“Ergenekon” adı verilen soruşturmayla ilgili en ilginç yorumu belki de sanıklardan Veli Küçük yaptı. Küçük, son duruşmada iddianameyle ilgili olarak, “Bir kısım medyanın ve uluslararası karanlık çevrelerin desteğiyle bir yamyam kazanı oluşturulmuş ve sesi çıkan herkes bunun içine atılmaya başlanmıştır” demişti!.. Gerçekten Türkiye’de ne kadar faili meçhul olay varsa, özellikle AKP yanlısı medya tarafından Ümraniye soruşturmasına monte edilmeye çalışıldı. Hatta bir ara patlayan her bombanın, sıkılan her merminin ardında da “Ergenekon” olduğu iddia edildi! İstanbul’da temmuz ayında yaşanan iki terör olayı da bu derin dezenformasyondan nasibini aldı. Oysa polis ve yargının saptamaları, amatör komplo teorisyenlerinin nasıl çuvalladığını anlatmaya yetiyor.
Silahlı üç kişi 9 Temmuz’da, ABD’nin İstinye’deki İstanbul Başkonsolosluğu’na girmeye çalıştı ve çıkan çatışmada polis memurları Nedim Çalık, Erdal Öztaş ve Mehmet Önder Saçmalıoğlu şehit oldu, trafik polisi Osman Dağlı ile çekici sürücüsü Ferit Özcan da yaralandı. Saldırganlardan Erhan Kargın, Bülent Çınar ve ile Raif Topcıl öldürüldü. Bu olayın ardından her konuda ahkâm kesmekle ünlü yorumcular, televizyon programlarında ya da gazetelerdeki köşelerinde olayı hemen “Ergenekon”la ilişkilendirdi. “Yani yamyam kazanı”nın altına hızla odun atıldı!..
Örneğin Star gazetesi 17 Eylül’de alelacele “Konsolosluk baskınında Ergenekon izi!..” diye haber yaptı. Sabah gazetesi 20 Eylül’de, “Talimat cezaevinden: ABD Konsolosluğu’na saldırı emrini Ergenekon’un cezaevinden telefonla verdiği iddia edildi” diye yazdı. Zaman gazetesi de aynı günlerde eyleme değinirken, “Türkiye’de siyasi kaos oluşturmak için suikastlar ve bombalama eylemleri yaptığı belirlenen Ergenekon terör örgütüyle ilgili önemli bir bağlantıya daha ulaşıldı” şeklinde iddialara yer verdi. Konsolosluk baskınını en çok Yeni Şafak gazetesi “Ergenekon”a dayandırdı. Bu gazete de diğerleri gibi, öldürülen zanlılarla “Ergenekon” tutuklusu bazı sanıklar arasında yoğun şekilde telefon görüşmeleri yapıldığını ileri sürdü. TRT’deki programında ezber bozduğunu iddia eden aynı gazetenin bir yazarı ise 10 Temmuz’da, “Hedef olarak polislerimizin seçilmesi, terörist saldırının Ergenekon soruşturmasında gözaltıları gerçekleştiren emniyet mensuplarına yönelik bir mesajı bulunduğunu kaçınılmaz olarak akla getiriyor” diye akla ziyan bir analiz yaptı!
Sonunda Cumhuriyet’in de üzerinde ısrarla durduğu gerçek, polis ve savcılığın araştırmasıyla ortaya çıktı. İstanbul Cumhuriyet Savcısı Fikret Seçen konsolosluk baskınıyla ilgili soruşturmayı önceki gün tamamladı. Seçen’in hazırladığı iddianamede, sanıklardan Dursun Patan ve Servet Çınar’ın “Terör örgütü El Kaide’ye üye olmak” suçundan 7.5 ile 15’er yıl arasında hapis cezasına çarptırılmaları istendi. Savcı, saldırganların “Ergenekon terör örgütü” ile bir bağlantısının saptanamadığını da belirtti.
Ancak ne ilginçtir ki dinci medya savcının bu saptamalarına bile kuşkulu yaklaştı. Bu tutum aynı zamanda “Ergenekon” iddianamesine dört elle sarılanların yargıya karşı ikiyüzlülüğünü de ortaya koydu! Örneğin Zaman gazetesi dünkü sayısında, “Savcıya göre, konsolosluk saldırısı El Kaide’nin işi” şeklinde manidar bir başlık kullandı! Yeni Şafak mahcubiyetini “İstinye baskını El Kaide işi” başlığıyla küçücük bir habere gizledi! Dünkü Sabah gazetesi ise operasyonda öldürülen Erhan Kargı’nın cebinden Pakistan’da öldürülen El Kaideci Sercan Davutoğlu’nun fotoğrafının çıkmasını bile “şaşırtmaca” olarak niteledi!
İstanbul Güngören’de 27 Temmuz’da 17 kişinin ölümü ve 90 kişinin de yaralanmasıyla sonuçlanan bombalı eylemler de malum kesimin dezenformasyonuna uğramıştı! O günlerde AKP borazanları terör uzmanı kesilmiş ve faillere “Ergenekon” rozeti takmıştı! Örneğin Yeni Şafak’tan Tamer Korkmaz, 29 Temmuz’da, “Güngören saldırısının arka planındaki adres bellidir. Ergenekon iddianamesi, Güngören benzeri kanlı kâbus hadiselerinin nasıl kurgulandığının kanıtlarıyla doludur” şeklinde uçuk satırlar sıralamaktan kaçınmamıştı!
Oysa İstanbul Cumhuriyet Savcılığı’nın önceki gün tamamladığı iddianame gösterdi ki, bu olayın da “Ergenekon” adı verilen yapılanmayla zerre kadar ilişkisi yoktu. İddianamede, patlamalardan sorumlu tutulan 9 sanıktan Hüseyin Türeli ve Nusret Tebiş’in “PKK/Kongra-Gel örgütüne üye olmak, patlayıcı madde bulundurmak ve kullanmak, 90 kez adam öldürmeye teşebbüs etmek ve 95 kez mala zarar vermek” suçlarından 1965’er yıldan 4 bin 42’şer yıla kadar hapisle cezalandırılmaları talep edildi. İddianamede, “Sanıkların PKK/Kongra-Gel terör örgütünün üst düzey sorumluları ile bağlantı halinde ve örgütün talimatları doğrultusunda bu eylemi yaptıklarına” dikkat çekildi.
Savcıların hazırladığı iki iddianame de, mal bulmuş mağribi gibi ellerine aldıkları faili belli ya da meçhul dosyaları Ergenekon’la buluşturmak için var güçleriyle dezenformasyona koşan AKP medyası ile onlara derin ve tutarsız analizleriyle psikolojik destek veren aklı evvellerin suratına şamar gibi patlamış oldu!
Mehmet Faraç
Cumhuriyet