CAN ATAKLI
Sevgili okurlar; iyi ki Amerika’da Birleşmiş Milletler toplantısı ile hemen arkasından gelen G-20 zirvesi yapıldı da, dünyada sadece bizim yaşamadığımızı, başka ülkelerin de büyük sorunlarla boğuştuğunu fark etme şansı bulduk. Geçen hafta gözler New York’ta olmasa yine kendi yarattığımız sorunları konuşacaktık yalnızca.
Amerika çizgisi
New York ve Philadelphia’da yapılan toplantılarda Türkiye’nin bölge için çok önemli olduğu vurgulandı vurgulanmasına ama, bu arada Türkiye’nin de Avrupa hattından çıkıp Amerika çizgisine iyice yaklaştığı belirgin hale geldi. Özellikle yaşadığımız bölgesel sorun nedeniyle neredeyse Avrupa Birliği’nin adı bile anılmaz oldu.
Açılımın hazmettirilmesi
ABD kaynaklı olduğundan artık neredeyse kimsenin şüphesinin kalmadığı Kürt açılımı konusu Erdoğan’ın Amerika gezisi ve Münevver cinayetine rağmen yine de en çok konuşulan konuydu. Medyada yoğun tartışmaların yapıldığı geçen hafta artık iyice ortaya çıktı ki; açılım giderek Cumhuriyet, Atatürk ve devrimleriyle hesaplaşmaya dönüyor.
Barbar Türkler
İktidar partisinin yarattığı “atış serbest” ortamı içinde sözde “barış” isteyen “anaların gözyaşları dinsin” diyenler ortak söylemine bir bakın bakalım. Kürt açılımı adı altında neredeyse tüm televizyonlarda Türklük karalanıyor, Türkler barbar gibi gösteriliyor. Tarih bilgisi ve ulusal değerleri kuvvetli olmayan pek çok kişi kendinden nefret eder hale getirildi adeta.
Cumhuriyet’ten başlanıyor
Buldukları her fırsatta sadece Türkiye aleyhine konuşmayı adet haline getirenler sanki daha önce Kürtlerle ilgili hiçbir sorun yokmuş gibi her şeyi Cumhuriyet’in ilanına bağlayarak “Kürtlerin korkunç bir baskı ve yıldırma politikası altında yaşadıklarını” ileri sürüyorlar. Öyle ki bilmeyenler Kürt halkının sadece küçük bir bölgede yaşadığını, hiçbir yere gidemediğini ve vatandaşlık haklarını bile kullanamadığını sanabilir.
“Atatürk kandırdı”
Hatta öyle ki, profesör unvanını taşıyan önemli bir isim Atatürk’ün Kürtleri özerklik vermek vaadiyle kandırdığını söyleyecek kadar ileri gidebildi. Ne gariptir ki bir bilim adamı, bilim adamı olma niteliklerinin aksine, sözlerinin tamamen yorum olduğunu, bununla ilgili elinde somut bir kanıt bulunmadığını belirtmeye de cesaret edebiliyor.
Korkular ülkesi
Son zamanlarda medya aracılığı ile yapılan propagandalarda Kürt halkının eşitlikten, özgürlükten, haklardan, kendi dili ve kültüründen yoksun bırakıldığı ileri sürülerek bütün bunlar “Laik, demokratik Türkiye Cumhuriyeti’nin baskıcı, faşist ve asimilasyoncu politikalarına” bağlanıyor. Kürtler rahat rahat yaşarken Cumhuriyet ilan edilmiş ve Kürtler düşman kabul edilmiş sanki.
Sert bölücülük
Bu tavır ve “beyin yıkar gibi yapılan bu propagandalar” ardından bu kez “Ülke ikiye bölündü, asıl bölücülüğü Türkler yapıyor” yaygarası koparanlar bunca terör ve verilen kayıplara rağmen bugüne kadar aralarında hiçbir düşmanlık duygusu taşımayan halkları aslında birbirine düşman ettiklerinin farkındalar mı acaba, çok merak ediyorum. Kim bilir, belki de asıl amaç iki halkı gerçekten düşman edip çatıştırmaktır.
Kısa bir tekrar
Bu hafta bir kere daha belirtmek istiyorum. Güneydoğu’da ciddi bir sorunumuz var. Bu sorunun bitmesi, terörün tamamen kurutulması hepimizin dileği ve amacıdır. Ancak ortaya hiçbir şey koymadan, sırf popülizm uğruna “açılım yapıyoruz” demek sorunu çözmez daha da derinleştirir.
Arar gibi yapmak
İktidar ve yandaşları bu popülist politikalarla güya herkesi elini taşın altına sokmaya çağırıyorlar. Oysa gördüğüm ve ısrarla yazmaya çalıştığım gibi asıl amaç soruna çare bulmak değil, dış kaynaklı bu açılım projesine herkesi körü körüne ortak etmek ve ortaya çıkacak sonucun maliyetini herkese yüklemektir.
Bu nasıl açılım?
Sevgili okurlar; olayın bir de başka boyutu var. Dikkat ediyor musunuz, son günlerde Güneydoğu illerinde birbiri ardına olaylar yaşanıyor. Hakkari’de, Diyarbakır’da, Şırnak’ta, Batman’da, Eruh’ta hemen her gün sokağa dökülmeye itilen vatandaşlarla güvenlik kuvvetleri arasında çatışmalar çıkıyor.
Devlet orada yok gibi
Televizyonlarda görüntüleri hep birlikte izliyoruz. Ellerinde Apo resimleri olan gruplar 1984’te yapılan ilk terör saldırısını temsili olarak canlandırıyor, kürsüden bizzat tetik çekenler anılarını anlatıyor, kalabalıklar Türkiye aleyhine bağırıyor, ama kimse sesini bile çıkarmıyor. Sanki devlet ortadan kalkmış gibi.
Askere, DTP koruması
Hakkari’de Suriye kökenli iki PKK teröristinin cenazesini bahane edenler sokaklara dökülüyor. Kalabalıkların askeri birliklere ve lojmanlara saldırmasını DTP’liler önlüyor. Aynı şekilde emniyet binasının önü de DTP korumasına alınıyor. Güçlü bir devlette kim olursa olsun bunu yapmaya cesaret edecek bir kişi çıkar mı?
Beklentiler yükseliyor
Elbette Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları etnik kökenleri ne olursa olsun eşittir. Hak ve özgürlüklerini diledikleri gibi kullanırlar. Ancak Kürt açılımı adı altında ortaya hiçbir şey konmazken; psikolojik ortamda beklentiler çok yukarı çekiliyor. Bu da hangi tavizi verirseniz verin kimseyi tatmin edemeyeceğinz anlamına gelir.
Ne istiyorlarsa verin
İş o hale geldi ki ekranlara çıkanlar “Bunun çözümü için tek yol var. Soracaksınız Kürtlere, ne istiyorlarsa vereceksiniz” diyecek kadar kendilerinden geçebiliyor. Vatandaşlık bilinci, devlet kavramı, tarih ve siyasal devrimlerden habersiz bu kişiler sonuçta hak arama adı altında aslında “ırkçılık” bataklığına düşmüş oldukları da görmüyorlar.
Talepler bitmez ki
İktidarın “içi boş” bir açılım yapmaya kalkması sorunu yıllardır terörle çözmeye çalışan bir kesim Kürtlerin sonsuz isteklerine yol açacaktır ki açıyor da zaten. Israrla sorulan bir soru var: “Ne isteniyor?” Bu soruya bugüne kadar kendilerini Kürt sözcüsü kabul edenler dahil doyurucu cevap veren hiç kimse çıkmadı.
Söylenmeyen talepler
Oysa Kürt konusunu siyasi olarak kullanan ve “ırkçı” bir tavırla Türkiye’ye cephe alanların en önemli talebi toprak. Bunu şu anda dile getirmeyi uygun bulmuyorlar. Bu nedenle dolaylı yollardan ve kendilerine destek veren kimi maskeli libarellerin ağzından “asıl muhatap İmralı’daki kişidir” mesajını yayıyorlar. Amaç başka çare kalmadığını göstermek ve Türkiye’yi açmaza sokmak.
Etnik kimlik sorgulaması
Bugün geldiğimiz noktada artık cin şişeden çıktığı için bir geri dönüş ya da normalleşme mümkün değil. Ülkenin başbakanı seçildiği günden beri Türkiye’nin etnik kimliklerini saymaktan adeta keyif alıyor. Türk kavramını da tıpkı diğerleri gibi “etnik bir kesim” olarak sergiliyor. Bunun sonucunda da Kürt kesimi Türkiye’yi bir terör örgütüyle masaya oturtmak densizliğini yapma cesaretini kendinde buluyor.