Hükümete de, cumhurbaşkanı Erdoğan’a da kendisini yakın hisseden, hatta bunu
inkar dahi etmeyen, eleştiri yapanları karşısına alan Hürriyet yazarlarından Fatih
Çekirge, yine çekirgeliğini yapmış. Ve “Mit Tır’ları haberinin üstüne atlamazdım”
diyerek Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ile Ankara
Temsilcisi Erdem Gül’ü hedef tahtasına koymuş.
Hazindir ki, gittiği ve çalıştığı her gazetede, sorumluluk aldığı her yayın kuruluşunda
çalıştığı organlardan çok kendisini ön plana çıkartan bu arkadaş şu günlerde
Hürriyet’in tepesine gelecek diye lanse ediliyor.
Hürriyet’i Genel Yayın yönetmeni olur veya olmaz beni ilgilendirmiyor, patronu Aydın
Doğan bilir.
Ama bizim de bildiklerimiz var.
Çekirge’nin önce CNN Türk’teki söyleşisinde sarf ettiği sözlere bir göz atalım.
CNN Türk canlı yayınında Hakan Çelik’in sorularını yanıtlayan Çekirge, MİT TIR’ları
haberine neden çekinceyle yaklaştığını şöyle anlattı: “Bir, benim için şu önemli, bu
iş devlet meselesi mi, yani Türkiye Cumhuriyeti devletinin meselesi midir? İki,
onun IŞİD’e gittiğini kim biliyor? Tamam silah var içinde, ama IŞİD’e gittiğini
üstünde yazıyor mu, adres mi var? Üç, ön tarafında da MİT mensupları
oturuyor. Bu nedenle ben üstüne atlamazdım hemen. Hatta en yetkili yerlere de
sorardım. Sonuçta devlet düşmanı değiliz yani. Yayınlayan da olabilir, onu
bilmiyorum.”
Çekirge bununla da kalmıyor. Şöyle devam ediyor:
“Bu tür olaylarda gazetecilerin ‘filitrasyon’unun çok kuvvetli olması gerekir. Ben
dolayısıyla bu haberin üstüne atlamazdım. Nitekim, bu fotoğraflar ve haber
birkaç gazeteye gitmiş zaten, kullanmamışlar”
Diyor ki:
“Sorumlu bir gazeteci olarak bu haberi yayınlamazdım…”
Şimdi söz bizde:
Önce “28 Şubat post modern darbesi” öncesine gidelim.
Çevik Bir Paşanın emi rsubayı gibi davranıp, he sabah gzetene dahi uğramadan,
doğrudan Genel Kurmay Nizamiyesinde kuyruğa girip, sonra brifingteki bilgileri hiç
araştırmadan gazetene (Hürriyet’e) manşet yaptıran kimdi?
Sen o zaman “Bu haberler acaba doğru mudur?” diye, Hürriyet’in Ankara Temsilcisi
olarak filitrasyon mekanizmasını hiç devreye sokmayı düşündün mü?
28 Şubat’a giden yolda “apoletsiz paşa” gibi davranıp tüm haberleri Özkök’e aktarıp,
“Paşamın emri, bu haberlerin iyi değerlendirelim Ertuğrul’cuğum” diyen ben miydim?
Keza, Uzan’ların Star Gazetesi’nde hangi haberin filtreden geçti bir tanesini hatırlata
bilir misin?
Daha gerilere gidelim.
Hürriyet’in Ankara Temsilcisi iken rahmetli Özal’la ilgili bir haberin öyküsü bende hala
tazeliğini koruyor.
Hürriyet’te manşet olmuştu bu haberin:
“Özal’ın Koskatos yolsuzluk dosyası”
Bu haber yayınlandığında ben de Tempo Dergisi’nde çalışıyordum.
Haber çıktıktan hemen sonra Ulaştırma Bakanlığı ve PTT Genel Müdürlüğü üst
yönetimlerinden bana ihbarlar geldi.
“Bu dosya baştan sona palavra. Tek kuruşluk yolsuzluk ve rüşvet yok bunda”
yolundaki ihbar telefonlarından sonra ens üst yönetimlerle konuşmaya karar verdim.
Ulaştırma Bakanı ve PTT Genel Müdürü ile üst derece bürokratlarla yaptığım
görüşmeler sonrası derlediğim “ tam tersi” bilgilerle ortaya çıkan haberin Tempo’da
yayınlanmasından sonra Hürriyet üst yönetiminden büyük tepkiler gelmişti.
Yunan Başbakanı Koskatos’tan esinlenerek yazdığın dosyanın “palavra” olduğunun
belgelenmesinden sonra bana “ Yahu bu haber gerçekten böyle mi? Ben nerde hata
yaptım acaba?” diye hayıflanan sen değil miydin?
Hatta “Yahu ikimizde aynı çatı altında çalışıyoruz, keşke haberin Tempo’dan
yayınlanmadan önce bana haber verseydin olmaz mıydı?” diye beni de yalanına alet
etmeye çalışman neydi?
Hani sendeki “ filitrasyon” mekanizması o tarihte neden çalışmadı?
Neden, birkaç kanaldan haberi araştırmadın?
Madem “ilkeli” ve “büyük” gazeteciydin, 28 Şubat’a giden yolda servise koyduğun tek
bir haber için “Değişik kanallardan bu haberi doğrulatmıştım” diyemiyorsun?
“Postal kafalı” gazeteciler sınıfından olduğunu inkar edebildin mi bugüne kadar?
Palavra bol.
Satış ve pazarlama iyi.
Gazetecilik ise hikaye…
Gazetecilik, son 13 yılda peydahlanan “havuz medyası”nda ayağa düştü iiyice.