GÜNGÖR MENGİ
Türkiye sonunda böylesine korkunç bir çaresizliğin pençesine de düşmüştür.
Birkaç ay önce Ergenekon davasına bakan mahkemenin başkanı “Hâkimlerin de dinlenmediğini kim iddia edebilir?” diye sormuştu.
Aynı şekilde Yargıtay Başkanı Gerçeker “Siz de dinlendiğinizden şüphe ediyor musunuz?” diye soran gazetecilere şu cevabı vermişti:
“Olabilir.. Herkes şüpheleniyor!”
Korkular gerçek olmuştur.
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Başkanvekili Kadir Özbek dün “Yargının savunma konumuna düşürülmüş olması son derece endişe vericidir” diyordu.
Kime güvenelim?
HSYK’dan yapılan yazılı açıklamada ise kurulun hâkim ve savcılar hakkındaki dinleme kararlarının bozulmasına ilişkin kararını Adalet Bakanı’nın beş aydır uygulamaya sokmadığı öne sürüldü.
Bakan’ın bu yetmiyor gibi kendisine bağlı müfettişler eliyle dinlemelerin önünü açtığı, görevlerini yerine getirmediği belirtildi.
Bu açıklama yargı bağımsızlığının iflâsını ilân ediyor aslında.
Adaleti devletin temeli sayan söz gerçeği yansıtıyorsa korkusuz yaşama hakkımız hangi güç tarafından garanti edilecektir?
Halk bu perişanlık tablosuna bakarak “Kendini koruyamayan adalet beni nasıl koruyacak?” diye şüpheye, endişeye düşmeyecek mi?
TİB Başkanı Şimşek dün akşam saatlerinde Yargıtay telefonlarını dinlemediklerini iddia etti.
Bu konudaki hâkim kararlarına rağmen dinleme yapılmadığını öne sürdü.
Üç ihtimal var
Ama patlak veren büyük skandalın odağında İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Aykut Cengiz Engin’in dramı vardır.
Mahkeme kararı ile İstanbul Başsavcısı’nın nereye gittiği, kimlerle ne konuştuğu bir yıldan beri izleniyor.
İzleme kararı Ergenekon soruşturması ile bağlantılıdır. Yasaya göre böyle bir izleme kararı ancak “suç işlendiğine ilişkin kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı” halinde verilebiliyor.
Böylesine vahim bir şüphenin hedefi olan kişi İstanbul’un Başsavcısı koltuğunda bir yıl boyunca bırakılır mı? Nasıl bırakılır?
Bunun iki nedeni olabilir: Ya sorumsuz bir yönetim vardır veya bu izleme kararını verenler de, uygulamayanlar da haklı bir şüphenin varlığına inanmadıkları halde başka hesaplarla hareket ediyorlardır.
Üçüncü şık, iki ihtimalin bir arada geçerli olması...
İktidarın yargıyı ele geçirmek amacıyla başvurduğu yıldırma yöntemleri vatandaşların güven duygusunu da zedelemeye başlamıştır.
Ülkedeki hava gitgide daha boğucu hale geliyor.
Bu gidiş demokrasinin esenliğine hizmet etmez. Kanunsuzluk yapanların güçlerini nereden aldıkları her gün daha iyi görülüyor.
Mahremin, en kutsal insan haklarının ihlâli, bundan siyasi güç üreteceği gafletine düşen iktidarları hayırlı bir yere götürmez.
Sadece uçuruma sürükler. Dikkat!
Et kokarsa korkusunun çaresi var: Tuz... Peki tuz kokarsa?
Türkiye sonunda böylesine korkunç bir çaresizliğin pençesine de düşmüştür.
Birkaç ay önce Ergenekon davasına bakan mahkemenin başkanı “Hâkimlerin de dinlenmediğini kim iddia edebilir?” diye sormuştu.
Aynı şekilde Yargıtay Başkanı Gerçeker “Siz de dinlendiğinizden şüphe ediyor musunuz?” diye soran gazetecilere şu cevabı vermişti:
“Olabilir.. Herkes şüpheleniyor!”
Korkular gerçek olmuştur.
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Başkanvekili Kadir Özbek dün “Yargının savunma konumuna düşürülmüş olması son derece endişe vericidir” diyordu.
Kime güvenelim?
HSYK’dan yapılan yazılı açıklamada ise kurulun hâkim ve savcılar hakkındaki dinleme kararlarının bozulmasına ilişkin kararını Adalet Bakanı’nın beş aydır uygulamaya sokmadığı öne sürüldü.
Bakan’ın bu yetmiyor gibi kendisine bağlı müfettişler eliyle dinlemelerin önünü açtığı, görevlerini yerine getirmediği belirtildi.
Bu açıklama yargı bağımsızlığının iflâsını ilân ediyor aslında.
Adaleti devletin temeli sayan söz gerçeği yansıtıyorsa korkusuz yaşama hakkımız hangi güç tarafından garanti edilecektir?
Halk bu perişanlık tablosuna bakarak “Kendini koruyamayan adalet beni nasıl koruyacak?” diye şüpheye, endişeye düşmeyecek mi?
TİB Başkanı Şimşek dün akşam saatlerinde Yargıtay telefonlarını dinlemediklerini iddia etti.
Bu konudaki hâkim kararlarına rağmen dinleme yapılmadığını öne sürdü.
.. VE TUZ KOKTU!
GÜNGÖR MENGİ
Et kokarsa korkusunun çaresi var: Tuz... Peki tuz kokarsa?
Türkiye sonunda böylesine korkunç bir çaresizliğin pençesine de düşmüştür.
Birkaç ay önce Ergenekon davasına bakan mahkemenin başkanı “Hâkimlerin de dinlenmediğini kim iddia edebilir?” diye sormuştu.
Aynı şekilde Yargıtay Başkanı Gerçeker “Siz de dinlendiğinizden şüphe ediyor musunuz?” diye soran gazetecilere şu cevabı vermişti:
“Olabilir.. Herkes şüpheleniyor!”
Korkular gerçek olmuştur.
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Başkanvekili Kadir Özbek dün “Yargının savunma konumuna düşürülmüş olması son derece endişe vericidir” diyordu.
Kime güvenelim?
HSYK’dan yapılan yazılı açıklamada ise kurulun hâkim ve savcılar hakkındaki dinleme kararlarının bozulmasına ilişkin kararını Adalet Bakanı’nın beş aydır uygulamaya sokmadığı öne sürüldü.
Bakan’ın bu yetmiyor gibi kendisine bağlı müfettişler eliyle dinlemelerin önünü açtığı, görevlerini yerine getirmediği belirtildi.
Bu açıklama yargı bağımsızlığının iflâsını ilân ediyor aslında.
Adaleti devletin temeli sayan söz gerçeği yansıtıyorsa korkusuz yaşama hakkımız hangi güç tarafından garanti edilecektir?
Halk bu perişanlık tablosuna bakarak “Kendini koruyamayan adalet beni nasıl koruyacak?” diye şüpheye, endişeye düşmeyecek mi?
TİB Başkanı Şimşek dün akşam saatlerinde Yargıtay telefonlarını dinlemediklerini iddia etti.
Bu konudaki hâkim kararlarına rağmen dinleme yapılmadığını öne sürdü.
Üç ihtimal var
Ama patlak veren büyük skandalın odağında İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Aykut Cengiz Engin’in dramı vardır.
Mahkeme kararı ile İstanbul Başsavcısı’nın nereye gittiği, kimlerle ne konuştuğu bir yıldan beri izleniyor.
İzleme kararı Ergenekon soruşturması ile bağlantılıdır. Yasaya göre böyle bir izleme kararı ancak “suç işlendiğine ilişkin kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı” halinde verilebiliyor.
Böylesine vahim bir şüphenin hedefi olan kişi İstanbul’un Başsavcısı koltuğunda bir yıl boyunca bırakılır mı? Nasıl bırakılır?
Bunun iki nedeni olabilir: Ya sorumsuz bir yönetim vardır veya bu izleme kararını verenler de, uygulamayanlar da haklı bir şüphenin varlığına inanmadıkları halde başka hesaplarla hareket ediyorlardır.
Üçüncü şık, iki ihtimalin bir arada geçerli olması...
İktidarın yargıyı ele geçirmek amacıyla başvurduğu yıldırma yöntemleri vatandaşların güven duygusunu da zedelemeye başlamıştır.
Ülkedeki hava gitgide daha boğucu hale geliyor.
Bu gidiş demokrasinin esenliğine hizmet etmez. Kanunsuzluk yapanların güçlerini nereden aldıkları her gün daha iyi görülüyor.
Mahremin, en kutsal insan haklarının ihlâli, bundan siyasi güç üreteceği gafletine düşen iktidarları hayırlı bir yere götürmez.
Sadece uçuruma sürükler. Dikkat!