Türkiye’nin dış politikası son 13 yılda son derece hatalı bir rota izledi.
AKP iktidara geldikten bir süre sonra, Gül ve Babacan dönemlerinde, Avrupa Birliği’ne doğru hamle
yapıldığı görüldü ama bu sadece iktidarın “ Cicim ayları” yla sınırlı kaldı.
Daha sonra, rahmetli Erbakan’ın izlediği politikaya dönüldü.
Yani:
“Doğu yönüne gitmekte olan geminin güvertesinde, Batı yönüne koşan yolcular gibi…”
Zaten dönemin Dışişleri Bakanı Davutoğlu Ahmet’in bu koltuğuna oturmasından sonra izlenen
politikaya, ne doğulu, ne de batılı demek mümkün.
Her ikisinin karışımı da değil.
Olsa olsa “arabesk” bir dış siyaset denebilir.
Nitekim “Stratejik Derinlik” mucidi zamanın Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, komşularımızla
sorunların sıfırlanacağını iddia etmesinden sonra Suriye ile, önce “kan kardeş” görüntüsü vermeye
çalıştı, nasıl olduysa oldu bu “düşman kardeşler” e dönüşüverdi.
Son on yılda izlenen dış politika sayesinde tek bir dostumuz kalmadı çevremizde…
Sıfır sorundan, yüzlerce sorunla boğuşmak zorunda kaldı ülkemiz.
Aslında Suriye konusunda yapılan hataları dağdaki çoban fark etti, ovadaki siyasetçi anlayamadı.
Öylesine basit ve halkımızın anlayacağı seviyede hatalar yapıldı, yanlış politikalar izlendi ki, bunu
becermek için Davutoğlu kadar eğitim yapmaya gerek dahi yok.
Herkes anladı ki, Suriye için dönemin başbakanı Sayın Erdoğan ne dediyse, Dışişleri bakanı da aynını
yaptı.
Hangisi hangisini etkiledi bilinmez ama aynı anda, aynı hatayı en çok yapan Başbakan ve Dışişleri
Bakan ikilisi, sanırım hiçbir devlette görülmemiştir, bundan sonra da devletler tarihinde sanırım yer
almaz.
Batağa saplanan Suriye sorunu, şimdi dünyanın iki süper gücünün, yani Amerika ve Rusya’nın önünde.
Her iki devlet basit çelişkileri bertaraf edebilirler.
Her iki devlet güç dengelerini kurabilmek için bilek güreşine bile gerek görmeyebilirler.
Çünkü Orta Doğu gerçeğini okumak, iyi okumak hiç de kolay değildi.
Nitekim Amerikan Başkanı Obama Irak’tan sonra bu bölgede her hamlenin Vietnam mağlubiyeti
kadar ağır faturalara neden olabileceğini anladı.
Rusya ise 1950’den beri ittifak içinde olduğu Suriye sorununa işin başından beri dahil olmuştu,
çizgisini değiştirmedi ve savunduğu tezlerde haklı olduğunu Birleşmiş Milletler’de kabul ettirdi.
Amerika da bu tezlere hayır diyemedi.
Neticede biz hala aynı noktadayız.
“Esadsız bir Suriye” nakaratı hala devam ediyor.
Yani Esed mi, Esad mı, kafa karışıklığı berdevam.
İyi ki AKP’den birileri kalkıp:
“Bütün yanlışları yaptıran, her attığımız adımda bizi yanıltan Fuat Avni’dir” demedi.