On yıl önce Avrupa’ya elimizi kolumuzu sallayarak girecektik güya…
Hayal.
Adamlar zaten bize 15 yıl ceza vermişlerdi.
“Siz kapıda bir 15 yıl bekleyin bakalım” demişlerdi.
Neden diye sormuştuk.
Yanıtları net ve çok açıktı:
“Sizin Avrupa’yı hak etmeniz için hazmetme kapasitenizi yükseltmeniz gerek.”
Adamlar açıktan “Siz birliğe zor girersiniz” demişlerdi de kimse sesini
çıkarmamıştı.
Şimdi bizimkiler coştular.
Suriye’deki göçmen sorununu koz olarak kullanmak niyetindeler.
Başbakan Davutoğlu gitti, önüne 72 şart koydular.
Ama Başbakanımız hiç oralı olmadı “beşuş” çehresiyle TV ekranlarına çıkıp
“Haziran’da vizesiz Avrupa’dayız” dedi.
Bir tek sayın Davutoğlu inanıyor olmalı.
Dışişleri Bakanından tık yok.
Avrupa Birliğinden sorumlu bakanı bulmak ve konuşturmak mümkün değil.
Saray sakini ise kadın sorunlarına daldı gitti.
Şu aralar kadın hakları konusunda Nisa suresine kafayı takmış.
Halk “Avrupa’ya ne zaman gireriz” sorusunu ağzına bile almıyor.
Ülke ekonomi darboğazda.
Enflasyon tavan yaptı, yapacak.
İhracat ricat halinde.
Turizm desek reklamı bol, geleni yok.
Adam sabah işine gidiyor, akşam eve dönünce kara kara düşünüyor.
“Bu ayın sonunu nasıl getiririz?” kaygısı herkeste hakim.
Doğu ve güneydoğu bölgemizde orta yoğunlukta savaş sürüyor.
Ülke güllük gülistanlıkmış gibi.
Kişi başına düşen milli gelir 6-7 binlere inmemiş, 16-17 bin dolarlara çıkmışız
gibi “AB kapısı açılıyor” diye bangır bangır bağıran bir başbakanımız var.
Gidelim gitmesine de…
Hangi parayla?
Nasıl?