Gazetecilik mesleğinin içinde bulunduğu durumu yazmaya pek elim varmıyor ama özeleştiri da
yapmamak olmuyor.
Olmuyor çünkü meslek elden gitti-gidecek noktaya sürükleniyor.
Gazeteci olmayan, gözlerini sadece kazanç için sonuna kadar açan, medyayı “tüp gaz bayiliği” mantığı
ile işlettiğini sanan yeni yetme havuz medyasının aç gözlü patronları sayesinde meslek dibe zaten
vurdu.
Dışardan gelen çapsız patronlar, içerde ise devşirilen gazeteci bozuntusu insanlar tarafından
“varakpare” hale sokulan medya dünyasında su üstünde tutunmaya çalışanların da hırs ve
ihtiraslarına yenildiklerine tanık oluyoruz.
İşte Mustafa Balbay’ın hali.
İşte Enis Berberoğlu’nun durumu…
İşte Cumhuriyet’in eski genel Yayın Müdürü Utku Çakıröz’ün neden ve CHP’de ne yaptığının bilineme
durumu…
Bütün bu son örnekler, gerçekten gazetecilik yapmaları gerekirken son kalkan trene yetişmek zorunda
kalan insanlar gibi politikaya soyunan deneyimli arkadaşların hal-i pür melali içler açısı.
Son örnek Mustafa Balbay…
Arkadaşlık hukukuna ağırlık verirsen hiçbir şey yazmamam gerek.
Medya etiği ve mesleki dayanışma açısından bakınca çok şeyler yazmak zorunda hissediyorum
kendimi…
Gazeteciler siyaset yapamaz demiyorum.
Yapacaksan adam gibi yap.
Mesleği “atlama semeri” olarak kullanma.
Hem siyaset, hem gazetecilik yapılmaz değil.
Örnekleri bol.
Ama bana sadece rahmetli Bülent Ecevit’in “gazeteciliğini” örnek gösterme.
Ecevit Ulus gazetesinde, yani parti organında sadece sanat yazarlığı yaptı, şiirler yazdı.
Hepsi bu.
Onun dışındaki örnekler de zaten fiyasko…
Altan Öylemler, Orhan Birgitlerin siyasi hayatlarındaki tablolar ortada.
Neyse Balbay gazetecilik yaparken, “eksen kayması” sonucu devletin bir şekilde el değiştirmesi
olayına, bir şekilde karışmış, yargılanmış bir meslektaşımız.
Suçludur, suçsuzdur bu konu dışı.
Fetö’nün kurbanı olmuştur deniyor, bilemem.
Bildiğim, CHP’nin yanında yer alması, onu ölümüne savunması ve kamu oyu yaratılması sonucu bir
şekilde cezaevindeyken milletvekili seçilmiş bir meslektaşımız.
Üçüncü kez de İzmir’den mebus yapıldı.
Yetmedi CHP’nin başına gelmeye soyundu.
Yemedi, yedirmediler.
Cumhuriyet Gazetesi tarafından bir yerlere geldiğinin farkındaydı.
Gözden düşünce yine gazetede yazmak istedi.
Yönetim “Yok atıkkk” dedi.
Yanlış doğru…
Milletvekili olarak git sana ayrılan yerde otur be kardeşim.
Bir şeyler yapmak istiyorsan CHP içindeyken de yapabilirsin.
İhtiras yaptı.
Yazı yazdırmayan Cumhuriyet yönetimini suçladı.
Yetmedi Fetö’ün baskı yaptığını ve bu nedenle kendisine yazı yazdırılmadığını iddia etti.
Hatta gazeteden kovulduğunu…
Olmadı be kardeşim Mustafa.
Şu paralel yapı, şu Fetö her taşında altından çıkıyor çıkmasına da, Cumhuriyet’te ne işi var?
Vallahi Paralel yapının 1950’lerden sonra var olduğunu bilsem ve inansam neler söylemem ve
yazmam ki?
“Türk medyasında çalışmış ve gelmiş geçmiş bütün köşe yazarlarına yapılan suikastlardan Fetö
sorumludur” derim.
Hatta 1982 yılında, rahmetli Erol Simavi’nin, Hürriyet’i Hürriyet yapan 18 yıllık Genel Yayın Müdürü
Nezih Demirkent’i gazeteden kovarken Fethullah Gülen’den “ fetva” aldığına bile inanasım gelir.
Pes yani Mustafa’m…