AKP iktidarının tehlikeli boyutlara varan mülk satışlarını görmezden gelmesi yabancıları iyice cesaretlendirdi. İzmir’in Urla İlçesi’nde stratejik önemi haiz iki adanın 1896 tarihli Osmanlı tapu kayıtlarını ellerine geçiren iki İngiliz dava açıp hak talebinde bulundu.
Amaçlarını gizliyorlar
Tapu Kayıtlarını kullanan Gwynneth Edwards ve Olivia Joyce Edwards’ın Uzunada ve Hekimada’da toplam 6 bin 983 dönüm arazinin kendilerine devredilmesi için açtıkları dava sürüyor. İngilizler arazileri hangi amaçla kullanacaklarını ise açıklamıyor.
Önce İstanbul Boğazı
İngilizlerin 1912-13 yılları arasında Boğaz’ın girişini ele geçirme planlarına Sadrazam Mahmut Şevket Paşa engel olmuştu. YenİçaĞ, Boğaz üzerindeki emellerinden vazgeçmeyen İngilizlerin 93 yıl sonra Riva kıyılarında
1 milyon metrekarelik bir alanı lüks villa yapma bahanesiyle ele geçirdiğini 4 Eylül’deki haberiyle duyurmuştu.
İngiliz yine oyun peşinde
İki İngiliz’in 1896 yılına ait Osmanlı tapularıyla İzmir’in Urla ilçesindeki Uzunada ve Hekimada’yı istediği ortaya çıktı. Mahkemeye başvuran İngilizler Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü’nden de red cevabı aldılar
AKP Hükümeti’nin tehlikeli boyutlara varan mülk satışlarını görmezden gelmesi yabancıları iyice cesaretlendirdi. İzmir’in Urla İlçesi’ndeki stratejik öneme haiz iki adada, İngilizlerin hak talep ettikleri ortaya çıktı. 1896 tarihli Osmanlı Tapu Kayıtlarını argüman olarak kullanan Gwynneth Edwards ve Olivia Joyce Edwards adlı iki İngiliz’in, 2002 yılında, Uzunada ve Hekimada’nın önemli bir kısmı olan toplam 6 bin 983 dönüm arazinin tekrar kendilerine devredilmesi için girişim başlattıkları ve hukuki sürecin hala devam ettiği öğrenildi.
Hazineye devredildi
Olayın gelişimi şöyle: İngiltere’nin İzmir Konsolosluğu 2002’nin sonlarına doğru konuyu Türk makamlarına iletiyor. Ardından Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü’ne başvuran iki İngiliz, adaların kendilerine ait olduğunu iddia ederek, bu iki adayı istiyor. Başvurunun ardından 31 Mart 2004 tarihinde Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü konuyu ele alıyor. Tapuların miktarı 6 bin 983 dönüm. Yapılan idari incelemeler sonunda, bu tapu kapsamında olan yerin 1977 yılında yapılan 766 sayılı Tapulama Kanunu gereğince, bu yerlerin bir kısmının ormanda, bir kısmının tescil harici, bir kısmının da hazineye kaldığı belirtilerek yanıt veriliyor. Yanıtta zaman aşımı hatırlatılıyor ve bu tapu kayıtlarının zemine aykırı olmaması gerekçeleriyle, başvuru esastan reddediliyor.
Kader günü yarın
Ayrıca 292 bin 500 metrekarelik kısmının Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na ait olduğu vurgulanıyor. Bunun üzerine 2 İngiliz, 3 Türk avukatla birlikte Urla Asliye Hukuk Mahkemesi’ne dava açıyor. 2003/69 Esas numaralı dava devam ederken, araya veraset davası giriyor. Olivia Joyce Edwards davaya sonradan müdahil olduğu için veraset davası onun başvurusu üzerine açılıyor. Üç yıldır süren ve en son 4 Temmuz 2006’da görülen dava, veraset ilamının iptali davasının sonucunun beklenmesi nedeniyle ertelendi. Esas davanın görülebilmesi için veraset davasının sonuçlanması bekleniyor. Bir sonraki dava ise 26 Eylül’de (yarın) Urla Sulh Hukuk Mahkemesi’nde görülecek. İki davanın kaderinin ne olacağı veraset iptali davasının sonuçlanmasına bağlı. Çünkü Türkiye’nin açtığı veraset ilamı iptali davası lehte sonuçlanırsa dava kapanacak ve adalar Türkiye’de kalacak. Kabul edilmezse esas davanın esasına başlanacak. Şimdi gözler önümüzdeki hafta gerçekleşecek duruşmada.
Boğazı da işgal etmişlerdi
İngilizler’in Türkiye toprakları üzerindeki emellerine daha önce de dikkat çekmeye çalışmıştık. Son olarak 1913 yılında Harbiye Nazırı Mahmut Şevket Paşa’dan İstanbul boğazında arazi isteyipte alamayan İngilizler’in Riva’dan tam 1 milyon metrekare toprak aldığını duyurmuştuk. Yeniçağ’ın 4 Eylül 2006 tarihli hüshasında haberi şöyle sunmuştuk: Vatan topraklarının paralı işgali tam gaz devam ediyor. Yabancılar, GAP Bölgesi, Akdeniz, Ege, ve Karadeniz sahil şeridi, Konya Ovası, ve yeraltı zenginliklerinin bulunduğu toprakları satın aldıktan sonra gözlerini statejik ve tarihi öneme sahip olan noktalara diktiler. İstanbul Boğazı’nın kontrolünü sağlamak isteyen Osmanlı’dan Bizans’a kadar bir çok imparatorluğu ele geçirmeye çalıştıkları Riva toprakları da İngi-lizlere satıldı.
Villa yapacakmış
İngiliz Ottoman Finance Company’nin 2 Ağustos’ta kurduğu Osmanlı Yapı adlı şirketi, 120 milyon dolar ödeyerek, Riva’nın sahibi olan Celaloğlu ailesinden 1 milyon metrekare genişliğinde, 88 parselden oluşan bir arsa satın aldı.
Bodrum’da da aldılar
Arsayı “1500 konutluk bir villa kent inşa edeceğim” bahanesiyle satın alan şirket, projeye 2007’de başlayacağını açıkladı. Değişik proje konseptleri üzerinde çalışan İngiliz fonu, ortanın üstü ve üst gelir grubuna yönelik konutlar üretmeyi planlıyormuş. Türkiye’de toplam tutarı 1 milyar doları aşan yatırımlar yapmayı planlayan Ottoman Finance Company, daha önce Bodrum’da 160 bin metrekarelik bir arsa satın almıştı. Grup, Alta Moda’nın sahibi Ali Karata’dan alınan arsa için 33 milyon dolar ödemişti. Ottoman Finance Company’nin Türkiye’nin çeşitli yerlerinde geniş araziler satın almak için görüşmelerini sürdürdüğü bildirildi.
Son büyük parsel de satıldı
16 bin dönümlük Beylik Mandra Çiftliği’nin Sahibi olan Celaloğlu ailesi, kısa bir süre öncesine kadar Riva’nın tek sahibi idi. İmar çalışması sırasında 5 milyon 500 bin metre-karelik bir araziyi yol ve yeşil alan olarak terk eden ve kalan araziyi de parselleyerek satan ailenin elinde son satıştan sonra 350 bin dönüm arazi kaldı. Şu anda Riva’daki arazilerin
6 milyon metrekaresi Alarko Grubu’na, 1 milyon 175 bin metrekaresi Galatasaray’a ait. Ayrıca bölgede Orhan Yavuz ve Uzunhasan ailesi 500 biner metrekare, Yapı Kredi Koray Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı’nın 450 bin metrekare, Sabancıların ise 100 bin metrekare arazisi bulunuyor.
Vatan toprakları Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'na aykırı biçimde satıldı. Ege'de Yunanlılar, GAP bölgesinde İsrailliler yoğunlaştı. Ayrıca köy, maden, vakıflar ve yabancı yatırımlarla ilgili yasalarda değişikliklere gidilerek ülke topraklarının 100 bin kilometrekarelik bölümünde, başta Amerikan ve Kanada kökenli olmak üzere 20'ye yakın çokuluslu şirkete maden arama ayrıcalığı sağlandı.
Yasal değişiklikler sözde, ''AB uyum yasaları'' çerçevesinde gerçekleştirildi. 1 Mayıs'ta AB'ye yeni katılan Macaristan, Polonya, Çek Cumhuriyeti, Slovakya, Litvanya ve Estonya'nın, AB'ye girmeden önce, yabancılara toprak satışını yasaklamaları dikkate alınmadı.
AKP'nin dikkate almadığı asıl bir unsur da geçmişteki Anayasa Mahkemesi kararları oldu. Özal iktidarının çıkardığı benzer bir yasayı inceleyen Anayasa Mahkemesi 09.10.1986 tarihli iptal kararının gerekçesinde şu görüşleri dile getirmişti: ''Ülkede yabancının arazi ve emlak edinmesi salt bir mülkiyet sorunu gibi değerlendirilemez. Toprak, devletin vazgeçilmesi olanaksız temel unsuru, egemenlik ve bağımsızlığın simgesidir. Yabancıya satılmış toprakların yasal yollardan yerine göre geri alınabilmesi olanağının varlığına güvenilmez. Yabancının her an kendi devletinin himayesinde olduğu dikkate alındığında, böyle bir yola başvurmanın devletlerarası çetin sorunları davet etmesi kaçınılmazdır...''
AKP genel çerçevede yabancılara söz konusu bu ayrıcalıkları tanıyıp, CHP milletvekili Erdal Karademir 'in konuya ilişkin soru önergesini geçiştirirken, Türkiye şimdi, özel ve tek örneklerde ortaya çıkan ilginç gelişmelerle karşı karşıya. Bu kez konu, İzmir Körfezi'nin içindeki küçük adalardan, 1957'de Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'na tahsis edilen Uzunada... Uzunada, İzmir'in dibinde, stratejik önemde. Deniz Kuvvetleri'nin çeşitli birimleri konuşlanıyor. Adanın bir bölümündeki arazilerde hak sahibi olduğunu iddia eden İngiliz asıllı Anthoney Edards' ın mirasçılarından Gwynneth Giraud ortaya çıkıyor. Atalarının, 1896 tarihinde (yüz yılı aşkın bir süreden önce) söz konusu arazileri, Elino Binti Yorgaki adlı Rum'dan satın aldığını savunarak hak sahibi olduğunu öne sürüyor. İngiltere'nin İzmir Konsolosluğu da devreye giriyor. Çeşitli kurumlarda yazışmalar sürüyor.
Kurtuluş Savaşı unutuluyor
En başta ülkenin kazandığı Kurtuluş Savaşı unutuluyor. Tapu ve kadastroyla ilgili yasalar bir kenara bırakılıyor, zamanaşımı dikkate alınmıyor, daha ilk ağızda ''Böyle saçma, yersiz bir istek olur mu'' diyecek kurumlar, başvuruyu kabullenip konuyu araştırmaya başlıyor.
Başta Milli Savunma Bakanlığı 06.11.2003 tarih ve 6121-(3509- 07) sayılı yazısıyla Bayındırlık ve İskân Bakanlığı'na durumu soruyor. İlgili soruda ne hikmetse, NATO'nun 4995-15153 sayılı bir yazısı da var. Bakanlığın yazısından yaklaşık bir ay sonra, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü konuyu, kendine bağlı İzmir Bölge Müdürlüğü'ne inceletiyor.
Bakanlıkların, genel müdürlüklerin Cumhuriyetin varlığını esas alıp, söz konusu hak iddiasına vermedikleri yanıtı, İzmir Bölge Müdürlüğü hazırlıyor. Bölge müdürlüğü diyor ki: ''Araştırılması istenen konu detaylı olarak incelenmiştir... Yürürlükteki mevzuat gereği Uzunada askeri amaçlarla, T.C Devleti'nin hüküm ve tasarrufu altındadır... Eski tapu kayıtları, gerek hudutları gerekse hisse oranları ve gitti kayıtlarıyla ve yüz ölçümleriyle çelişkilidir... İddia konusu eski kayıtlar, hukuki dayanağını ve özelliğini kaybetmişlerdir... Osmanlı Hanedan mülklerinin T.C. Maliye Hazinesi'ne devri nedeniyle kayıt kapsamı ifade edilen alanlar da zaten T.C. Devleti'nin mülkü konumundadır."
Atılgan'a incelettirildi
Yanıtın belki de en önemli bölümünü son madde içeriyor:
''... Sonuç olarak, İzmir ve Ege Bölgesi'nin batı kısmında yer alan ve bugün T.C. kanunları ile hukuki ve fiili olarak kadastro sonucu özel ve tüzel kişilerin adlarına mülkiyet belirlenmiş alanlarda da bu kabil taleplerin zaman zaman gündeme getirildiği görülmektedir. Kardak Adası krizinin de benzer bir şekilde yaratıldığı düşünülürse, Kuzey Kıbrıs'ta Bayan Loizidou 'nun davasının emsal yaratma olasılığı karşısında, hele hele Deniz Kuvvetleri'nin önemli bir üssü olan ada üzerinde yoğunlaştırılan talebin münferit ve sıradan bir olay gibi algılanmaması....''
Bu inceleme, anlayanlara son noktayı koyuyor. Ama olmuyor. Bayındırlık ve İskân Bakanlığı Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü, konuyu bir de Maliye Bakanlığı Milli Emlak Kontrolörü Yusuf Atılgan 'a incelettiriyor...
Özkaya: Hak iddia edilemez
Bugün için sonuç, bilinmiyor. Bütün bu olan bitenle ilgili Eski Tapu Kadastro Genel Müdür Yardımcısı Orhan Özkaya' nın şu sözleri ise farklı hesapları gözler önüne seriyor: ''Bu ülkenin toprakları büyük bir kurtuluş savaşıyla kazanıldı. Bu topraklarda hiçbir kişi ve gücün mülkiyet iddiasında bulunması, mümkün değildir. Ancak Mısır gibi karşılıklı anlaşma yaptığımız ülkelerdeki araziler üzerinde çalışmalar yapılabilir. Uzunada örneğinde görüldüğü gibi, herhangi bir hak iddia edilemez. Kadastro ve ülke yasaları, bu gibi durumlarda mülkiyetin Hazine'ye ve devletin hüküm ve tasarrufu altına geçtiğinin amiridir. Hal böyleyken bu olayda bu kadar derinliğe inilmesi, arkasının araştırılması, gündeme getirilmesi düşündürücüdür. Loizidou davası ortadadır. Bir pilot uygulaması mı yapılmak isteniyor? Bunun dışında benzer taleplerin gündeme gelmesi söz konusudur...''
Ne dersiniz, yabancılara toprak satışının yasallaşmasının ardından eşzamanlı, emsal örneklerin gündeme getirilmesine?