Evet, 7 Haziran’dan sonra genel seçimlerin tekrarı yolu açılmasaydı, belki de CHP’nin kaderi
değişebilirdi.
Ama olmadı.
CHP yine yüzde 25 oyla “nal” topladı.
Ve seçim sonrası parti karıştı, liderlik konusu gündemin bağrına keskin bıçak gibi saplandı!!!.
Liderlik ve kongre konusunu bir kenara koyalım, solun veya bizde CHP’nin neden tek başına “tulum”
biçimde iktidara gelemediğini irdelemeye çalışalım.
Hatta nasıl iktidara gelebilir onu tartışalım.
Geçenlerde bir TV programında, New York Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Selçuk Şirin’in siyasi
partiler yelpazesiyle ilgili sözlerine kulak kabarttım.
ABD’li bir bilim adamının, yani meslektaşının yaptığı araştırmayı aktarıyordu:
Bu araştırma göre partiler klasik olarak sağ ve sol olarak sınıflandırılıyor:
Sağdaki partilerin oy aldıkları seçmenlerin istekleri ve beklentileri ve ideolojik ayrımları ile eğilimleri
şöyleymiş:
1-Sadakata önem veriyormuş merkez sağ seçmen kitlesi. Eski değerlere sadık kalma ve onlara
bağlanmış olma.
2-Dirlik ve düzenlikten yana olma. Yani, sağ partinin gerçekten bu işi yapabilirliğine inanmak. Dirliği
sağlayabileceğine güvenmek.
3-Kutsallar ve insani değerler. Özetle muhafazakarlığa önem verilmesi ve dini değerlere sahip
çıkılması.
Sol partilere gelince :
1-Özgürlük vaat etmek. İnsan hakları ve özgürlükleri ön plana çıkarmak.
2-Adaleti tesis etmek. Hak-hukuk alanında güvenilir olmak.
3-Dayanışmayı sağlamak. Halkın dayanışma gücünü pekiştirmek ve yaygınlaştırmak.
Yapılan araştırmada tespit edilen bu üç ilke, ne sağdaki partiyi ve nede soldaki partiyi tek başına
iktidar sağlayamıyormuş.
Ya sağcı parti, sol partideki ilkelerden birini kendi programına alması gerekiyor.
Ya da sol parti, sağcıların ilkelerinden birini halka vaat ediyor ve ancak böylelikle iktidara geliyor.
Nitekim İngiliz İşçi partisi lideri Blair’in iktidara gelişinde, sağ partilerin benimsediği dindarlık-
muhafazakarlık ilkesine dikkat edeceğini, bu konuda elinden geleni yapacağını vaat etmesi ona iktidar
kapısını açmış.
Tabii bu, her parti ve ülkenin kendi seçmen kitlesi için değişebilir.
Kimi sağın dirlik düzenlik ilkesini çalabilir-aşırabilir.
Kimi ise solun “ dayanışma” eğilimini vaat edebilir.
Aşırmak ve kopya etmek serbest nasılsa.
Siyaset bu.
Özetle birbirlerinden seçmen kapmak çok önemli.
Yeni seçmen depolarına ulaşmak yani.
Sandıktan çıkmak için sağ partiysen soldan, sol parti ise sağcıların oy depolarından kendi sandığına oy
aktarmak için ilke ve prensiplerinden birazcık da olsa taviz vereceksin.
Ya da hayat boyu muhalefette kalacaksın..
En taze misal: AKP’yi iktidara gelmesini sağlayan sadece muhafazakarlık ve dindarlık değil.
Dirlik düzenlik vaat ediyor. Ülkeyi iiyi yöneteceğine ikna ediyor Sadakat kısmında Osmanlı ve eski
dönem vurgusu yapıyor. Kutsal değerleri ön plana çıkarıyor. Yetmiyor, solun dayanışma ilkesini de
çalıyor ve uygulamak için vaat ediyor.
Oysa Türkiye’deki solun, yani CHP, kendi ilkeleri açısından tamam diyelim ancak dindarlık konusunda
hiçbir vaadi yok ve bu da partinin önünü tıkıyor.
Peki dindarlık önünü tıkıyorsa, sağın sadakat veya dirlik-düzenlik alanına giremez mi?
Bu ilkelerden birini kendi programına alamaz mı?
Bal gibi alır.
Alır ve halka inandırırsa iktidara bile gelir.
Zaten başka çaresi de yok açıkçası.
Eski ilkeler çöpe atılmalı tez elden.
CHP’nin altı oku mercek altına alınmalı.
CHP kaybettiğinde seçmeni suçlamaktan vazgeçmeli.
1950 yılından bu yana terk etmeyi düşünmediği “getto”sundan çıkmalı.
Getto hayatı CHP’yi körleştirmiş durumda.
Çıkınca hem ışığı ve hem de halkı görecek…
İktidara gelmenin başka yolu yok.
Öyle her kaybediş sonrası lider değiştirmekle bir yere varılamayacağını artık anlamaları lazım.
Eski ilkeler çöpe.
Yeni ilkelerle zirveye…
Bu kıyağımı CHP’liler unutmasın.
Her zaman ve her partide bunu yapmam
(Devam edecek)