Son gelinen noktada çok açık ve net olarak görünüyor ki, toplumun her kesiminde, her
katmanında, fakirinde zengininde, solcusu ve sağcısında “vahşi kapitalizm” etkileri derinleşiyor.
Derinleşmekten öte toplumun büyük bölümünü para ve paranın gücüne esir ediyor.
Evet para toplumun her bireyini ilgilendiren bir meta, bir gerçek.
Ancak kazanmanın yolları karmaşık.
Karmaşıklığı yaratan da insanın ta kendisi.
Çünkü herkes, belki haklı olarak rahat yaşamak ve geleceği garantiye almak için didişiyor.
En azından şu kısa ömürde, sağlıklı yaşamı ve yaşlılıkta ele güne muhtaç olmamayı garantiye
almak için çabalıyor.
Ve herkes bilir ki, insan olağanüstü şartlar ve şanslar dışında bir günde veya bir yılda zengin
olamaz. Hatta yıllarca çalışsa da...
Olamaz ama “Milim milim kazanarak da zengin olunmuyor, daha fazla kazanmanın bir çok yolu
vardır” diyenler vardır toplumlarda ve bunlar hemen “ vites değiştirecek”ortamları ararlar.
Yani “az emekçok gelir” yol ayrımına gelirler.
Eğer ülkenin durumu buna müsaitse yapılacak tek şey “güç”e yakın olmak veya yaklaşmaktır.
Yani gücü ele geçiren iktidarlara yakın olmak biçilmiş kaftandır bu fırsatcı ve uyanıklar için.
Merkezi ve yerel yönetimlerin, yatırım yapma zorunda oldukları ortamlarda, en kestirme yol,
açılan ihalelere girebilmek ve bu sayede parsa kapmak, zenginliğe giden yollardan biridir.
Ya bunu “al gülümver gülüm” yöntemiyle yaparsınız, ya da biraz zenginseniz, nüfus
sahibiyseniz hükümetle yakın ilişkilere girererek gerçekleştirmeye çalışırsınız.
Yani dev ihalelere talip olursunuz.
Son yıllarda görünen, AKP iktidarının kendi zenginini çok kısa zamanda yaratmış olması.
Tabii bu yeni zenginlerin su yüzüne çıkmasıyla, yolsuzluk söylentilerinin aynı anda duyulması
mümkün olmayabilir.
Nitekim en bariz yolsuzluk iddiası 2013 yılında uç verdi.
Yani AKP iktidara geldikten 11 yıl sonra.
1725 Aralık operasyonlarının içyüzü aydınlatılmadığı için çok net suçlama şansımız yok ama dev
ihaleler sayesinde yeni zenginler listesinde baş sıralara fırlayanların, bu yolsuzluk iddialarına
bulaştıklarının dillendirilmesi bile suları sbulandırmaya yetiyor.
Yani son ll yılda yeni zenginlerin türemesi...
Bu zenginlerin iktidar yanlısı olduklarının netleşmesi.
Medyanın ele geçirilmesindeki atraksiyonların dillere düşmesi.
Bu yoldaki tapelerin elden ele dolaşması ve bunların gerçek olup olmadıklarının hala
anlaşılamaması.
Demem o ki, kimse bir günde zengin olamaz.
Hiç kimse şans oyunları veya kumar dışında servet sahibi olarak ortaya çıkamaz.
Görünen o ki ülkemizde durum hiç de iç açıcı değil.
Dini referanslı ve muhafazakar müslümanların ikidarının hüküm sürdüğü Türkiye'de bazı değerler
ne yazık ki çürümüş durumda.
Hem inançları yüksek, hem gelirleri.
Hem muhafazakar ve mütedayyin Müslümanlar, hem servetleri zirvede.
Sanat ve kültür umurlarında değil.
Ahlak tartışılabilir düzeyde.
Akıl “çok önemli mi ki? ” noktasında.
Sanatkültür, akıl ve ahlaktan çok paraya, yani özetle servetezenginliğe önem veriliyorsa bilin ki o
ülkede cüzdanlar şişmiş, kafalarbeyinler ise boşalmıştır.
Buna, ayakkabı kutularından saçılan milyon dolarları katmıyorum.
700 bin dolarlık saatler ne ki?