“Star gazetesi yazarı” diye anılan Cem Küçük adlı kişi, Kanal-24 adlı yandaş TV’de merkez medyaya
yönelik tehditlerine yenisini ekledi.
Bu seferki tehdit cumhuriyet tarihinde görülmüş değil.
Ben kendisine yönelik olarak gazeteci, yazar, fikir adamı, yorumcu gibi sıfatları kullanamıyorum.
O kendisini nasıl tanımlıyorsa odur.
Adam diyor ki “Ey Doğan Holding Onursal Başkanı Aydın Doğan, grubunda çalışan üç gazeteciyi
kovmazsan bedelini ödersin. Seninle ilgili kararı ona göre vereceğiz”
Yetmedi “Ey Aydın Doğan artık seni biz yöneteceğiz” diyor.
Kim bu adam?
Yandaş medyada çalışan biri.
Peki sıfatı nedir?
Star Gazetesinde yazdığına göre “yazar”…
Bana göre herkes kendisine göre sıfat yakıştırabilir.
Benim gözümde, nazarımda yandaş medya ve saray tetikçisi…
CHP Lideri Kılıçdaroğlu, Cem Küçük'ün tehdit içeren sözlerine ilişkin olarak, “Çok ağır bir
cüret, konuyu Meclis’e taşıyacağım" demiş ve şöyle devam etmiş:
"Bir gazetecinin, meslektaşlarının kovulmasını istemesi, Cumhuriyet tarihinde örneği
görülmemiş bir şeydir. Göbels’çi bir rejimin başladığının kanıtıdır. İsterdim ki bu sözlere önce,
78 milyonu kucaklama sözü veren Davutoğlu itiraz etsin.”
Benim bu saatten sonra Cem Küçük adlı şahsa söyleyeceğim tek bir cümlem yok.
Ben sizleri 1964 yılına götürmek istiyorum.
1960 Askeri Darbesi yapıldıktan sonraki döneme.
Rahmetli İnönü Başbakan…
O günlerde hiç unutmam , Psikiyatri uzmanı Dr. Orhan Işık’ın Tunalı Hilmi Caddesindeki bir
muayenehanesine bir ihbar sonucu polis baskın yapar.
Bu muayenehanede, Psikolojik bozuklukları olan ve Dr. Işık tarafından tedavi edilen tüm
hastalar birliktedirler. Ve toplanan hastalar aynı zamanda birbirleriyle tanışmak ve
kaynaşmak amacıyla aynı salonda çay-kahve içmekte, kimileri de müzik eşliğinde dans
etmektedirler. Bu seanslar aylardır sürmektedir.
Çaıştığım gazeteden haber için olay yerine gittiğimde, başta Dr Işık olmak üzere bazı
hastalar karakola götürülmüşlerdi. Orada olanlarla yaptığım konuşma ve polisten aldığım
bilgilerle gazeteye dönüp haberimi yazdım. Hastalar arasında Başbakan İsmet İnönü’ye
yakınlığı, uzaktan da olsa hısımlığı olan bir hastanın da karakola götürüldüğünü öğrenmiş ve
haberin içinde bu şahsın adını d geçirmiştim.
Haber gazetelerde yayınlandı.
Sadece benim gazetemde “İnönü’nün bir yakını da psikolojik tedavi görenler arasındaydı”
bilgisi ara başlıkta verilmişti. Yani bu ayrıntı diğer gazetelerde yoktu.
Ertesi gün Ankara Cumhuriyet Savcılığının birimi olan Basın Savcılığı’ndan bir davet aldım.
Hakkımda dava açılmıştı.
Nedeni Başbakan İnönü’nün adının geçmesi, bu haber nedeniyle başbakanın küçük
düşürülmeye çalışma iddiasıydı..
İfademi verdim, korkmadım diyemem.
Günler sonra duruşma başladı.
İkinci duruşmaya dahi çıkmadım.
Nedeni Başbakan İnönü “Ben şikâyetçi değilim, çocuğu neden gereksiz yere hırpalıyorsunuz,
üstelik haberde yanlışlık da yok” diye avukatını duruşma hakimliğine göndermişti.
Demem o ki:
Çok basit bir iddia veya doğru haberden dolayı savcılar harekete geçebiliyorlardı 1960’lı
yıllarda.
Şimdi adam çıkmış açık açık, herkesin gözü önünde, TV ekranında kayıtlı-kuyutlu ve
belgeye bile ihtiyaç duyulmayan bir açık tehditte bulunuyor.
Savcılardan tık yok…
Yapmayın ama…
İnanmak istemiyorum…
Orada kimse yok mu?
Huuuuuu….