Cumhurbaşkanı Erdoğan, yandaş TV’lerin ortak yayınında, Obama ile yaptıkları görüşmenin içeriği hakkında bazı ipuçlarını verdi, Paralel Yapı ve F. Gülen’e yakın bazı kurum ve kuruluşlara el koyma, kayyım atama konularında ise şunları söyledi:
“Şu anda orada (ABD’de) biliyorsunuz bir hukuk bürosuyla hükümet olarak çok ciddi anlaşmamız var. Öyle zannediyorum ki çok kısa bir zaman içerisinde o da neticesini vermeye başlayacak. Şu anda açıklamam doğru değil. Attığımız bazı özel adımlar var ki bu adımlar da onlara çok daha farklı bir geleceği yaşatacak. Şahıs olarak onlar beni çok iyi tanıyor. Ben de onları çok iyi tanıyorum. Onlar Tayyip Erdoğan'a ihanet ettiler. Ben onlara ihanet etmiyorum. Ben sadece milletin hakkını onlardan geri alma mücadelesi veriyorum. Bu ülkenin hakkını onlardan geri alma mücadelesi veriyorum. Yalnız dahi kalsam sonuna kadar bunu sürdüreceğimi söyledim. Bütün bu mücadeleyi hukuk içerisinde sürdürüyoruz. Medyada olanlar. '1 kuruş ben dışarıya para kaçırmadım'. Gel o zaman niye kaçıyorsun? Eğer bir sıkıntın yoksa gel, niye gidiyorsun? İlgili birimler çalışmalarını yürütüyor. Hukuki süreç yerli yerine oturuyor"
Hoca Fethullah Gülen’in şahsında kümelenen Hizmet Hareketi ile AKP ve Erdoğan arasındaki açık ve aleni savaş bugünün konusu değil. 2007’lere kadar uzanıyor. Gülen Hizmet Hareketinin devlette yapılanması, her alanda kendisini göstermesi bilinen bir gerçek. AKP’liler ve Erdoğan, en başta Ordunun (TSK), yani, cihet-i askeriyenin vesayetine son verilmesi amacıyla başlattığı Ergenekon ve benzeri soruşturmaların önce savcısı iken sonra “Yanılmışız, meğer bu kumpasmış”şeklindeki (U) dönüşünden sonra yaşanan 17-25 Aralık 2013 soruşturması sonrası tüm faturayı paralelcilerin lideri olduğu söylenen Fethullah Gülen’e kesmişti. Önce FG’nin, Dünyanın dört bir yanına yayılan özel okullarına, yurt içindeki okul, hastane, üniversite ve öğrenci yurtlarına, daha sonra da Hizmet Hareketi’ne gönül borcunu ödeyen ve ona destek veren kurum ve kuruluşlara karşı korkunç bir mücadele başlatmıştı Erdoğan. Bu kurum ve kuruluşlara hemen her gün yeni el koymalar, kayyım atamalar devam ediyor.
İşte tam da bu kertede Erdoğan, saraya yakın TV kanalına çıkıp “Onlar Tayyip Erdoğan’a ihanet ettiler” diyor ve devam ediyor:“Ben onlara ihanet etmiyorum. Ben sadece milletin hakkını onlardan geri alma mücadelesi veriyorum”
Bu sözlerden sonra haklı olarak halkın öğrenmek istediği ancak bugüne kadar açık ve net olunamayan konularda bilgi eksikliği olduğu ortaya çıkıyor.
Hizmet hareketi, Erdoğan’ın şahsına nasıl, neden ve hangi saiklerle ihanet etti?
Dahası neden ihanet etti?
Bu ihanet hangi konuları kapsıyor?
Ne oldu da, yollar ayrıldı?
Ortada bir ihanet var. Bu belli. Erdoğan-Gülen arasındaki ihanet meselesi neye dayanıyor?
Bu ilişki eğer “Al gülüm- ver gülüm” meselesi değilse o takdirde devlet içinde bir menfaat çatışması mı
vardı?
Milletin bilmediği, devlet içindeki menfaat çatışması ne olabilir ki?
Eğer doğruysa Hizmet Hareketi’nin dışardaki okullarının kapatılmasını dönemin başbakanı neden ister?
Devlet başkanlarının ayağına gidip “Bu okulları kapatın” demişse, bunu neden yapma ihtiyacı duyar?
Erdoğan “Ben sadece milletin hakkını onlardan geri alma mücadelesi veriyorum” diyor.
Peki, bizim haberimiz olmadan, bize sormadan bizlerin hakkını, Hizmet Hareketi’ne neden verdin? Bize, millete ait olan her neyse, halka danışmadan ve kamuya açıklamadan bir başkasına “ vermek” hakkı devletin görevleri arasında mıdır?
Hangi devlet halkından gizli ama halkını yakından ilgilendiren konularda tek başına, şahsi meselesiymiş gibi karşı tarafla mücadeleye girişir? Akıl almayacak konular bunlar. Eski Başbakanlardan rahmetli Demirel’in, bir kamu kuruluşuna yasalara uymadan verdiği bir arsa için medyada çıkan eleştiri hakkında “ Arsayı ben verdim. Ben verdimse verdim” demesinden çok farklı bir noktada Erdoğan’ın Hizmet Hareketi’ne karşı verdiği mücadele (!)
Bu mücadelenin altında yatan veya yatanlar neyse hepsinin açığa çıkması gerekiyor. Kapatılan banka, okullar, yurtlar, üniversiteler, şirketler, medya alanı, TV’ler, gazeteler, kurum ve kuruluşlara atanan kayyımlar…
Bütün bunlarda halkın ortak olduğu veya yatırım yaptığı alanlardaki kayıplarını kim ve nasıl telafi edecek? Bu çetrefil sorunlar yumağını birilerinin, en azından muhalif partilerin el atması gerekmez mi?
Gerekir ama öyle bir muhalefet partisi ortalıkta görülüyorsa…
Önce parti ve partilerin “görünür” olması, yani varlıklarını hissettirmesi gerek.