GÜNGÖR MENGİ
Kötü bir demokrasi yerine iyi bir diktatörü tercih yanlışına düşen toplumlar çok olmuştur.
Ama pişmanlıklarını fark ettikten sonra pek azı dönüş yolunu açık bulmuştur.
Hemen hepsi ağır bedeller ödemiştir.
Anayasa’nın birkaç maddesini değiştirmek bir ülkenin dikta yönetimine sürüklenmesine sebep olabilir mi?
İnşallah böyle bir tecrübeyi yaşamak mecburiyetinde kalmayız!
İktidar sözcüleri “Sadece eleştiriyorlar, öneri getirmiyorlar” diye yakınıyorlar.
Bu yakınmalar samimi değildir.
Amaçları bağımsızlığı yok edilmiş bir yargının doğuracağı vahim sonuçları kavrama kabiliyetine sahip olmayan yığınların aklını çelmektir.
O yığınları “Sahi yahu, bu pakette hiç mi iyi bir şey yok?” demenin tuzağına düşürmektir.
İktidarın uyguladığı taktik Başbakan Erdoğan’ın dünkü konuşmasında ifadesini bulmuştur:
“Milletin vekilleri zaten bunu tek tek oyluyor. Ön çalışma parlamentoda bitiyor. Bittikten sonra da bunu adeta hap gibi, tablet gibi sunuyor.”
Yani referandum milletçe bu hapı yutmamızı sağlamak için yapılacak!
Demokrasi değil...
İktidar kumar oynamaktan korkmuyor.
Yenilse bile iç ve dış destekler sayesinde ayakta kalacağını, hatta referandum yenilgisini genel seçimde mağduriyet gerekçesi olarak kullanabileceğini hesaplıyor.
Başbakan hem itirazlara köpürüyor, hem de öneri getirilmediğinden şikâyet ediyor.
Oysa iyi niyetli bir iktidar için yeteri kadar eleştiri de öneri de mevcuttur.
Bu arada işsizlik ve yoksulluktan patlama noktasına gelen halkın özlemlerine en yakın önerilerin bir işveren kuruluşu olan TÜSİAD’dan gelmiş olması ilginç, hatta ibret verici değil mi?
TÜSİAD “anayasa reformu”ndan daha öncelikli ihtiyacın “çoğulcu demokrasi reformu” olduğunu vurguluyor.
Başkan Ümit Boyner “Türkiye, bir genel seçimi daha yüzde 10 barajı ve sadece genel merkezlerin iradesine bağlı bir aday belirleme yöntemi ile geçirmemeli” diyor.
Derneğin tekrar yayına sokulan Görüş dergisinin kapağı, demokrasi sandığımız rejimin nasıl bir “lider sultası” olduğu eleştirisini çok güzel yansıtıyor.
Kılıç gibi meclis...
Son cuntanın Danışma Meclisi’ni bile beş general seçmişti. Şimdiki meclisin üyelerini “tek adam”lar seçiyor.
Milletvekilleri bu yüzden milletin vekili olamıyor, liderin kulu oluyor.
Bu yanlıştan ne çıkacak, tahmin etmek zor değildir. Elbette böyle bir meclis halkın özlemi olan düzen için kavga vermeyecek çoğunluk partisi liderinin ihtiraslarına râm olacaktır.
TBMM üyelerini lider değil halk seçmelidir. Aksi halde milletvekillerinin bağımsızlığı olmaz.
Böyle bağımlı milletvekillerinin oluşturduğu meclisle de kuvvetler ayrılığı ilkesine dayalı bir düzen kurulamaz.
Yargıyı boyunduruk altına almak isteyen siyasi iktidar nitekim şimdi bu meclisi kılıcı gibi kullanacaktır!
Dün Kamu Denetim Elemanları Derneği de uyarısını yaptı.
Ne kadar yapıcı olmaya gayret etse de dernek, kısa zamanda, dar bir çevrede hazırlandığı, kamuoyunda yeteri kadar tartışılmadığı ve “ya hep ya hiç mantığı” ile oylanacağı için paketin kabul edilemez olduğu konusunda sesini yükseltmek zorunda kaldı.
Korktuğu sonu da şöyle ifade etti:
“Demokratik Hukuk Devleti yapısı ortadan kalkacaktır!”
Yani bu hapın yan etkileri öldürücüdür!