Günün Haberleri   |   Giriş sayfam yap   |   Favorilere ekle   |   Künye   |   İletişim   |   Sitene haber ekle


 
DOLAR
39,2423
EURO
44,6905
IMKB
9.487,000
ALTIN
4.176,780
 
Hava Durumu ANKARA
14 / 30 C°
Değiştir
 
     
 
Medya Spot Google
 
 
 Ana Sayfa  Gündem   Ekonomi   Dünya   Yaşam   Medya   Spor   Magazin   Polis Adliye 
 
MISIR ORDUSUNU KİM KAĞITTAN KAPLAN YAPTI?
MISIR ORDUSUNU KİM KAĞITTAN KAPLAN YAPTI?
 
Osmanlı ve Mısır’da modernleşme/Batılılaşma süreci aynı dönemde başladı. Her iki ülkede de askerler modernleşme ve ulus-devlet inşasının dinamosu oldu.
 
13.2.2011 - 09:06

SONER YALÇIN/HÜRRİYET

 Tıp, mühendislik, haberleşme, tarım, tekstil, matbaa, gazete, tercüme, sanat faaliyetlerine kadar pek çok alanda kazandırılan yeniliklerin tamamı orduda yapılan reformun doğrudan neticeleriydi. Peki, Türk ordusu ile Mısır ordusunun bu benzerliği/öncü kimliği ne zaman, nasıl farklılık gösterdi?


MODERN Mısır’ın kurucusu bir Osmanlı; Kavalalı Mehmed Ali Paşa (1769-1849). Kavalalı dönemin tüm askerleri gibi Napolyon hayranıydı. Ve ilginç bir tesadüf sonucunda hayatını Napolyon değiştirdi!
Fransızlar Mısır’ı işgal edince Osmanlı Serdarıekrem Yusuf Ziya Paşa komutasındaki orduyu Mısır’a gönderdi. Bu orduya Kavala’dan 300 kişi katıldı.
Bunlardan biri de Mehmed Ali adında bir askerdi.
Fransızlar Mısır’dan çıkarken Kavalalı uzaktan; Napolyon’a, disiplinli Fransız askerlerine ve üniformalarına hayran oldu.
Zekâsı ve cesur kişiliğiyle sivrilip Mısır’ın başına geçtiğinde ilk yaptığı yeni bir ordu kurmak oldu. Bu amaçla zorunlu askerliği başlattı; Mısır’ın yoksul halkını askere aldı; onlara üniforma, silah, para ve en önemlisi kimlik verdi.
Bu aslında “ulus-devlet” olmanın ilk adımıydı; Mısır yoksulu orduya alınarak, bin yıl sonra hak ve görev duygusu içinde ülkesine sahip çıkacak bir bilince kavuşturuldu. Mısır’da (pro) milliyetçilik duyguları “ulusal ordu”nun kuruluşuyla işte böyle başladı.
Fransa nasıl krallığa son verip ulus-devlet kurduysa, Kavalalı da padişah boyunduruğuna son verip ulus-devlet kuracaktı.
Mısır ordusunda Türk subaylar
Modern ordunun oluşumu Mısır’da eğitim-öğrenimi de geliştirdi; askeri tıp ve mühendislik okulları açıldı; Fransa’dan öğretmenler getirildi; Fransa’ya öğrenciler gönderildi.
Askerin üniforması için tekstil atölyeleri kuruldu; zamanla bunlar büyütülerek sanayinin ilk adımları atıldı. Asker iaşesi için tarım ve bayındırlık alanlarında iyileştirmeler yapıldı.
Uzatmayayım.
Peki.
Modernleşmenin itici motoru olan Mısır ordusunun bileşimi neydi?
Ordu salt Mısır’da yaşayanlardan oluşturulmadı. Osmanlı topraklarından gelen Türkler, Arnavutlar, Kürtler, Çerkezler de vardı. Keza Kavalalı asker eksikliğini gidermek için Sudan’ı işgal etti.
Mısır ordusunda “her milletten adam” bulunuyordu ama Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın kesin bir talimatı vardı:
Subaylar Türk olacaktı!
Mısır ordusunda üst makamlara gelebilmek için Türkçe konuşmak, Anadolu, İstanbul, Arnavutluk doğumlu olmak şarttı.
Osmanlı’dan alınan savaş esirleri de istedikleri takdirde Mısır ordusuna girebilecekti.
Orduda emirler, talimatnameler Türkçeydi. Kahire Harp Okulu’nda dersler Türkçe veriliyordu.
Mısırlı Araplar orduda ancak yüzbaşı rütbesine kadar yükselebiliyordu. Mülazım ve mülazım evvel (teğmen ve asteğmen) rütbelerinin yarısı Türk, yarısı Arap olacaktı.
Bir taburda dörtten fazla Arap teğmenin bulunması yasaktı. Vs.
Bu durumu Kavalalı şöyle açıklıyordu: “Ben, İngilizlerin Hindistan’da yaptığından farklı bir şey yapmıyorum; onların Hintlilerden oluşan ve İngilizlerin komuta ettiği bir orduları var; benim Araplardan oluşan ve Türklerin komuta ettiği bir ordum.”
‘Tanzimat Ekolü’
Mısır’la aynı dönemde aynı Batılılaşma adımlarını Sultan II. Mahmud’la (1784-1839) başlayan süreçte Osmanlı da attı. Yeniçeriler yok edildi; Osmanlı ordusu yeniden kuruldu; Avrupa’dan askeri uzmanlar getirildi; askeri tıp-mühendislik okulları açıldı vs.
II. Mahmud, Abdulmecit, Abdulaziz döneminde Sadrazam Büyük Reşid Paşa’nın yetiştirdiği Tanzimat Ekolü’nü benimsemiş Ali ve Fuat paşalar Batılılaşmanın sürdürücüsü oldu. Sultan II. Abdülhamid devrinde “Tanzimatçı paşalar” geleneği rafa kalksa da II. Abdülhamid reformlara devam etti.
Mısır’da Kavalalı’dan sonra göreve gelen Abbas, kişisel olarak içekapanık, şüpheci ve Batı’ya mesafeliydi. Bu bakımdan dedesinden devraldığı modernleşme mirasını sürdürmedi.
Abbas’ın ardından göreve gelen Said Batı taraftarıydı; Fransızlara çok yakındı; kesintiye uğrayan babası Kavalalı’nın başlattığı çağdaşlık atılımlarına hız verdi. Örneğin Süveyş Kanalı projesi Said’in himayesinde yapıldı.
Said sonrasında göreve gelen İsmail’in bir temel amacı vardı: Mısır’ı Avrupa’nın bir parçası yapmak! Bunu İngiltere’nin yardımıyla yapacağına inandı/inandırıldı. Ülkeyi yabancı sermayeye açtı; bu parayla önemli projelere kalkıştı. Sonuçta Mısır kademeli olarak borçlandırıldı ve kısa bir zamanda ülkenin mali iflası gerçekleşti. Bunun ardından 1882’de İngiliz işgali geldi. 1922’de Osmanlı’dan bağımsızlık kazanılsa da, Kral Fuat ve Kral Faruk dönemlerinde Mısır’da İngiliz kontrolü hep devam etti.
Bu süreçte İngilizler, Mısır’daki Türk varlığını kendilerine rakip gördüğü için, sarayda Türkçe konuşulmasına, orduda Türk subayı uygulamasına, eğitimin Türkçe verilmesine ince politik ayak oyunlarıyla son verdirdi. Öyle ki...
Büyükbabası Kavalalı Türkçe dışında bir dil bilmezken hanedanın son üyesi Kral Faruk İngilizce, Fransızca, İtalyanca, Arapça bilmesine rağmen Türkçe konuşamıyordu. İngilizler başarmıştı. Bugün Mısır’da ikinci resmi dil İngilizce!
İngilizler ve daha sonra Amerikalılar Mısır ordusunu siyasetin-ticaretin içine sokarak, generalliği “sınıf atlamanın” aracı haline getirdiler. Bu süreç sonunda Mısır ordusu “kâğıttan kaplan” olacaktı...

ÜNİFORMALI MÜTEAHHİTLER

MISIR Arap Cumhuriyeti 1952’den günümüze kadar, üç üst rütbeli asker başkan tarafından yönetildi: Nasır-Sedat-Mübarek.
Üç başkanın da sınıfsal kökeni benzerdi: İskenderiye’nin yoksul mahallelerinden birinde bir postacının oğlu olarak dünyaya gelen Nasır; Manufiye’nin bir köyünde doğan Sedat ve aynı ilin bir başka köyünde doğan Mübarek bu dileklerle orduya girmişlerdi.
Aslında bu şaşırtıcı değildi:
Mısır halkı öteden beri yoksuldu. Fakir halklarının “potansiyel aç” çocukları hayatta başarılı olmanın yolu olarak orduya girmeyi düşlediler hep.
Orduya girince açlıklarını unutup bu kez “sınıf atlama” peşine düştüler.
Nasıl mı?
Soğuk Savaş’ın başlangıç döneminde Nasır ile Sovyet ilişkileri gayet iyiydi. Arap Sosyalist Birliği kurma, sosyalizm soslu Arap milliyetçiliği ideolojisini Arap halklarına yayma girişimleri gibi, Nasır’la özdeşleşen tüm politik atılımlar hep bu gelişen Mısır-Sovyetler ilişkilerinin sonucu olarak doğdu. Subaylar idealistti.
İsrail ile 1948, 67 ve 73 savaşlarında yaşanan mağlubiyetler Mısır-Sovyet ilişkisini bitirdi.
Sedat, ABD’ye yakınlaştı. İsrail’le masaya oturdu ve barış anlaşması imzalayan ilk Arap lider olarak tarihe geçti.
Sedat’a büyük tepkiler oldu ve nihayetinde bir askeri tören sırasında İslamcı militanlar tarafından öldürüldü.
Sedat gitti Mübarek geldi ama ABD-İsrail ile ilişkiler daha da artarak sürdü.
ABD ile yakınlaşmak; demokrasi, asker-sivil ilişkileri bağlamında Mısır’a bir kazanç getirmedi. ABD, Mısır’da tıpkı Ortadoğu’nun tamamına yakınında olduğu gibi hep otoriter ve antidemokratik siyasi yapıyı destekledi. Bölgedeki hâkimiyetini bu otoriter rejimlerin başındaki isimlerle irtibata geçmek yoluyla kurdu. ABD bu kişilere askeri-mali anlamda her türlü desteği verirken, bunun karşılığında kendilerinden hizmet bekledi. Bu kişiler de üstlendikleri görevleri şimdiye dek başarıyla yerine getirdi. Bu bağlamda, Mısır ordusunda yer alan üst rütbeli subayların bu ilişkiler sonucu nüfuzlarını siyasete yansıtması daha sık görülür oldu.
Ve...
1980’lerde devletçi ekonomik yapının kırılıp neoliberal politikaların hâkim hale getirilmesi Mısır ordusundaki üst düzey komutanları parasal açıdan çok etkiledi. Ülke güvenliği dışında ekonomik alanlara da “el atarak” zenginleşen bir üniformalılar grubu ortaya çıktı.
Komutanlar öncelikle ülkenin en kazançlı kapılarından biri olan turizmle uğraşmaya, şirketler kurmaya başladı. Ardından inşaat sektörüne girdiler. Üniformalı müteahhitler türedi. Daha sonra da bankacılık sektöründe ve zirai faaliyetlerde ordu mensubu subaylar sıkça görüldü.
Mısır rejiminin sağladığı bu avantajdan sonuna dek yararlananlar ordu içindeki üst rütbeli subaylar idi. Bunun dışında alt rütbeliler ve erat/askerlerin bundan fayda sağlamalarına izin yoktu!
Ülkenin askeriyesine egemen, siyasetine vasi durumda bulunan Mısırlı üst düzey komutanların muhtelif sektörlerde zenginleşmeleri, refah sahibi olmaları nedeniyle bir anlamda Mısır devleti içinde ayrı bir devlet ortaya çıktı. Askeri/siyasi güce eklemlenen ekonomik gücün de etkisiyle Mısır ordusu adeta devlet içinde devlet halini aldı.
Yaklaşık yarım milyonluk askeri ile Afrika’nın en büyük, dünyanın ise on birinci büyük ordusu olan Mısır ordusunun, kimler tarafından içi oyularak etkisiz hale getirildiği ortada değil mi?
Peki aynı tarihsel süreçten geçen, modernitenin öncüsü Türk ve Mısır ordusunu zamanla birbirinden ayıran parametreler nelerdir?

CHP’NİN ZAFERİDİR BU

TÜRK ordusu ile Mısır ordusu arasındaki temel fark, Mısır’ın 20’nci yüzyılda bir Mustafa Kemal çıkaramamış olması. Mustafa Kemal siyasi projesi olan bir liderdi. Sadece bağımsızlık kazanmakla sınırlı bir vizyon değildi bu. İlk baştan beri cumhuriyet ve demokrasi için adım attı. Örneğin, “Ya siyaset ya askerlik” diyerek askeri kışlasına döndürdü.
Oysaki Mısır’da İngilizlere karşı bağımsızlık mücadelesi veren tüm milliyetçilerin (Urabi Paşa, Mustafa Kamil, Muhammed Ferid gibi) tek bir hedefi vardı; Mısır’dan İngilizleri kovmak. Bunun dışında bir projeleri yoktu.
Örneğin Mustafa Kemal gibi tam bağımsızlık, modern bir demokrasi, herkesin eşit yurttaş olduğu bir cumhuriyet fikri Mısırlı milliyetçilerde yoktu. Yani İngilizlerin kovulması halinde evet ülke bağımsız olacaktı, işbirlikçi hanedan ailesi tasfiye edilecek ve cumhuriyet ilan edilecekti. Ama nasıl bir cumhuriyet kurulacaktı? Ne yazık ki bu; içi demokratik meclis gibi kurumlarla, yasama-yürütme-yargı gibi güçler ayrılığı temelindeki bir demokratik işleyişle doldurulmuş, bilinçli olarak planlanmış bir cumhuriyet projesi değildi. Tek bir ideolojisi vardı bu cumhuriyetin: Arap milliyetçiliği.
Mustafa Kemal ve Türkiye örneğinin en büyük farkı burası. Mısır’daki “cumhuriyetçilerin” demokrasi kaygısı hiç olmadı. Mübarek daha düne kadar oğlunu yerine geçirmeye çalışıyordu.
Örneğin, 2. Dünya Savaşı sonunda Türkiye ve Mısır iki siyasi akımın mücadelesine tanık oldu.
Mısır’da temel siyasi rekabet Nasır ve rejimi ile bunun muhalifi Müslüman Kardeşler arasında yaşandı. Neydi bu rekabetin konusu: Ülke idaresini ele geçirmek! Peki hangi yolla? İktidardakini devirme yoluyla! Her türlü demokratik aracın ve yöntemin tamamen dışta tutulduğu bir dönemdi bu. Kazanan Nasır ve rejimi oldu; demokrasi yoluyla mı ya da halkın iradesini yansıtan sandık sonuçlarıyla mı? Nasır elindeki devlet gücüyle Müslüman Kardeşler’i sindirdi.
Aynı dönemlerde Türkiye’de çok partili hayata geçildi ve iktidar sandık sonucu el değiştirdi. Bunu gerçekleştiren kişi ise bugün sıkça eleştirilen İsmet İnönü’ydü.
Soğuk Savaş döneminin küresel planları nedenleriyle Türkiye’de askeri darbeler yaşandı.
Ama Mısır’dan tek farkı asker ne zaman geldiyse olabilecek en kısa zamanda yerini tekrar sivillere bıraktı. Demokrasi rafa ilelebet kaldırılmadı Türkiye’de. Generaller darbeyi zenginleşme aracı olarak kullanmadı.
Bugün tek adamlığa karşı çıkan Mısır Tahrir Meydanı’ndakiler, aslında bizlere Mustafa Kemal’in, İsmet İnönü’nün ne derece büyük siyaset ve devlet adamı olduğunu gösteriyor.
Ve ne yazık ki, Türkiye bugünlerde hızla tek adamlığa gidiyor.
13 ŞUBAT 2011



Arkadaşına Gönder   Yazdır   Önceki sayfa   Sayfa başına git  
  Toplam yorum 0   Onay bekleyen 0  


Yorumunuz editörlerimiz tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.
 

Bu haber henüz yorumlanmamış...

  Bu kategorideki diğer haberler


TORBA, ERBAKAN'I DA KURTARACAK

KKTC BATABİLİR!

TRT'NİN 50 YILLIK KÜRTÇE SIRRI!
»  TUTUKLAMALAR İÇİN NE DEDİ?
»  NİHAİ RAPORUN AYRINTILARI AÇIKLADI!
»  "DUALARIMIZ MISIR'LA"
»  İŞSİZLİĞİN KADER OLMADIĞINI ADANA'DA AÇIKLADI!
»  OSMANLI'NIN KAYIP HAZİNESİ İNGİLTERE'DE BULUNDU!
»  SÜRPRİZ GÖRÜŞME BİTTİ!
»  DURUŞMADA HARBİYE MARŞI OKUMAYA SORUŞTURMA!
»  ARIZA EKİBİNE ÖZEL HAREKATÇI OPERASYONU
»  TARIM BAKANI EKER'DEN TOPLU AÇILIŞ REKORU!
»  DOLMABAHÇE'DE SÜRPRİZ GÖRÜŞME!
»  CUMHURBAŞKANI GÜL'ÜN, TWİTTER'DE, 'ÖDÜL ALIR' DEDİĞİ FİLM
»  "TOKİ'NİN BÜTÜN ÇALIŞMALARINI DİDİK DİDİK İNCELEYECEĞİM"
»  MHP'DEN, BALYOZ YORUMU
»  KOŞANER, BALYOZ SANIK AİLELERİYLE GÖRÜŞTÜ
»  KILIÇDAROĞLU: "BUNLARIN BİR ISLIKLIK CANI KALDI"
»  BAŞBAKAN ERDOĞAN'DAN MISIR YORUMU
»  FENERBAHÇE ORDUEVİ ÖNÜNDE BALYOZ PROTESTOSU
»  BAYKAL'DAN, 'KAPLAN' YORUMU
»  KILIÇDAROĞLU'NDAN BALYOZ TUTUKLAMALARINA SERT TEPKİ
»   PARTİLERE, AMAÇLARINA ULAŞMAK İÇİN HARCAMA YETKİSİ
»  KKTC BATABİLİR!
 
  ÇOK OKUNANLAR
  YAZARLAR

 
EMİN VAROL
 
GAZETEC? ACI S?YLER !

 
Ercan Deva
 
Hatalar Zinciri ve Ortak Akıl

 
MURAT ŞAHİN
 
Matematik Ucuzlugu

 
Cahit Saraçoğlu
 
100 Milyar Liralık Destek Alacaklar
  ÇOK YORUMLANANLAR
  ANKET
Ekrem İmamoğlu CHP Genel Başkanı Olmalı mı?
Evet
Hayır
İlgilenmiyorum
 Sonuçları göster   
 
 
RSS

Add to Google
Medya Spot'ta yayınlanan her türlü yazı ve haber kaynak belirtilmeden kullanılamaz.  Sayfalarımızda kaynak belirtilerek yayınlanan haberler ilgili kaynağa aittir ve bu haberlerin kopyalanması durumunda, tüm sorumluluk kopyalayan kişi / kuruma ait olacaktır. Başka kaynak veya gazeteden alıntı yazarlar ve site yazarlarına ait yazılardan dolayı Medya Spot sorumlu tutulamaz.