ORAY EĞİN
YÖK BAŞKANINA BİR YALANLAMA DAHA
Aynı konuya devam ediyorum. Çünkü atandığı günden beri tartışılan YÖK Başkanı kamuoyunu yanıltmaya çalışıyor. Kendisiyle ilgili yazdığım iddiaların yalan olduğunu iddia ediyor, gerçekler ortaya çıkınca ise sessizliğini koruyor.
Prof. Özcan’ın YÖK üyeliği, ağzından kaçan cümleleri, hakkında sarf edilen sözler, geldiği günden beri icraatları hep çok tartışmalı oldu.
Türk polisleriyle ilişkisi de bir o kadar tartışmalı. Kendisi, şaibeli polis memurlarıyla ilişkisinin öğrenci-öğretmen kadar olduğunu iddia ediyor. Polis derneklerinde hiçbir görevi bulunmadığını söylüyor.
Ama Amerika’daki polis derneklerinin yürütme ve danışma kurullarında adı geçiyor, bunu bizzat TIPS ve TISD adlı derneklerin kendi web sitelerinde yer alan listelerde görmek mümkün. Bunları zaten yazdım.
Şimdi YÖK Başkanı’nın bu derneklerin hazırlanış sürecinde fikir babası olduğu da ortaya çıktı. Bunu da bizzat kendi öğrencileri söylüyor.
Yakından tanıdığı, hatta Amerika’da ve Türkiye’de ne zaman bulunduğunu, ne zaman giriş çıkış yaptığını çok iyi bildiği Samih Teymur’un ağzından çıkıyor bu sözler hem de.
Ben atlamışım, odatv.com ortaya çıkardı: Utah Üniversitesi’nde okuyan komiser Fatih Balcı mezun.com sitesi için Samih Teymur’la bir röportaj yapmış.
15 Mart 2007’de yayına verilen bu röportajda TISD Başkanı Teymur bakın neler demiş:
“(...) Arkadaşlarla sürekli yeni oluşumlar için fikir alışverişinde bulunuyorduk. Sonra bu fikrimizi ODTÜ eski rektörlerinden Prof. Dr. Ömer Saatçioğlu ile aynı zamanda Polis Akademisi’nden de hocamız olan ve ODTÜ Sosyoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan’a ilettik. Akademi ile uygulamanın, teori ile pratiğin birlikte yoğrulduğu bir enstitü kurulmasının suçu önlemedeki önemini değerlendirdik. Sağ olsunlar, Hocalarımız çok ilgili davrandılar ve hemen bir tez önerisi hazırladık. Uzun bir süreçten sonra Eminiyet Genel Müdürlüğü ile ODTÜ arasında ‘Uluslararası Güvenlik ve İnsan Hakları Araştırma Merkezi’ adı altında bir merkez kurulması hususunda 2000 yılında ortak bir anlaşma imzalandı. Kuruluş aşamasından itibaren çok büyük gayretler sarfettiğimiz araştırma merkezi, YÖK tarafından da onaylandı.”
Hani Yusuf Ziya Özcan’ın bu faaliyetlerle hiçbir ilgisi yoktu?
Hani Samih Teymur sadece öğrencisiydi?
Koskoca bir üniversite hocasına yalancı demek istemiyorum, ama öğrencileriyle kendi sözleri arasındaki çelişen cümleleri nasıl açıklayacağımıza da yardımcı olmasını diliyorum.
Daha bitmedi.
Teymur, “bölüm hocalarının” kendilerine sağladıkları katkıları anlatmaya devam ediyor:
“TIPS’in kurumsallaşması 2003 senesinde gerçekleşti. 2002 yılında master eğitimin süresince, ODTÜ ile gerçekleştirdiğimiz enstitü projesini University of North Texas ile de gerçekleştirebileceğimiz yönündeki düşüncemizi başta bölüm hocalarımız olmak üzere üniversitede yetkililerle paylaştık. Çok hoşlarına giden ve takdir edilen bir husus oldu. Bunun üzerine hiç vakit kaybetmeden bir proje hazırladık ve Emniyet Genel Müdürlüğü’ne sunduk. Kabul gören proje hemen hayata geçirildi ve bu kapsamda 2003 yılında Emniyet Genel Müdürlüğü amir personelinden oluşan 65 kişilik bir grup lisans üstü eğitim amacıyla yurtdışına gönderildi. Bu grup aynı zamanda TIPS faaliyetlerinin başlangıcında önemli işlere imza atan gruptu. Bu gruptaki arkadaşlar 2004 yılı başında Amerika’da 16 farklı üniversitede eğitimlerine başladılar.”
Teymur’un anlattığı süreç TISD’in kuruluş zamanları. Yani, Yusuf Ziya Özcan’ın o tarihlerdeki dahli açıkça dillendiriliyor.
Her zaman olduğu gibi bu köşe YÖK Başkanı’nın yanıtlarına açıktır. Ancak buraya yine yanlış çıkacak bir “yalanlama” yollamadan önce kendi öğrencilerini yalanlamasını tavsiye ederim.
Şaibeli komiser CIA ajanıyla arkadaş oldu
Öncelikle Ahmet Altan’ı aydınlatmak istiyorum. Kendi gazetesinde çalıştırdığı, gazetesini bir silah olarak kullanan isimlerin sicillerini bilsin diye. Çünkü benim anladığım kadarıyla birileri ya Ahmet Altan’ı kandırıyor, ya da Ahmet Altan gönüllü olarak bu şebekeye destek veriyor.
Taraf’ın pek çok tartışmalı yazarı arasında, en şaibeli olanlar kuşkusuz bir köşe fotoğrafına iki yarım surat sığdıran Emrullah Uslu ve Önder Aytaç. Devlet memuru Emrullah Uslu, kendi adını ya kullanamadığı ya da Taraf için yeteri kadar “şık” bulmadığı için “Emre Uslu” olarak yazıyor.
Emrullah Uslu, “okyanus aşırı uçamadığı” için sekiz senedir Amerika’da. Önder Aytaç ise televizyon televizyon gezip kendini göstermeyi pek seviyor Türkiye’de.
Bir şebekenin iki önemli piyonu olan Aytaç ve Uslu’nun yazılarında ortak imza çıkıyor. Bu aynı zamanda fikirlerin “ortak aklın” ürünü olduğunun da göstergesi.
Peki bu “ortak görüşlere” köşe sahiplerinin dışındaki isimler de katkıda bulunuyor mudur?
Mesela CIA ajanları fikir veriyor mudur?
Emrullah Uslu’nun yakın arkadaşı CIA ajanı Graham Fuller olmuş meğerse. Yıllarca Türkiye’yi karıştıran, çeşitli psikolojik harp teorilerinin mimarı olan Fuller’la hem komiser olup hem de orduyu yıpratmak isteyen Uslu “kanka” olmuşlar...
Fuller geçmişte Türkiye’deki kontgerillayı örgütlemişti. Yapılan eylemler darbenin davetçisi olmuştu.
Ajan Fuller çoktandır “Ilımlı İslam”ın destekçisi. Uslu’yla Aytaç’ın köşelerinde dillendirdikleri Türk Ordusu karşıtı görüşleri o da paylaşıyor ve Ilımlı İslam’ın kurulmasının önünde TSK’yı engel görüyor.
Uslu ve Fuller, ABD’de sık sık buluşup fikir alışverişinde bulunuyorlar. Ne garip bir dostluk değil mi?
Türk bir komiserle Amerika’nın Türkiye uzmanı ajanı arasında nasıl bir dostluk var?
Cemaat’in avukatı kim?
Emrullah Uslu ve ortağı Önder Aytaç kendilerini Cemaat’le bir ilişkileri yokmuş gibi göstermeye çalışıyor. Ancak Aytaç’ın Fethullah Gülen’den “aile dostu” olarak söz ettiği de biliniyor. Ne yaman çelişki değil mi?
Fatih Altaylı’nın Sabah gazetesinde 23 Eylül 2006 tarihinde yazdığı yazı çok ilginç bir bilgi içeriyor. Kendisine yönelik karalama kampanyasını araştıran Fatih Altaylı, Önder Aytaç adına rastlıyor ve bakın hangi önemli bilgiyi veriyor:
“Önder Aytaç’ın babası Aysal Aytaç’ın bir dönem Mili Eğitim Bakanlığı Yurtdışı Eğitim Müdürlüğü yaptığını öğrendim ve bir başka bilgi dikkatimi çekti. Önder Aytaç’ın babasının avukatı şu anda yurtışında bulunan bir Cemaat liderinin de avukatıydı. Yani Aytaç’ın durumu ‘genetik’ti.”