|
PROF.DR. ÖZDAĞ: GERİ ÇEKİLMEK YOK MÜCADELEYE DEVAM
|
 |
 |
 |
|
|
Prof. Ümit Özdağ, “Ülküdaşlarıma Açık Mektup” başlıklı yazısıyla 8. MHP Kurultayı’nı değerlendirdi. |
|
|
 |
|
|
|
|
 |
Prof. Ümit Özdağ, “Ülküdaşlarıma Açık Mektup” başlıklı yazısıyla 8. MHP Kurultayı’nı değerlendirdi. Genel başkan adaylığının hukuk dışı yollarla engellendiğini vurgulayan Prof. Özdağ, “Ben MHP’nin bir ‘Türkeş partisi’ olmaktan uzaklaştırılarak ‘Bahçeli partisi’ haline getirilmesine karşı çıktım ve çıkmaya da devam edeceğim” dedi.
Mektubunda Devlet Bahçeli’yi AB konusunda izlediği “onurlu üyelik” siyaseti dolayısıyla da ağır biçimde eleştiren Özdağ şunları söyledi: “Bahçeli’ye göre onurlu AB’cilik devam etmektedir. AB’ye ‘Hayır’ demenin zamanı gelmemiştir. Ne zaman geleceği de belli değildir. Türkiye parçalandıktan sonra ‘AB’ye Hayır’ demenin bir anlamı olmayacaktır.
Ülküdaşlarıma açık mektup
Türkiye ağır bir tecrübeden geçiyor. Türk milletinin karşı duruşuna rağmen Türkiye altımızdan bir halı gibi çekilmeye çalışılıyor. Aynı şekilde MHP de ağır bir deneyimden geçiyor. MHP, kuruluş esaslarından ve ana felsefesinden her geçen gün biraz daha uzaklaşıyor.
MHP 8. Kurultayı’ndan bu yana ülküdaşlarım benden kurultayın ve sonrasının değerlendirilmesini beklediler ve istediler. Hatta kurultay öncesinde Yeniçağ Gazetesi’nde yayımlanmaya başlayan ve kurultay sonrasında da devam eden “Ülkücü İktidar” adlı kitabımdan parçaların kurultaya katılmamın engellenmesinden sonra yayınlanmaya devam etmesini eleştiren ülküdaşlarım da oldu. Ben “Ülkücü İktidar” adlı kitapta ileri sürdüğüm görüşlerin mevcut MHP yönetimi tarafından kısmen benimsenmesinin dahi MHP’ye yardımcı olacağını düşünüyorum. Bu sebeple bir kısım ülküdaşımın bu yazılarımı yayınlamama getirdikleri eleştirileri doğru bulmuyorum. Kongre’den önce ve sonra olanlar MHP’ye sırt çevirmemiz anlamına gelmez, gelmemelidir. Çünkü biz ülkücüyüz.
MHP Genel Merkezi’ni destekleyen bazı arkadaşlarımız ise “Ümit Bey neden MHP ile ilgili yazı yazıyor? Kendisi MHP üyesi bile değil” diyorlar. Bu insafsız yaklaşıma vereceğim cevap “ben yol arkadaşı MHP’li değilim. Ben ülkücü MHP’liyim” olacaktır. Beni ihraç eden yol arkadaşları gider, ben MHP’de kalırım.
Özetle ve ayrıca kitabın yayınlanması sona erene kadar kurultay öncesi ve sonrası ile ilgili olarak Ankara içi ve dışından ülküdaşlarımla istişare toplantıları yaparak değerlendirme yapmamayı tercih ettim. Bu süreçte gelişmeleri izledim. Türkiye’nin değişik yerlerinden ülküdaşlarım ile görüş alış verişlerinde bulundum. Ulaşılan aşamada kurultay öncesinin ve özellikle kurultay ve sonrasının kapsamlı bir değerlendirmesinin yapılmasının vakti gelmiştir.
MHP 8. Kurultay’ı öncesinde yaşananlar Türk siyasi tarihinde benzeri olmayan gelişmelerdir. Kısaca hatırlatmakta fayda var. Genel Merkez, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının sorusu üzerine MHP üyesi olmadığımı ileri sürmüştür. Bunun üzerine Danıştay’a giderek üyeliğimi tasdik ettirmem üzerine, 3 aydan bir yıla kadar hapis cezası ile yargılanmam için hakkımda suç duyurusunda bulunmuştur. MHP Genel Merkezi’nin 8. Kurultay’ın tarihini açıklamasından hemen sonra ülkücü harekete söz verdiğim gibi Bingöl’de MHP Genel Başkanlığına adaylığımı açıkladım. Bu açıklamadan birkaç saat sonra Malatya’da yemek yerken Ankara’dan gelen telefon üzerine Malatya’da birkaç genç, lokantanın camlarını kırarak, “ülkücü” bir eylem koydular. Adaylık açıklamamdan 24 saat sonra tedbirli olarak kesin ihraç isteği ile MYK tarafından Yüksek Disiplin Kurulu’na sevk edildim.
Bahçeli, ihraç talebini zaman olarak öyle ayarlamıştı ki, hukuk mücadelesini etkili olarak verebilmek imkansızdı. Nitekim Kongre’den önce son Cuma günü saat 17.00’de Bahçeli, kontrolundaki Yüksek Disiplin Kurulu tarafından ihraç edildiğim bildirildi. Bu arada Bahçeli, Türkiye’nin değişik yerlerinden olay çıkacağı gerekçesi ile genç ülkücüleri Ankara’ya davet etmeye başladı. Bilinçli bir şekilde tansiyonu yükseltti.
Benim yaptığım bütün sağduyu çağrılarına Genel Başkan kaba, nezaket sınırlarını çok aşan cevapları kamuoyu önünde vermekten çekinmedi, çevresini buna teşvik etti, emrini yerine getirenleri ödüllendirdi MHP gibi büyük bir partiye yakışmayacak şekilde dedikodu üretti ve ne yazık ki üretmeye devam ediyor. Bir genel başkan yardımcısı “Ümit Özdağ’ın MHP genel başkanlığına aday olması, Abdullah Öcalan’ın DYP genel başkanlığına aday olmasına benzer” demek gibi bir gaflet içinde dahi olabildi.
Bahçeli, makamını korumak için MHP üst kurul delegelerinin aklına, sağduyusuna, milliyetçiliklerine güvenmek yerine “PKK’ya karşı sokağa indirmem” dediği ülkücü gençleri Ümit Özdağ’a karşı sokağa indirmekte ve arkalarına sığınmakta tereddüt etmedi. Kongre’den iki gün önce Ankara Emniyet Müdürlüğü’ne “Ümit Özdağ’ı kongre salonuna 500 metreden daha fazla yaklaştırmayın” dilekçesi vermesi daha da ilginçti.
Ben herhangi bir tahrike imkan vermemek için “hukukun üstünlüğü” ve “demokrasi” zemininde harekete devam edeceğimi açıkladım. Hukukun desteğini almadan kongreye gitmeyeceğimi ve tahriklere yol açmamak için ülküdaşlarımın herhangi bir eylem veya görünüm içinde olmamaları gerektiğini açıkladım. Benim katılmadığım kurultay öncesinde Bahçeli yaptığı açıklama ile “herkesi özgürce oy kullanmaya” çağırdı.
Kurultay’ın ana sloganı “Milliyetçilik, Demokrasi, Kalkınma” olarak seçilmişti. Ancak daha kurultay başlamadan kurultayın antidemokratik bir zeminde geçeceği belirgin olarak ortaya çıkmıştı. Oysa MHP kurultayının demokratik geçmesi, farklı programların ve ekiplerin MHP’nin en üst organı olan ve üst kurul delegelerinin oluşturduğu kurultay, ülkücü zemin ve Türk halkı önünde demokratik bir sınav vermesi seçimler öncesinde MHP’ye büyük bir güç kazandırırdı.
Gerçekleşen saldırıların ve uygulamaların bütün antidemokratikliğine rağmen sistem basınının çok büyük bir bölümü Bahçeli kliğine desteklerini açıkladılar. Sadece Bahçeli’nin değil yol arkadaşlarının da yüksek oylarla seçilmesi gerektiğini yazdılar. Sistemin baş yazarı benim kongreye girmememin hayırlı olduğunu kaydetti. Sistem basını MHP’de Bahçeli ile devam etmenin sevincini doya doya yaşadı. Böyle bir zeminde MHP kurultayı “çok demokratik olarak” gerçekleşti. Atılan ve sayılan oyların niteliğini hiç tartışmayacağım. Ortada o kadar çok söylenti var ki, üzerinde şimdilik konuşmamak daha hayırlı.
Benim, MHP içindeki mücadelem ideolojik zeminde oldu ve bundan sonra da öyle olacak. Ben Bahçeli ve yol arkadaşlarının MHP’yi adım adım “Atatürk-Türkeş çizgisinden” uzaklaştırarak merkez sağcı bir sistem partisi haline getirmesine karşı çıktım. Ben, Bahçeli kliğinin MHP’yi Türk-İslam ülküsünden uzaklaştırarak CHP türü bir parti haline getirmesine karşı çıktım.
Ben, Bahçeli’nin MHP’yi Türk Birliği ülküsünden uzaklaştırarak onurlu AB’ci bir parti haline getirmesine karşı çıktım. Partinin bozkurtların değil, siyaset tilkilerinin partisi haline getirilmesine karşı çıktım. Ben MHP’nin büyümesine, yeni ve milli kadrolar ile takviye edilmesine karşı değilim. Hatta başka partilerde siyaset yapmış olanların da MHP’de siyaset yapması mümkün ve olağan karşılanmalıdır. Ancak Şeyh Sait’in torunu ile birlikte, Anayasamızın değiştirilmesi gerektiği doğrultusunda bildirilere imza atanların bugün MHP MYK’sında olmalarına karşıyım. MHP’ye güç getirecek kadroların gelmesine karşı değilim ancak kendi siyasetlerinde bittikleri, tükendikleri için tasfiye edilenlerin MHP’de baş tacı edilmesine, kırk yıllık ülkücü kadrolara görev verilmez iken onların MYK’yı doldurmasına karşıyım.
Bahçeli, kurultay konuşmasında “Milliyetçi Hareket, ölüm karşısında sınav vermiş bir kutlu dava olarak Türk milletinin ülkü yolunda son umududur” demektedir. Ölüm sınavından geçen ülkücüler neden MYK’da ve partinin üst düzey organlarında yer almamaktadırlar da bu sınav ile uzaktan yakından ilgisi olmayanlar el üstünde tutulmaktadırlar. MHP’deki durum bana Yavuz Sultan Selim’in şu mısralarını hatırlattı:
“Yadlar ve Tatlar, Dersaadet’e Han’a kala gelir, Ya vezaret ya sadaret uma gelir. Oğuzlar, Dersaadet’e Han’ı göre gelir, Ya malın ya canın vere gelir.”
MHP’ye gelenler canlarını ve mallarını vermeye mi gelmişlerdir yoksa milletvekilliği umdukları için mi gelmişlerdir? Özetle ben MHP’nin bir “Türkeş partisi” olmaktan uzaklaştırılarak “Bahçeli partisi” haline getirilmesine karşı çıktım ve çıkacağım.
Atatürk-Türkeş çizgisinden İsmet İnönü-Özal Çizgisine Kayış
8. Kongre ne yazık ki, bütün tespitlerimin doğru olduğunu tescil etmiştir. Türkiye Cumhuriyeti devleti için İsmet İnönü’nün 19 Mayıs 1944’de yaptığı konuşma, siyasal Türk milliyetçiliğinden kopuşu ifade eder. Bahçeli’nin 19 Kasım 2006 konuşması da MHP’nin siyasal Türk milliyetçiliğinden kopuşunun ifadesidir. Sadece Bahçeli’nin konuşması ve oluşturulmaya çalışılan kadrolar değil, salonun yapısı da MHP’nin Türkeş’in partisi olmaktan çıkıp Bahçeli’nin partisine dönüştüğünün açık kanıtıdır. Kongre salonunda Başbuğ’un bir tek resmi asılmıştır, o resim de yanlış yere konulmuştur. Atatürk resminden sonra Türkeş’in resmi gerekirken, Türkeş resmi en sağa itilmiş, Bahçeli’nin resmi ortaya konulmuştur. Bu bilinçsiz bir protokol hatası değil, bilinçli bir Türkeşsizleştirme sürecidir. Bahçeli’nin konuşmasında Başbuğ Türkeş ismi sadece iki kez geçmiştir. Sıradan sanki hareketin kurucusu ve mimarı gibi değil, milliyetçilerden bir milliyetçi gibi anılmıştır.
Liberal basının, CHP’li çevrelerin alkışlarının nedeni budur. 23 Kasım 2004’de iki sene önce İstanbul’da Çağlayan Mitingi ile “çiçek bahçesi” diye başlayan süreç, ne yazık ki, 19 Kasım 2006’da Ankara’da MHP Mitinginde ideolojik olarak sona ermiştir. D. Bahçeli, “Atatürk-Türkeş çizgisinden” “İnönü-Özal çizgisine” oturmuştur. Liberal ve sol basının alkışladığı konuşma incelendiği zaman, yine Türk milliyetçiliği adına hiçbir kesin ifade görülmemektedir.
Bahçeli’nin 8. Kurultay’da yaptığı konuşma incelendiğinde Sami Yavrucuk aksakalımızın büyük nezakatle ifade ettiği gibi “partinin temel fikirlerine uymayan değişik görüşler ileri sürerek, MHP’yi hedefinden ayırmaya vesile olabilecek bir konuşma” olduğu görülmektedir. Aslında bu konuşma sadece MHP’nin “Atatürk-Türkeş” çizgisinden ayrılmasına “vesile olabilecek” bir konuşma değil, MHP’nin “İsmet İnönü-Turgut Özal” çizgisindeki yeni duruşunun açıklanmasıdır.
Küreselleşmeye Direnme
Bahçeli, “Maksadı ne olursa olsun, bu küresel dayatmaların önündeki en büyük engel, milli devlet yapısı ve bu yapının temel taşı olan milliyetçiliktir” demektedir. Bu tespit doğrudur. Ancak Bahçeli, küresel dayatmaların en büyüğü olan ve milli devletin egemenliğini sınırlayan “Tahkim Yasası” na “evet dememiş midir? Buna karşı çıkan ülkücülere, ” Siz bundan anlamazsınız. Bu yasa ile Türkiye’ye gelmekten korkan yabancı sermaye gelecek “ cevabı verilmemiş midir? Sonra Tahkim Yasası’nı geriye götüren ve Türkiye’de yıllar önce yatırım yapmış yabancı sermaye gruplarını da Türk hukukundan kurtaran ve Tahkim Yasası kapsamına alan yasayı kabul ettirmemiş midir? Buna karşı çıkan MHP milletvekilleri azarlanmamış mıdır? Küreselleşmeye karşı direnen Atatürk-Türkeş milliyetçiliğidir. İnönü-Özal milliyetçiliği ise küreselleşme karşısında ancak teslim olur.
Küreselleşmenin karşısında milli direniş ve milliyetçilik lafla değil, küreselleşmenin en önemli organları IMF ve Dünya Bankası karşısında alınan tavır ile olur. IMF’in yolladığı programı 57. Hükümetin ilk günlerinde kabul eden ve Türk ekonomisinin iflasa sürüklenmesine neden olan Bahçeli değil miydi? IMF politikası iflas edince IMF’in Dünya Bankası’ndan ödünç alarak yolladığı Derviş’i hükümete kabul etmekle kalmayıp, koltuğunun altında yolladığı Türk milli devletinin ekonomi üzerindeki kontrolunu tahrip ederek, Türk ekonomisini küresel güçlerin denetimine açan 15 Yasayı 15 günde kabul eden Bahçeli olmuştur.
Peki, 57. Hükümet döneminde MHP’li bakanların ve milletvekillerinin teklif ettiği ve kanunlaşan kaç yasayı hatırlıyoruz.
Hâlâ Onurlu AB’cilik
Bahçeli, bu kongrede de AB karşısında Türk milliyetçisi bir duruş sergilenememiştir. 8.9.2000’de Hürriyet gazetesine verdiği demeçte” Kopenhag Kriterlerini kabul ettik. Bu artık parti meselesi olmaktan çıkıp devlet politikası haline geldi... Milliyetçiler artık içine kapanık bir Türkiye istemiyor “ diyerek geleceği görme konusunda zaaf içinde olduğunu göstermiştir. Devlet adamı, geleceği gören kişidir.
Bahçeli, şimdi Türk halkının ve ülkücü hareketin yoğun tepkisinin yarattığı baskı ile AB için ” Türk milletine medeniyet ve refah projesi olarak takdim edilen bu proje, Türkiye’nin çözülmesini, dağılmasını ve parçalanmasını amaçlayan hain bir yıkım projesidir “ demek zorunda kalmıştır. Ancak ” Bu dayatmacı ve dışlayıcı tutumunu sürdürmesi halinde karşımıza bir yol ayrımı çıkması mukadderdir. Bu kavşak noktasına gelinirse, doğal olarak herkes kendi yoluna gidecektir “ diye devam etmektedir. Yani Bahçeli’ye göre, onurlu AB’cilik hâlâ devam etmektedir. AB’ye “Hayır” demenin zamanı gelmemiştir. Ne zaman geleceği belli değildir. Türkiye parçalandıktan sonra “AB’ye Hayır” demenin bir anlamı olmayacaktır.
Çiçek Bahçesi- Üst Kimlik-Alt Kimlik
Ülkücü harekete ve Türk milliyetçiliğine “çiçek bahçesi” şeklinde bir rezaleti kabul ettirmeye çalışan Bahçeli bu kongrede çiçek bahçesi/mozaikçiliğe karşı yaptığımız etkili muhalefetten ve ülkücü hareketin çiçek bahçesinden tiksinmesinden korkarak çiçek bahçesi kavramını ağzına almadı. Türkiye’yi “farklılıkların farkına vararak yöneteceklerini” söyleyenler, ülkücü delegelerin karşısında sahte bir milli duruş sergileyerek, üst-kimlik, alt kimlik gibi kavramları eleştirir göründü. Bahçeli, ” alt kimlik-üst kimlik ile uğraşmak abesle iştigaldir “ demektedir. Peki Başbuğ Türkeş, “ne mozaiği ulan” derken, çiçek bahçesi ile uğraşmak abesle iştigal değil midir? “Türkiye’yi bir etnik kimlikler cumhuriyetine çevirmek istiyorlar” diyerek küreselleşmecileri/etnik bozguncuları eleştirir görünen Bahçeli “Türkiye’yi farklılıkların farkına vararak yöneteceğiz” veya “Türkler, Türkiye’de azınlıktadır” diyenleri hiç tereddüt etmeden MYK’ya almıştır. “Bir Türkiye Cumhuriyeti varsa, bir Türk milleti de vardır” diyen “tek devlet, tek millet, tek bayrak ve tek dil” ülküsünden bahseden Bahçeli, neden Diyarbakır il başkanına “al eline MHP bayrağını git Kürtçe oy iste” demiştir. Diyarbakır il kongresinde Kürtçe şarkı çalınmasına ve Kürtçe konuşulmasına izin veren ve il kongresi ertesinde arayarak tebrik eden Bahçeli olmuştur.
Türk Dünyası ve Türk Birliği
MHP’nin mevcut yapısının Türk Birlikçiliği ülküsünü terk ettiği 8. Kongre’de Bahçeli tarafından bir kez daha ortaya konulmuştur. Türk Birliği kavramına hiç yer verilmeyen konuşmada “Türk Dünyası” kavramı iki kez AKP’nin politikalarını eleştirmek için kullanılmıştır. MHP’nin bir Türk Dünyası politikası var mı? Türk Birliği için ne düşünüyor bu konuda kimse bir şey öğrenememiştir. Ancak Türk milletinin tanımını yaparken “soyu” tamamen reddedip, onu “ırkçı milliyetçilik” olarak nitelendiren bir anlayışın Türk dünyası anlayışının sağlıklı bir zemine oturması mümkün değildir. Bu yaklaşım başkaları “soylarından” vazgeçmedikleri için Türklerin soylarından vazgeçmeleri gibi sakat bir sonucu doğuracaktır ki kabul edilmesi mümkün değildir.
Türk milliyetçileri, kendisini Türk hisseden herkesi Türk olarak kabul eder. Türkiye Cumhuriyetine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkesi de Türk kabul ederler. Ancak Türk milliyetçileri, Türkiye’de yani 1000 senelik vatanda yaşamayan, hatta 1000 senedir kopuk olduğumuz, tasada ve kıvançta birleşme imkanını 1000 seneden beri yitirmiş olduğumuz Kazak, Kırgız, Özbek,Çuvaş ve diğerleri benim soydaşımdır, milletdaşımdır. Birkaç soysuzu memnun etmek için Türk milletini tanımlarken soyumdan vazgeçmeme gerek yoktur. Bazı alçaklar ve gafiller kabul etmek istemeseler de Türkmen ile Kürdü ayıran değil birleştiren vatandaşlıktan önce soydaşlıktır. Üstelik bu tavır Türk milliyetçilerini ırkçı yapmaz.
MHP Irkçılıktan Atatürk Milliyetçiliğine Kaymış!
Liberal ve solcu basındaki övgü konularından birisi de Bahçeli’nin MHP’yi “ırkçı milliyetçilikten” “Atatürk milliyetçiliğine” kaydırdığı noktasında toplanmıştır. Bazıları daha da ileri giderek, zaten bu süreç Türkeş ile başlamıştı, Bahçeli ile tamamlandı gibi buram buram cehalet kokan bir tavır sergilemişlerdir.
Siyasal Türk milliyetçiliği hiçbir zaman ırkçı olmamıştır ki, Bahçeli onu “ırkçılık” tan kurtarmış olsun. Geçen yüzyılın başında Ziya Gökalp “Türkçülüğün Esasları” adlı kitabında ırkçılık ile atları örnek göstererek alay etmiştir. Irkçı olmak ile suçlanan ve keskin görüşler ileri süren Nihal Atsız Hoca dahi özünde antropolojik ırkçılığı hayatının her döneminde reddetmiştir.
Türk milliyetçiliğine ırkçılık suçlamasını yapan önce Stalin komünizmi ve ondan korkusundan İsmet İnönü olmuştur. 1960’lı yıllarda ise beyinlerini/vicdanlarını Moskova’ya veya Pekin’e kiraya vermiş olanlar, Türk milliyetçilerini, Sovyet ve Çin komünist emperyalizmi altında ezilen esir Türkleri savundukları için ırkçı diye suçlamışlardır.
Sonuç itibarı ile Türk milliyetçileri hiçbir zaman ırkçı olmamışlardır. Bugün olan ise Bahçeli’nin MHP’yi Atatürk-Türkeş çizgisinden İnönü’nün milliyetçiliğine kaydırmasıdır. Türk Birlikçiliğinin terk edilmesidir. Sistem tarafından alkışlanan budur.
Öcalan ve F Tipi Cezaevi
Türk Dünyası ve Türk Birliği konusunda MHP’nin ne düşündüğünü Bahçeli’nin konuşmasında öğrenemedik ancak A. Öcalan’ı İmralı’dan çıkararak F tipi bir cezaevine almak istediğini öğrendik. Doğrusu bunu anlamak mümkün değil. Çünkü Türkiye’de bütün güvenlik kuruluşları, yani Genelkurmay Başkanlığı, MİT, Emniyet Genel Müdürlüğü ve bütün partiler, sivil toplum örgütlerinin (PKK’cı olanların dışında) hepsi Öcalan’ın İmralı’da kalmasını isterken, bir Öcalan, PKK ve DTP bir de Bahçeli Öcalan’ın İmralı’dan çıkarılmasını istemektedir.
Anlamadığımız bir başka şey de 57. Hükümet görevde iken 6. Uyum Paketi Anayasa Komisyonuna geldiği zaman Bahçeli’nin aldığı tavırdır. 1. madde idamın kaldırılması ile ilgiliydi. DYP ve FP, birinci maddenin paketten çıkarılması için teklif verdiler. Komisyonda DSP 6, MHP 6, ve ANAP’ın 4 temsilcisi vardı. DYP’nin 4, FP’nin ise 3 üyesi vardı. MHP’li 6 üyenin destek vermesi durumunda 13’e karşı 10 oy ile idam cezasının kaldırılması engellenecekti. Ancak Bahçeli, MHP’li üyelerin DYP-FP teklifine destek vermemesini istedi.
Ve Bahçeli MHP’li üyelere komisyondan çekilme emri verdi. Böylece DSP-6/ANAP4=10 oya karşı, DYP-4/FP-3=7 oy ile önerge reddedildi. Paket bu şekilde TBMM Genel Kuruluna indi. Bahçeli burada kamuoyunu yanıltmak için Uyum Paketine red oyu verdi ama diğer partilerin oyu ile uyum paketi çıktı. Şimdi soralım Bahçeli’nin neden MHP milletvekillerini komisyondan çektiğini?
Çünkü DYP ve FP Uyum Paketinin birinci maddesine karşı çıkıyorlardı ancak diğer maddeleri kabul ediyorlardı. Uyum Paketinde değişiklik olmadan TBMM Genel Kuruluna gelir ise DSP ve ANAP ile birlikte DYP ve FP’de “evet” oyu verecekler, MHP ise “hayır” oyu verecek böylece güya siyaseten pirim yapmış olacaktı. “Önce ülkem, sonra partim, sonra ben” ilkesi ile siyaset yaptığını söyleyen Bahçeli’nin bu Türkiye’nin güvenliğini ihlal eden tutumuna Türk halkı kanmamıştır. PKK konusunda Bahçeli ilkesiz siyasetini sürdürmekte ısrar etmektedir. MHP kongresinden sonra açıklama yapan Öcalan’ın avukatı Öcalan adına Bahçeli’ye teşekkür etmiştir. Bu politikanın anlamı nedir? Öcalan’ın F tipi cezaevine nakledilmesinin mahsurları ortada iken neden Bahçeli bu konuda ısrar etmektedir? Öcalan, İmralı adasına hapsedildikten sonra avukatları ile yaptığı 13 Mayıs 1999 tarihli görüşmede “En büyük tehlike irticadır. İrticacı kesim bizim için çok büyük tehlikedir. MHP kesinlikle onlar kadar tehlikeli değildir. Hatta MHP, içindeki şahinleri tasfiye ediyor. İdamı da onaylamayacak MHP. Hep birlikte göreceğiz, iddia ediyorum” demektedir.
“Öcalan’ı asacağım” diyerek 1999’da iktidara gelen Bahçeli, şimdi inatla Öcalan’ın İmralı’dan çıkma arzusunu yerine getirerek “Öcalan’ı F tipi cezaevine nakledeceğim” demektedir. Bu adımı ne takip edecektir? Öcalan için çıkarılacak bir affa MHP’nin onay vermesi mi? Türk halkı “Öcalan’ın ayrıcalıklı olarak İmralı’da kalmasına karşıyız” şeklinde uydurma laflara inanmayacaktır. Yüreğiniz var ise “Öcalan’ı İmralı’dan asmak için çıkaracağız” deyin de Türk milletinin yüreğine su serpin.
Vashington’a Gitmeden İktidara Gelmek
8. Kurultay’ın ortaya koymadığı bir husus da MHP’nin ABD ve Büyük Ortadoğu Projesi ile ilgili politikasıdır. ABD ile ilintili tek cümle “Vashington’a gitmeden de Ankara’da iktidar olunacaktır” cümlesidir. Doğru, bazıları için Vashington’a gitmeye gerek yoktur. Amerikan Büyükelçisi Ankara’da Genel Merkezi ziyaret edip “Daha uzun yıllar sizinle çalışacağız Sayın Genel Başkan” diyerek ABD’nin MHP’nin başında D. Bahçeli’yi görmek istediğini ortaya koymuştur.
Ben ABD ile NATO çerçevesinde bir ortaklığın mevcut koşullar göz önüne alındığında yeterli olduğunun altını çiziyorum. Bahçeli’nin ABD politikası nedir? 2002 seçim bildirgesinde Bahçeli ABD ile “stratejik ortaklığı savunmuştur.” Hâlâ savunmakta mıdır? Hayır savunmuyor ise nasıl ve neden bu görüşünü değiştirmiştir? MHP 2002 seçim bildirgesinde Büyük Ortadoğu Projesini “Büyük Avrasya Projesi” adı altında Türk milletine sunmuştu. Bahçeli hâlâ Büyük Ortadoğu veya Avrasya Projesini destekliyor mu?
Sonuç
Türkiye ağır bir tecrübeden geçiyor. Türk milletinin karşı duruşuna rağmen Türkiye altımızdan bir halı gibi çekilmeye çalışılıyor. Ayni şekilde MHP de ağır bir deneyimden geçiyor. MHP, kuruluş esaslarından ve ana felsefesinden her geçen gün biraz daha uzaklaşıyor. Ancak MHP herhangi bir parti değil. Herhangi bir parti olsa, “bu yönetim partinin kuruluş çizgisinden ayrıldı” diyerek partiden ayrılırsınız. MHP’ye bugünkü yönetim ne kadar sapma içinde olur ise olsun sahip olduğu tarihsel ülkü, bu ülküyü gerçekleştirmek için verdiği tarihi ve şanlı mücadele göz önünde tutularak saygı ile davranılmalı. Tarihsel olarak bir ülküyü temsil eden, bu ülkü için binlerce şehit ve gazi veren bir hareketten bahsediyoruz. Ben bugüne kadar olduğu gibi bugünden sonra da bu bilinç ile mücadele edeceğim. Beni ihraç etmeye çalışanlara karşı demokratik anlayış ve hukuki zemin çerçevesinde direneceğim. İhraç kararının iptal edilmesi için Yüksek Disiplin Kuruluna itiraz ettim.Bu itirazımı kabul etmeyip beni ihraç etmekte ısrar ederler ise mahkemeye gideceğim. Mahkeme ihraç edilmemi onaylasa da MHP’li olmaya devam edeceğim.
Kişisel saldırılara kişisel saldırılar ile cevap vermeyeceğim. Fikri zeminde bir mücadele sürdüreceğim. İdeolojik mücadelemi sürdüreceğim. MHP’nin tekrar Atatürk-Türkeş çizgisine oturtulması, Türk Birlikçi çizgiye dönmesi, AB karşıtı olması, IMF-Dünya Bankası politikalarını reddetmesi, radikal sosyal, kültürel ve ekonomik politikalar ile devletin ve milletin yeniden örgütlenmesi çizgisini savunacağım. Terör ve terörün başı karşısında ezilen değil, ezen politikaların uygulanmasını savunacağım. Özetle ideolojik mücadelemi sürdüreceğim.
Ancak kongre süreci artık sona ermiştir. Türkiye seçim sürecine girmiştir. MHP de seçimlerde mücadele edecektir. Bundan sonra yapılacak parti içi mücadele MHP’ye zarar verecektir. Bütün siyasi mücadelemi seçimlere kadar durdurdum. MHP’den ihraç edilsem de edilmesem de partinin güçlenmesi için çalışacağım.
Önümüzdeki dönemde çalışmalarımın merkezinde fikir ve proje üretim odağı olarak “21 Yüzyıl Türkiye Enstitüsü” yer alacak. 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü, Türkiye ve Türk Dünyası için projeler üreten, toplantılar düzenleyen, raporlar hazırlayan, kitaplar yayınlayan, milli ve uluslar arası konuları araştıran ve toplumla paylaşan bir düşünce ve strateji kurumu olarak Türklüğe hizmet etme çabası içinde olacaktır.
“Bizim Kızılelmamız Bilim, Birlik, Barıştır, Nefret, haset son bulsun, Hareket sevgiyle dolsun, Sarsılmaz imanıyla Tanrı Türkü Korusun.”
 |
|
|
|
 |
|
|
Toplam yorum |
0 |
|
Onay bekleyen |
0 |
|
|
 |

Yorumunuz editörlerimiz
tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır. |
|
|
|
 |
Bu haber henüz yorumlanmamış...
|
 |
|
 |
Bu kategorideki diğer haberler |

|
|
|
|
|
|
 |
|
|
ÇOK OKUNANLAR |
 |
 |
-
|
 |
 |
|
Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro, ABD'nin Venezuela yakınlarındaki Karayip Denizi'ne 3 savaş ... |
 |
|
 |
 |
|
Üst üste 6 yıldır zarar açıklayan ve 3 milyar TL’yi aşan borç yüküyle gündemde olan Posta ve Telgraf ... |
 |
|
 |
 |
|
Meteoroloji Genel Müdürlüğü, yeni harita yayımladı. Yapılan açıklamaya göre pazar gününden itibaren ... |
 |
|
 |
 |
|
Galatasaray Barış Alper Yılmaz'ın olası transferi hakkında çok sert bir açıklama yaptı. Açıklamada, ... |
 |
-
|
 |
 |
|
UEFA Konferans Ligi play-off turu ilk maçında Beşiktaş deplasmanda Lausanne Sport'la 1-1 berabere kaldı. |
 |
|
 |
 |
|
ABD, ülkeye girişte verilen vizelerle ilgili yeni bir karar aldı. Buna göre vizeler yeniden incelenecek ... |
 |
|
 |
 |
|
CHP Karabük Milletvekili Cevdet Akay’ın gündeme getirdiği iddiaya göre, bankanın üst düzey yöneticilerinin ... |
 |
-
|
 |
 |
|
İcra İflas Kanunu’nun yeniden yazılması süreci devam ederken, mahkemelerde bulunan icra dosyalarındaki ... |
 |
-
|
|
|
 |
|
 |
 |
YAZARLAR |
 |
|
 |
|
 |
|
 |
|
 |
 |
 |
ÇOK YORUMLANANLAR |
 |
 |
-
|
 |
 |
|
Meteoroloji Genel Müdürlüğü, yeni harita yayımladı. Yapılan açıklamaya göre pazar gününden itibaren ... |
 |
|
 |
 |
|
UEFA Konferans Ligi play-off turu ilk maçında Beşiktaş deplasmanda Lausanne Sport'la 1-1 berabere kaldı. |
 |
|
 |
 |
|
Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro, ABD'nin Venezuela yakınlarındaki Karayip Denizi'ne 3 savaş ... |
 |
|
 |
 |
|
Galatasaray Barış Alper Yılmaz'ın olası transferi hakkında çok sert bir açıklama yaptı. Açıklamada, ... |
 |
-
|
 |
 |
|
İcra İflas Kanunu’nun yeniden yazılması süreci devam ederken, mahkemelerde bulunan icra dosyalarındaki ... |
 |
|
 |
 |
|
ABD, ülkeye girişte verilen vizelerle ilgili yeni bir karar aldı. Buna göre vizeler yeniden incelenecek ... |
 |
|
 |
 |
|
Üst üste 6 yıldır zarar açıklayan ve 3 milyar TL’yi aşan borç yüküyle gündemde olan Posta ve Telgraf ... |
 |
-
|
 |
 |
|
CHP Karabük Milletvekili Cevdet Akay’ın gündeme getirdiği iddiaya göre, bankanın üst düzey yöneticilerinin ... |
 |
-
|
|
|
 |
|
 |
 |
ANKET |
|
 |
 |
|
|