Erdoğan'a ne demek isterdi?
3 yıl önce Mersin’e gelen Başbakan Erdoğan’a, “Anamız ağladı” diyen ve “Ananı da al git” diye azar işiten çiftçi Öncel’in, Erdoğan’ın Mersin mitingi öncesi gözaltına alındı. Başbakan’ın kentten ayrılmasının ardından serbest bırakılan Öncel, uygulamaya isyan etti.
Gözaltı sürecini anlatan Kemal Öncel, dün mitinge gitmek gibi bir niyeti olmadığını ve bundan sonra herhangi bir eylem düzenlemeyeceğini açıkladı. Bir gün Başbakan ile karşılaşması halinde ise kendisine, "Bu çiftçiye bir fil yetmez elli tane gönder, cinsiyeti erkek olsun" diyeceğini söyleyen Mersinli çiftçi, Hürriyet Gazetesi yazarı Ahmet Hakan'ın bugünkü köşe yazısında kendisinden bahsetmesinden de çok memnun olduğunu belirti.
Ahmet Hakan bugünkü yazısında, "Türk polisi, belki de Başbakan'ı çiftçi vatandaşımızdan değil de, çiftçi vatandaşımızı Başbakan'dan koruyordur..." ifadesini kullanmıştı. Bu yazı nedeniyle Ahmet Hakan'a teşekkür eden Kemal Öncel, "Ahmet Hakan'a sevgilerimi, saygılarımı gönderiyorum, öpüyorum onu" diye konuştu.
İşte Mersinli çiftçi Kemal Öncel'in kanaldhaber.com.tr'ye özel açıklamaları...
NASIL GÖZALTINA ALINDI?
Ben sakin bir vaziyette, akşam evime gittim yattım sabah kalktığımda polis etraftaydı. Hatta sabaha kadar ekip arabasının biri kapıda bekledi. Ben bir tanesini gördüm ama halk "Birkaç araba vardı orada" dedi bana. Minibüse bindim, annemlere gidiyordum çünkü onlar biraz üzüntü içindeydi, "oğlumuzun başına birşeyler gelir" düşüncesi ile, kalp rahatszılığı var çünkü annemin.
Giderken dolmuştan indim, köyde bir kahvehane var oraya oturdum. Bir arkadaşımı gördüm bir çay içeyim dedim. Baktım polisler orada da bekliyorlar. Tanıdıkları için sohbet ettik, beraber bir çay içtik, ben müsade istediğimde izin vermediler. Hukuki hiçbir boyut oluşturmadılar, geçen seneki gibi "çay sohbeti" dediler, "misafir ediyoruz" dediler, "başkomiser arkadaşı" dediler... Bu şekilde açıklamalar yaptılar. Aslını astarını sorarsanız resmen gözaltı ama hukuki bir süreç işletmediler.
Polislere rica ettim, "Bakın benim işim var gideceğim ben" dedim. Onlar ise, "Bak Kemal biz emir kuluyuz seni götürmek zorundayız" dediler. Ben, "Sakın bana böyle davranmayın. Şu an medya takip ediyor, halk takip ediyor" karşılığını verdim ama ben bu serzenişi yaptığım halde etraflarına baktılar ve bir şey olmaış gibi "Biz bugün seninle dolaşacağız." diyerek beni götürdüler.
"KENDİ İSTEĞİMLE GİTMEDİM"
"Sen bizim arkadaşımızsın istersen yemeğe gidelim" dediler, teşekkür ettim müsade istedim ama müsade verilmedi. Ondan sonra "Haydi zorluk çıkartma gidelim" diyerek beni Cumhuriyet karakoluna götürdüler. Başkomiseri de tanırım, dürüst nazik bir insandır, oraya götürdüler. Ben, "Madem beni götüreceksiniz Mersin İl Emniyet Müdürlüğü'ne götürün" dedim, çünkü oraya götürürlerse hukuki boyut oluşacak, ilçede kalırsam oluşturmayacaklar bunu biliyorum.
Bugün gazetelerde "Kendi isteğiyle gitti" demişler ben de diyorum ki bunu diyen ispatlamakla mükelleftir. Ben halkın içinden kahvehaneden alındım, halktan görenler var. Nedir bu! Geçen sene de aynısını yaptılar "çay sohbeti" dediler.
Bana bir özür dilettirildi, şerefim ayaklar altına alındı ama kimse bana "Bunun altında ne var" diye sormadı. Meclis'teki eylemlerimden sonra eylemci zannettiler beni onun da altında ne var diye kimse sormadı.
BAŞBAKAN İLE KARŞILAŞSA ONA NE DERDİ?
"Miting meydanında yakaladık" demişler, eğer eylemci bir insan olsaydım miting meydanına gitseydim, İl Emniyet Müdürü'nü, valiyi görevden alırlardı. Bunun altında korku yatıyor ama ben aklımı yemedim. Buraya bakan Kürşat Tüzmen geliyor, geziyor. Ben onu dikkate alıyor muyum? Beni de kimse bu kadar hafife almasın. İl Emniyet Müdürü'nün hatası varsa o da hatasının bedelini ödesin. Ben ne yaptım? "Sayın Başbakan bu çiftçinin hali ne olacak" dedim, anamı ağlattılar, hayatımı mahfettiler.
Neler çektim ben!.. Kaç tane dava açtılar, iddianame yerine "iftiraname" hazırlayan savcılarla mı mücadele etmiyorum, mahkemelerde savunma hakkımı vermeyen hakimlerle mi mücadele etmiyorum...
Şunu anladım benim karşımda koskocaman o sıfata haiz olmuş bir insanın acze düşüşünün bedelini bana ağır ödetiyorlar. Benim karşıma AKP Genel Başkanı sıfatıyla çıkmıştı. Başbakanlık yüksek bir kurum.
BAYKAL'A DA İSYAN ETTİ!
Mitinge neden gideyim? Türkiye sınırlarını aşmış bir feryada imza atan adam daha ufak bir hareketle kendini küçültmek ister mi? Adını "eylemci"ye çıkartmak ister mi? Benim çok günahımı alan oldu. "Eylemci" dediler, yaptığım şey eylem ama ben hakkımı aradım. Devlet bana sahip çıkamadı, bu şartlarda hakkımı aradım. "Provakatör" dediler. Allah için provakatörün anlamını biliyor mu bunu söyleyenler. Başbakan'ı bir yerde görsem, karşıma çıksa, "Bu çiftçiye bir fil yetmez elli tane gönder, cinsiyeti erkek olsun" derim.
Eğer özrün altı deşilseydi hükümet düşerdi. Çünkü Başbakan'ın adamları geldiler. Teşkilatı, mafya, devlet destekli mafya... Evimde diyorlar ki; "Başbakan'ın koltuğu sallanıyor, CHP'nin ekmeğine yağ mı süreceksin?"
Ben o söylemlere aldırmadım ama ne zamanki o tehdidin boyutu büyüdü, ben o tehdidi Mersin ziyeretinde Deniz Baykal ile paylaştım. Sayın Baykal dudağını ısırdı; "Biz tehdidin bu boyutta olduğunu bilmiyorduk" dedi. Ama çok pasif kaldılar, acıyı orada duyuyorum. Yine de kendilerini sevmek istiyorum. Böyle muhalefet yapılmaz. (KanalD)