıyla örtüşen demokratik siyasi çözüm sürecine yeşil ışık yakmanız hiç şüphe duyulmasın ki, bu yönde siyasi talep ve dayatmalara yeni bir zemin hazırlayacaktır. Silahlı terör tehdidi ile sonuç alma ümidi artan iç ihanet odaklarının tahrik ve taleplerinin yanı sıra, AB de yeni dayatmalar için bulunmaz bir fırsata kavuşmuştur. Hükümet olarak AB’ye bu konuda söyleyebileceğiniz bir şey kalmamıştır. 3 Ekim 2005’te başlaması öngörülen göstermelik müzakere sürecinin bu yöndeki talepler için kurumsal bir mekanizmaya dönüştürülmesi, hiç kimse için bir sürpriz olmayacaktır. Bütün bunlar yaşanarak görülecektir. Sayın Başbakan, AB sürecinde Batılı değerlere uyum adı altında hükümetinizin gerçekleştirdiği yasal düzenlemelerin, bölücü tahriklere yeni bir hareket alanı sağladığı ve terörle mücadeleyi daha güç hale getirdiği vakıadır. Bunun sonucu Türkiye’nin milli birliği ve bütünlüğünü hedef alan ihanet çağrıları yapmak, teröre yardım ve yataklık etmek, terör örgütünün bölücü emellerini desteklemek ve propagandasını yapmak, bugün serbest hale gelmiştir. İmralı’daki caninin serbest bırakılması için kampanyalar yürütmek ve kanlı terörün siyaset yapması yolunun açılması için çağrılar yapmak da, aynı şekilde bugün neredeyse AB değerlerine ulaşmanın ve demokratikleşmenin ölçüsü sayılabilmektedir. Bu durum karşısında etnik bir temelde tanımını yaptığınız ve daha fazla demokratikleşme ile siyasi çözüme kavuşturacağınızı açıkladığınız bu sorunun çözümü için, bu yönde daha ileri hangi somut adımları atmaya hazırlandığınızın, çok ciddi bir endişe ve merak konusu olduğunu bu vesile ile belirtmek isterim. AB ile PKK terörünün siyasi amaçlarını örtüştüğü nokta ile hükümetinizin düşünce sisteminin ve siyasi gündeminin hangi alanlarda ve ne ölçüde kesiştiğini, önümüzdeki dönemde yaşanacak gelişmeler daha iyi gösterecektir. Sayın Başbakan, Milliyetçi Hareket Partisi için Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda etnik farklılıkları aşan birleştirici bir oluşum olarak kabul edilen ve paylaşılan ortak değerlere dayanan büyük Türk milletinin refahı ve mutluluğu, bunun eşit ve onurlu fertleri olan Türk vatandaşlarının kardeşliği, her türlü düşüncenin üzerindedir. Silahlı terör eylemlerinin hız kazandığı ve Türkiye’nin milli birliği ve kardeşliğini tehdit eden tahriklerin pervasızca sürdüğü bugünkü ortamda, bu konulardaki görüşlerimizi ve önerilerimizi 7 madde altında topluca bir kere daha ifade etmek isterim. 1- Türkiye kanlı bir terör sorunuyla karşı karşıyadır. PKK’nın nihai hedefi, Türkiye’nin milli birliği, üniter yapısı ve toprak bütünlüğünü ortadan kaldırmaktır. Etnik köken farklılıklarına bakılmaksızın bir bütün olarak Türk milletinin geleceğini ateşe atmaya çalışan PKK örgütünün amaçları bugün de değişmemiştir. Siyasi yöntemler ve silahlı terör, birbirini tamamlayan vasıtalar olarak bir arada kullanılmaktadır. Bu gerçekler karşısında, teröre prim vermek, devlet ile terörü aynı kefeye koyarak uzlaşma arayışlarına girmek, devletin terör karşısında teslim olması anlamına gelecektir. Terörü muhatap alacak böyle bir yaklaşım, Türkiye’yi altından kalkamayacağı bir iç kavgaya sürükleyecek ve karşımıza bir bölünme süreci çıkaracaktır. Bu bakımdan, etnik maceralara ümit ve cesaret vermekten herkes kaçınmalı, bundan medet ummanın Türkiye’nin kardeşliğini katledecek ve karşılıksız kalmayacak tarihi bir ihanet olacağını idrak etmelidir. 2- Türkiye’nin güvenliğine yönelik tehditlerle mücadelede birinci derecede sorumlu makam yürütme organıdır. Terörle etkili mücadele ve bölücü heveslere ve tahriklere geçit vermeyecek tedbirlerin alınması, hükümetin siyasi sorumluluğu altındadır. Bugünkü şartlarda, terörle mücadele hiçbir zafiyet göstermeksizin kesintisiz sürdürülmelidir. Siyasi sorumlu makam olan hükümet bunun için gerekli tüm imkanları sağlamalıdır. Güvenlik güçleri ve adalet mekanizmasını etkileyecek davranışlardan özenle kaçınılmalıdır. 3- Bu kapsamda, terörün dış uzantıları ve kaynaklarıyla mücadelede etkin ve kararlı bir siyaset izlenmeli, Kuzey Irak’a sınır ötesi askeri harekat dahil, gerekli olan her şey yapılmalı ve bu alanda bir tereddüt ve zaaf gösterilmemelidir. Bu konuda ABD ve AB karşısında sergilenen ezik politikaların bir an önce terk edilmesi büyük önem taşımaktadır. Kuzey Irak’tan Türkiye’ye yönelik terör tehditi karşısında hareketsiz kalan ABD’ye, Irak’taki ABD silahlı kuvvetlerinin lojistik ihtiyacının önemli bir kısmının Türkiye’den, Habur Sınır Kapısı üzerinden sağlandığı ve İncirlik Askeri Üssü’nün, ABD silah, teçhizat ve askeri personelinin lojistik aktarım merkezi olarak kullanıldığının hatırlatılmasından çekinilmemelidir. Kuzey Irak’taki peşmerge gruplarına da Türkiye’ye karşı husumet siyaseti izlemenin, kendi gelecekleri bakımından doğuracağı ağır sonuçlar kesin bir dille anlatılmalıdır. 4- Aynı şekilde, PKK teröristleri için siyasi af çıkarılmasının, barış ve diyalog süreci altında terörle pazarlık yapılmasının ve terör örgütünün ve sivil uzantılarının muhatap alınmasının hiçbir şart altında düşünülemeyeceği bütün açıklığıyla ortaya konulmalıdır. Bu bakımdan PKK militanlarının tek kurtuluş ve çıkış yolu terör eylemlerine ön koşulsuz ve derhal son vermeleri, silahlarını bırakarak dağdan inmeleri ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne teslim olmalarıdır. Hükümet bu konuda açık ve net bir tavır almalıdır. Bölücü siyaset 5- Türkiye’nin karşısındaki sorunun kaynağında bireysel kültürel hak, demokratikleşme ve insan hakları ve demokratik-siyasal hayata katılım özlem ve talepleri yatmamaktadır. Bölücü ve ayrılıkçı emellerin, toplumsal siyasi kimlik talebi görülmesi, Türkiye’nin karşısına siyasi statü taleplerini getirecek kaygan ve tehlikeli bir yolun başlangıcı olacaktır. Nihai hedefi bu olan PKK ve içerdeki uzantılarının ilk aşamadaki talepleri, terörün siyasallaşmasına ve etnik kimliklere ve bölücü gündemle siyaset yapılmasına kapının aranmasıdır. Buna hizmet edecek şartların hazırlanması, Türkiye’yi sonuçları çok ağır olacak bir kriz ortamına sürükleyecektir. Bu yönde bir adım atılması, din ve mezhep temelinde siyaset yapılmasına da imkan sağlanması taleplerini gündeme getirecektir. Bunu doğuracağı sonuçlar üzerinde herkes çok iyi düşünmelidir. Bu bakımdan etnik grupların siyasal sistemle bütünleşmesi ve demokratik katılım gibi süslü kılıflar arkasına saklanarak Türkiye’ye dayatılmak istenen sözde çözüm önerilerinin gerisinde yatan niyetlere karşı çok dikkatli olunmalıdır. Bu nedenle etnik tahrik ve ayrımcılığa dayalı siyaset yapılması için Türk mevzuatı ile oynanması gibi bir hatadan hükümet uzak durmalıdır. Aynı şekilde bu çevrelerin etnik bölücülüğün Meclis’te temsili sorun olarak gördükleri yüzde on seçim barajı aynen muhafaza edilmelidir. 6- Teröristbaşı Öcalan, İmralı özel misafirliğini terör örgütünü alenen sevk ve idare etmek için kullanmaktadır. İmralı siyasi kuryeler aracılıyla kanlı terör eylemlerinin ve hain tahriklerin yönlendirildiği bir karargah merkezi haline gelmiştir. AKP hükümeti bu caninin yararlandığı ayrıcalıklı misafir statüsüne bir an önce son vermeli ve fazlasıyla hak ettiği cezasını tecrit şartlarında çekeceği F tipi cezaevine nakletmelidir. Bunu yanı sıra bu katilin hiçbir şart altında yeniden yargılanmayacağının Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin bu yöndeki maksatlı kararının uygulanma imkanı bulunmadığını hükümetiniz bir an önce ortaya koymalıdır. Bu suretle bu konu etrafında başlatılacak yeni bir tahrik kampanyasının önü şimdiden kesilmeli ve bunun yol açacağı gerginliklerin bertaraf edilmesi için sorumlu bir tavır ortaya konulmalıdır. 7- Türkiye’yi hedef alan iç ve dış tehditler ve bunlarla mücadele bütün organları ile topyekün devleti ilgilendiren bir milli güvenlik sorunudur. Ancak son dönemde başlatılan siyasi çözüm girişimleri başta TBMM, Bakanlar Kurulu ve MGK olmak üzere, yetkili devleti kurumlarında ele alınmadan bir emrivaki şeklinde gündeme getirilmiştir. Bu konuda sözde barış ve demokrasi havariliği rolüne soyunan ve temsil ettikleri siyasi misyon en azından tartışmalı olan bir grup sözde aydınla yaptığınız görüşmede bunları desteklediğinizi açıklamanız ve Diyarbakır gezisi vesilesi ile siyasi açılım işareti vermeniz bu bakımdan devlet gelenekleri ile, sorumluluğuyla da bağdaştırılması güç bir davranış olmuştur. Devlet zirvesi Terörle mücadelenin partiler üstü bir anlayışla ve topyekün dayanışma ruhuyla ele alınması gerektiği yolundaki yakınmalarınızla bağlantılı olarak bu gerçeğin hatırlanması da yerinde olacaktır. Bu bakımdan yaşanan terör olgusunun ve bununla mücadelenin tüm yönleriyle ele alınacağı bir devlet terör zirvesi yapılması önerimizi bu vesile ile tekrarlamak istiyorum. Bu zirvenin Sayın Cumhurbaşkanı’nın riyasetinde 23 Ağustos 2005 MGK toplantısından hemen sonra yapılmasının uygun olacağını düşündüğümüzü ve bu yönde hükümet olarak inisiyatif almanızı beklediğimizi belirtmek isterim. Sayın Başbakan, Türkiye, bugün çok nazik bir dönemeçten geçmektedir. Türkiye’nin bir kaos ortamında ve kardeş kavgasına sürüklenmesine ortak akıl ve sağduyu ile karşı koyabilmek için topyekün bir milli duruş sergilemesi, hepimizi bekleyen tarihi bir görev ve sorumluluktur. Türkiye’de, terörle etkili mücadele ve iç huzur ortamının korunması için herkesin üzerine düşen görev ve sorumluluktan kaçınmayacağı bir döneme girilmiştir. Bunun gereğini yerine getirmemek, tarihin ve milletin asla affetmeyeceği bir gaflet, dalalet ve ihanet olacaktır. Bu aziz vatanın sokakta bulunmadığı ve sahipsiz olmadığı unutulmamalıdır. Bu konuda birinci derecede siyasi sorumluluk taşıyan hükümetin gerçekleri görerek Türkiye’nin geleceğini her şeyin üzerinde tutan kararlı ve ilkeli bir tutum benimsemesi, en halisane beklentimiz ve temennimizdir. Saygılarımla. Dr. Devlet BAHÇELİ Genel Başkan


Arkadaşına Gönder   Yazdır   Önceki sayfa   Sayfa başına git  
  Toplam yorum 0   Onay bekleyen 0  


Yorumunuz editörlerimiz tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.
 

Bu haber henüz yorumlanmamış...

  Bu kategorideki diğer haberler


DSP'DEN CHP'YE İTTİFAK SİNYALİ

YÜKSELEN TERÖR'E ANAVATAN'IN YAKLAŞIMI NE?

ÜLKÜCÜLER NEREYE KOŞUYOR?
»  EMİN ŞİRİN, ANAVATAN'A KATILMAYA KARAR VERDİ
»  ZANA'LARDAN PKK'YA ATEŞ KES ÇAĞRISI
»  ABDULLAH GÜL İNTERNET TV KURDU
»  "KLAVYE BAŞINDAN KALKIN EYLEME GEÇİN"
»  AKP'Yİ ELLERİNDEKİ SÖNÜK AMPULLERLE PROTESTO ETTİLER
»  BAKAN HAVUZ DENETLEDİ!!!
»  CHP:"SARIĞÜL ALMAN SDP'DEN DAVET ALMADI"!
»  "TERÖR DENİLMEKTEN KAÇINILIYOR"
»  AKP'Lİ VEKİL'DEN BEDELLİ ASKERLİK ANKETİ
»  MDHP'DEN BAĞIMSIZ MİLLETVEKİLLERİNE 'BİZE KATILIN' ÇAĞRISI
»  DEHAP'DAN ÖCALAN DESTEKLİ FESİH AÇIKLAMASI!
»  DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU MEVLANA'DA DUA ETTİ
»  "TÜRK EKONOMİSİ NEREYE GİDİYOR?"
»  DEHAP FESİH KARARI ALDI!
»  "EVLENEN KARADENİZLİ'DEN RADYASYON RAPORU İSTENSİN"
»  İSTANBUL TABİP ODASI'NDA KÜRT İSYANI
»  CHP, TELEKULAK'IN İPTALİNİ İSTEDİ
»  AKP'YE DOST UYURASI!
»  PAKOĞLUİ:"HACIBEKTAŞ, SİYASİ ARENA DEĞİL"
»  DAMIZLIK ERKEK İTTİFAKI!
»  MHP'DEN GÖRSEL PROPAGANDA İÇİN FİLM'Lİ ATAK
 
  ÇOK OKUNANLAR
  YAZARLAR

 
EMİN VAROL
 
GAZETEC? ACI S?YLER !

 
Ercan Deva
 
Hatalar Zinciri ve Ortak Akıl

 
MURAT ŞAHİN
 
Matematik Ucuzlugu

 
Cahit Saraçoğlu
 
100 Milyar Liralık Destek Alacaklar
  ÇOK YORUMLANANLAR
  ANKET
Cumhurbaşkanlığı Seçimerinde Kim Kazanır?
Recep Tayyip Erdoğan
Kemal Kılıçdaroğlu
Muharrem İnce
Diğer
 Sonuçları göster   
 
 
RSS

Add to Google
Medya Spot'ta yayınlanan her türlü yazı ve haber kaynak belirtilmeden kullanılamaz.  Sayfalarımızda kaynak belirtilerek yayınlanan haberler ilgili kaynağa aittir ve bu haberlerin kopyalanması durumunda, tüm sorumluluk kopyalayan kişi / kuruma ait olacaktır. Başka kaynak veya gazeteden alıntı yazarlar ve site yazarlarına ait yazılardan dolayı Medya Spot sorumlu tutulamaz.