Başbakan Ahmet Davutoğlu başta olmak üzere, tüm siyasi parti liderleri 1 Kasın öncesi oy
devşirmek amacıyla türlü-çeşitli vaatlerde bulundular.
Amaç, oylarının artmasını sağlamaktı.
Özellikle de büyük kitlelere yönelik vaatleri vardı.
Çalışanlara, emeklilere, kadınlara, gençlere, engellilere…
Neticede en büyük kitle olan çalışanların insanca yaşamasına yönelik bir “ soluk”
mesabesindeki asgari ücretin net 1300 TL olması yönündeki vaat gündeme geldi ve
görüşülmesi hala yapılıyor.
Taraflar, yani işçi sendikaları ve işverenler aynı masaya oturdular. Tartışmalarda yapılacak
artışın nasıl karşılanacağı meselesi ağırlık noktasını teşkil etti.
İşçiler istiyordu ama bakalım iş veren verebilecek miydi?
İşveren tüm artışı karşılarsa, çalışanların işletmesindeki durum ne olur?
Yani sermaye kediye mi yüklenecek?
Tartışmalarda sona gelindi sayılır.
Vaatte bulunan Başbakan Davutoğlu, önceki gün yapılan Çalışma Meclisi’nin basına
kapalı bölümünde, tarafları dinledikten sonra kendisine yöneltilen soruları yanıtlamış.
Davutoğlu’nun asgari ücretle ilgili açıklamaları arasında, tamamlanan bütçe
çalışmalarıyla birlikte asgari ücrette verilecek desteklerin kısa süre içinde büyük
ölçüde netleşeceği de yer almış.
Asgari ücretin tespitinde büyük sorumluluk alan TÜRKİYE İşveren Sendikaları
Konfederasyonu (TİSK) ile Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu (Türk-İş) ortak
açıklama yaparak hükümetten çalışma barışının sürmesi için asgari ücret artışından
kaynaklanacak vergi ve prim yükü artışlarının önemli ölçüde azaltılmasını istemiş.
Yapılan açıklamada işsizlik sigortası primlerinde ve SGK primlerinde indirimler
yapılmasının isabetli olacağı kaydedilerek “Tespit edilecek brüt asgari ücretin işçiye
ödenecek net tutarında yılın ilerleyen aylarında gelir vergisi kesintisi nedeniyle
azalma olmaması sağlanmalıdır. Bu kapsamda, asgari geçim indiriminin asgari ücret
seviyesine getirilmesi ve vergi oranları ile gelir vergisi tarifesinde ücretli çalışanlar için
iyileştirmeler yapılması olumlu olacaktır” denilmiş...
Yani “ateşten top” u elinden çıkarıp Davutoğlu’na doğru fırlatmış.
Öyle ya, söz veren Başbakan Davutoğlu değil miydi?
“Al sana son tablo” demiş.
BAŞBAKAN Ahmet Davutoğlu ise, işçi ve işveren temsilcilerine, “İşçi ve işveren bir
tek konuda anlaşmış. O da asgari ücretten kaynaklanan bütün yükü bizim
üstlenmemiz yönünde. Ancak bütün yükü biz karşılayamayız” mesajını vermiş.
Açıkcası “Ben bu yükün altından kalkamam “ demiş.
Peki ama seçim meydanlarında bu büyük kitlenin oyunu almak için “Ben iktidara
gelince aylık ücretin 1300 net olacak” diyen kimdi?
Diğer partilerin vaatleri karşısında “Onlar bol keseden atarlar, çünkü iktidara nasılsa
gelemeyecekler. Ama bu vaadi ben yerine getiririm sadece” vaadinde bulunan kimdi?
Ahmet oğlu Davutoğlu.
Şimdi ne olacak?
Vaadini yerine getirse, halka büyük vergi salmak zorunda kalacak.
Getirmese işçi kitlesini karşısına alacak.
İki ara, bir dere durumu yani.
Benim anlayamadığım şu.
Bu devlet eğer bir şey vaat ediyorsa ve yerine getirmek zorundaysa, bunu iyi
incelemeli, kaynağını tespit etmeli ve sonunda vaadini yapmalı.
Eğer halktan vergi toplayarak yapacaksan o zaman da adama sorarlar:
“Arkadaş, madem ki kendi bastonumla yürüyecektim sana niye ihtiyacım olsun?”
Açıkçası “Bir daha el bastonuyla yürümeye kalkma” demektir bu.
Eğer gelinen nokta çıkmaz sokak olursa, Davutoğlu Ahmet’in işi zorlaşacak demektir.
Bekleyeceğiz…
Veee…
Göreceğiz.