RUHAT MENGİ
Cindoruk tam üstüne basmış!
ABD’nin büyük TV kuruluşlarından NBC televizyonu “İran tarafından ‘sınırı izinsiz geçmek’ suçuyla alıkonulan 3 ABD’li gençle ilgili” haberi verirken Türkiye’de sınırın geçildiği bölgeyi haritada Kürdistan olarak göstermiş.
Alıştırma mı yapıyorlar, hata mıdır bilinmez ama (daha önce de yaptılar çünkü) Amerika’daki Türkler ve NewYork merkezli Türk radyosu büyük tepki göstermiş.
Belki de şu sıralarda Türkiye’de de alıştırma yapıldığı içindir, Amerika güdümlü projelerle, PKK ve Öcalan’ın, uzantıları olan siyasetçilerin söylemleriyle biz de az duymuyoruz bunu... Artık açık açık dile getirilmekte...
DTP kapatılınca BDP’li olan milletvekilleri dillerinden PKK’yı, Öcalan’ı, ayrı bir devlet talebini düşürmüyorlar. Şimdilik “demokratik haklar, kültürel haklar” bir yana bırakıldı “özgürlük rüyası”, “özgürlük mücadelesi”, “özgür yurttaş olma” gibi sloganlara geçildi ama onların açılıma da partilerine de referans gösterdikleri teröristbaşı Öcalan yol haritasında açıkça anlatmıştı zaten biliyorsunuz.
DP Genel Başkanı Hüsamettin Cindoruk “Meclis’te kalma kararını şu önderin talimatıyla aldık diyen, kendilerinin karar alma ehliyeti olmadığını ifade eden siyasi parti, grup olur mu” demiş. Yerden göğe kadar haklı olmadığını (Ahmet Türk ve arkadaşları dahil) kim söyleyebilir? PKK’nın ve Öcalan’ın siyasi uzantısı gibi çalışan bir grup ısrarla ayrılıkçı tutumu, teröre arka çıkmayı sürdürüyor, bir yandan da “Kürtleri biz temsil ediyoruz” diyor. Kürtlerin hepsi ayrılıkçı mı? Hepsi PKK’nın emrine mi girmiş?
Gerçi “DTP’ye oy çıkmayan mahallelerde PKK tarafından terör estirildiği” anlatılıyor ama bu baskıya, tehlikeye rağmen “Benim devletle sorunum yok” diyen büyük bir çoğunluk yaşıyor Güneydoğu’da...
Cindoruk, yılların siyaset deneyimiyle benzer bir baskıya da dikkat çekmiş;
“Bazı bölgelerimizde bazı belediyeler siyasi otorite kurmuşlardır. Vatandaşlar devlete itaat yerine belediyelere itaat etmektedirler. O belediyelerin de arkasında terör örgütü vardır” diyor. DTP’li belediye başkanlarına “PKK’nın karar verdiği” yazılmıştı biliyorsunuz. Bu belediyelere “özerklik, tam yetki” verilmesi, “bölgesel yönetim” zaten en başta gelen istek, onu da biliyorsunuz.
Terör eşliğinde devlete yapılan dayatmaların devam edeceğini de gayet iyi biliyorsunuz. Peki bunları bilirken artık NBC televizyonunun yaptığına kızsak ne fark eder, kızmasak ne fark eder, değil mi efendim?
***
Seni OHAL’ci, sus bakayım!
Moda üstüne modalar çıkıyor malûm; örneğin her olayın arkasına Ergenekon’u -uysa da, uymasa da- koymak moda... Halkını, okuyucusunu, izleyicisini, icabında öğrencisini aptal yerine koymak ve her türlü abukluğu yutturmaya çalışmak moda... Son moda ise ülkedeki had safhaya çıkmış baskıları veya terör olaylarını yazan gazetecilere “OHAL istiyor, olağanüstü hal ilân edilsin diye alt yapı hazırlıyor” benzeri abuk ötesi bir yakıştırma yapmak.
Kendileri hangi olay varsa yargıdan, güvenlik güçlerinden önce, daha ne olduğu anlaşılmadan, siyasetçisiyle, gazetecisiyle, akademisyeniyle hükmü verip ekranlardan, manşetlerden kurumlara, insanlara suç yapıştıracaklar, mahkûm edecekler ama başkaları gerçekleri anlatamayacak. “Kaos” diyemeyecek, “kargaşa, anarşi var” diyemeyecek.
Kendileri; haklarını aramak için parkta eylem yaparken üzerine durup dururken, gaz ve tazyikli su sıkılan Tekel işçilerine yapılanı bile haklı bulacak ve işçileri suçlu çıkaracak (ya da hiç görmezden gelecek) ama başkaları “Bu ne adaletsizliktir, nasıl demokrasidir” diyemeyecek.
Ben onu bunu bilmem, bana göre gazeteciliğin tek tanımı vardır; “gerçekleri saptırmadan, dürüstçe halkın haber alma hakkını sağlamak”... Etikete filân bakmam, görevimi yaparım.
En azından yastığa başımı koyduğumda kendimden utanmam... OHAL senaryocularına da önereceğim ama onlarda bu duygunun kaldığını hiç sanmıyorum artık!