Terör saldırılarının artmasıyla gerilen ortamda BDP kanadından sağduyulu açıklamalar da geliyor. BDP Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan, onlardan biri. Hürriyet Gazetesi Yazarı Ertuğrul Özkök'ün "Türkler ile Kürtler birlikte yaşamak zorunda mı?" başlığıyla kaleme aldığı ve kamuoyunda büyük tartışma yaratan yazısına en net cevap Kaplan'dan geldi. Hasip Kaplan, kamuoyundaki tartışmalar üzerine yaptığı açıklamada Kürtler'in hiç bir şekilde Türkiye'den ayrılmak istemediğini belirterek, "Türkiye'de tartışılmayacak bir şey varsa bu ülkenin birliği ve bütünlüğüdür" demişti. BDP'li Kaplan HABERTÜRK TV canlı yayınında konuyla ilgili Pelin Çift'in sorularını yanıtladı ve gerilimli ortamda verdiği sağduyulu mesajlarına devam etti.
Son dönemin en çok konuşulan konusu "Türklerle Kürtler bir arada yaşamalı mıdır?" Siz de diyorsunuz ki; Kürtler Türkiye’den ayrılmak istemiyor, Çanakkale ve Dumlupınar'da yatan şehitlere yapılacak en büyük haksızlık bu olur, ülkede tartışılmayacak bir şey varsa o bu ülkenin birliğidir, Türk ve Kürtlerin ayrılmasını tartışmak hiç kimsenin haddine değildir." Sizin bu sözleriniz çok dikkat çekti ve bugünün en fazla konuşulan konularından biri oldu. Öncelikle hiç "keşke daha önce söyleseydim" dediniz mi?
Bunu aslında meclis kürsüsünde hep dile getiriyoruz. Ülkenin bütünlüğü için bir çözüm arıyoruz diye. En azından ben kendim yüzlerce defa bunu meclis kürsüsünde dile getirdim. Ancak Sayın Özkök’ün bu açıklamasından sora kamuoyunda bu şekilde dile getirilmesi doğrusu büyük bir tepki çekti. Bu tepki gösterenlerden bir tanesi benim. Elbette ki nüfusu büyük bir ülkeyiz ve sorunlarımız var. Demokratik bir anayasayı tartışıyoruz, seçim sistemini tartışıyoruz, temel hak ve özgürlükleri tartışıyoruz, Kürt sorununu tartışıyoruz, kültürel hakları, dil yasaklarını tartışıyoruz. Bütün bunları böylesine dinamik bir ülkenin tartışmasından daha doğal bir şey olmaz. Ancak bunun mecrasını bulmak ve demokratik bir toplumun ölçüsü içinde tartışabilmek çok çok önemli. Bizler 3 senedir meclisteyiz ve ben meclis kürsüsünü en çok kullanan bir vekil olarak hep şunu söylüyorum; meclisimizde de bu olgunluk yakalanmıştır. Yani fikirlerimizi kürsüden de konuşup tartışabilme imkanı var. Biz sorunun barış, birlik ve kardeşlik içinde çözümünü tartışırken birilerinin ayrıştırmayı, ırk temelinde ayrıştırmaya getirmesi ve tartıştırmasını son derece tehlikeli ve vahim görüyoruz. 1930lar’ın faşizm dönemine getirip etnisite üzerinden veya farklılıklar üzerinden böyle bir tartışmayı açmaya başlarsanız 20 milyonu aşkın Kürt arkadaşımızın yaşadığı Türkiye’de ki bunların büyük çoğunluğu batıda yaşıyor, çok tehlikeli bir süreci başlatmış, çok tehlikeli bir yaklaşım içine girmiş olursunuz. Çünkü, eğer sayıları milyonlarca olan Kürt yurttaşlarımız böyle bir sorunla karşılaşırsa Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşayan Çerkez, Laz, Abaza, Arnavut, Boşnak, Arap, Alevi diğer farklılıklarımız kendilerini çok büyük bir tehdit altında göreceklerdir. Böyle bir tehditi yapmak 20 yıl Türkiye’nin en çok satan gazetesinde yayın yönetmeni olan birisinin bunu açması, logosunda Türkiye Türklerindir denen bir gazetede bunu yazması kabul edilemez bir davranıştır. Bunun altındaki niyeti nedir Sayın Özkök’ün? 12 eylül darbesi, 17 bin faili meçhul cinayet dönemindeki, yakılan köyler dönemindeki duruşlarını da biliyoruz. Yani bu sorunun hep askere havale edildiğini biliyoruz.
Sizi davet etmemizin sebebi, "biz ayrılamayız" demeniz. Ve Kürtlerin ayrılmak istemediğini ifade etmeniz. Ve ayrıca diyorsunuz ki meclis çatısı altında ben bunu fazlasıyla ifade ettim ama bu gün bu sözlerinizin dikkat çekmesinin altında yatan bir şeyler de var tabiî ki öyle değil mi? Yani bu kadar PKK saldırılarının arttığı bir dönemde Hasip Kaplan’ın çıkıp da biz ayrılmak istemiyoruz demesi çok dikkat çekici ve önemli bir ifadedir.
Ben geçen hafta Şırnak’taydım, orada çok acılı bir süreç yaşanıyor. Şırnak’taki kötü koşullarda dahi insanlarımız, partililerimiz birlikte yaşamdan ve barıştan yana bir tavır koyuyorlar. Antalya’ya gittim bu sıcakta. Bir düğün salonunda 1500 kişilik salon almadı, 2000’in üstünde insan geldi. Onlara da bunu anlattım ben. Yani batıda da bunu anlatıyoruz doğuda da bunu anlatıyoruz. Eğer seçim barajı olmasaydı, çok samimi bir iddiada bulunuyorum %10 seçim barajı olmasaydı %5 seçim barajı olsaydı batıdan Barış ve Demokrasi Partisi, güney ve güneydoğudan daha fazla milletvekili çıkaracaktır. Biz potansiyelimizi görüyoruz. Ben Mersin’de, Adana’da, İzmir’de, Manisa’da birçok toplantılara katıldım. Orada da görüyorum. Ama birileri, başkaları temsil edilmesin, farklı görüşler meclise gelmesin, beleş milletvekilliği alayım diye %10 seçim barajına sarılmış 8 senedir bu ülkeyi yönetiyor. Bu düzeni de sürdürmek istiyor.
Peki hem ifadede özgürlük anlamında ama daha ziyade terör üzerinden konuşacak olursak, bugün seçim barajının %5'e ya da CHP’nin en son dile getirdiği gibi %7’ye düşmesi halinde siz terörle mücadelede çok ciddi bir yol kat edileceğini mi düşünüyorsunuz?
Çok açık bir şey söyleyeyim. Demokratik siyasetin ne kadar önü açılırsa, Türkiye ne kadar konuşan bir toplum olursa, Türkiye sorunlarını ne kadar tartışan bir yapıya ulaşırsa, siyasi partiler ve liderler arasında ne kadar çok diyalog olursa, demokrasi zemini ne kadar çok güçlenirse sorunların çözümünde bu zeminin dışında arayışlar da o kadar azalır. Biz niye mecliste ihale kanununu, özelleştirme kanununu, karayolları kanununu konuşuyoruz? Niye ortalıkta her gün ölüm olurken, çocuklarımızın cenazesi gelirken meclis bu gündemle toplanmıyor, konuşmuyor? Niye iktidar partisi bunu yapmıyor? Niye ana muhalefet partisi bunu dayatmıyor? Niye meclis bunu konuşamıyor? Bu sorunu konuşabilsek inanın mecliste çok yakın bir zamanda, çok kısa bir sürede önemli çözümler sağlanabilir. En azından çözümsüzlük sürecinde tıkanmayı giderebilir, çatışmasızlık sürecini yakalayabiliriz. Çatışmasızlık sürecinin yakalanması demek silahların susması demek. Aynı zamanda da mecliste bir araştırma komisyonu kurup, bütün partilerin katıldığı uzmanları dinleyen bir çalışma yaparsak son 26 yılda nerde hata yaptık, bunu biraz araştırabilirsek mecliste de kısa orta uzun vadede neler yapabileceğimizi konuşursak, Türkiye’de ayrılığı konuşmaktan çok daha hayırlı olur. Türkler Kürtler ayrılsın demekten daha hayırlı olur. Siz 15 milyon akraba olmuş, evlenmiş, aynı dini yaşayan, paylaşan, bin yıldır beraber yaşayan insanları ayrıştırarak çözüm arıyorsanız, Hitler'in soykırımından, gaz odalarından, onların çözüm arayışından bir farkınız yok demeye getiriyorum.
Güneydoğuda halkla temaslarınızdan bahsettiniz, "barış ve demokrasiden yana tavır koyuyoruz" dediniz ve halkın da bu yönde desteği olduğunu ifade ettiniz. Bir taraftan da maalesef silahların da susmadığını görüyoruz. Siz kendi seçmeniniz adına ya da temsil ettiğiniz -diyelim ki; Kürtler adına- inisiyatifi elinizde tutuyor musunuz ve mecliste demokratik haklar noktasında bu inisiyatifi elinizde tutacak mısınız?
Çok açık söylüyorum, ister Şırnak’ta, ister Antalya’da, ister Ankara’da bütün halkımız her yerde bizi öylesine izliyorlar ki, öylesine bir takip altındayız ki, öyle bir tarihi sorumluluk altındayız ki; her adımımızı, her sözümüzü çok yakından takip ediyorlar. Çünkü bizleri seçtiler, oylarıyla meclise gönderdiler ve bütün umutlarını bize bağlamışlar. Eğer kendi seçilmiş milletvekillerini, partilerini ve guruplarını dışlayan anlayışlar karşısında kalınırsa topluma umutsuzluk, ümitsizlik aşılanırsa, toplumu gerersek -ki bunu yapan 3 yıldır meclisteyiz, bir tek Ahmet Türk ile görüşen sayın başbakanımızın kendisidir- görüşmeleri diyalogları keserek, bu güne kadar yapmayarak mecliste bu soruna ortaklaştırmayarak, konuşmayarak, hep sorunun dışarıda çözümünü arayarak bu noktaya getiren bir anlayışın sorumlusu icra organlarını yönetenlerdir. Biz inanıyoruz ki halkımız da bizi dinliyor. Herkes projesini çıkarsın, meclisteki partileri davet ediyoruz. Sayın Erdoğan Kılıçdaroğlu ile görüşecek. Ne olur giderken paketini getir ve de ki; konuşuyorum benim çözümüm bu. Kılıçdaroğlu’na da burada çağrıda bulunayım. Sen de ne olur çözüm paketini Başbakan'a sun. Sizin bu konuda bir kaygınız olması lazım, vicdani sorumluluğunuz olması lazım. Ben 3 yıldır meclisteyim, mecliste siyasilerin vicdanlarının paslandığını düşünüyorum. Bu kadar acı, bu kadar kan, bu kadar gözyaşı yaşanırken, ülkenin batısında analar Türkçe ağıtlarla, doğusunda Kürtçe ağıtlarla ağlarken, biz bu mecliste nasıl bu kadar rahat olabiliriz. Siyaset kurumu bunu üstlenmeli.
Habertürk