Devlet yönetimini, belediye idaresiyle karıştırırsan sonuç böyle olur.
Belediyecilik ayrı…
Devlet yönetmek ayrı…
Enstrümanları farklı bir kere…
Belediye başkanları “mücavir” alandan sorumlu olurlar.
Ülke yönetenler, ülke sınırları nereye kadar uzanıyorsa…
Bizdeki filmi, daha önce İran’da da gördük.
Tahran Belediye Başkanlığından İranCumhurbaşkanlığına hoplayan Mahmud Ahmedinejad örneği…
8 yıl boyunca ülke yönetirken” çarşaf”a dolandı.
Olmadı, yönetemedi, üretemedi, halkına umut veremedi…
Devrildi gitti…
2002 yılından bu yana iktidarda olan AKP yönetimi de, çoğunlukla Istanbul Belediye Başkanlığı
koltuklarından devlet koltuklarına zıpladılar.
İran’lının aksine İstanbul eski Belediye Başkanı Erdoğan’ın bir şansı vardı önünde:
Ülke krizdeydi…
Yönetim zaaf içindeydi…
ABD’den transfer Kemal Derviş, Dünya Bankasındaki koltuğundan kalkıp Türkiye’ye geldi ve kısa
zamanda hazırladığı acı reçeteleri içeren 10 yıllık programı AKP’lilere teslim edip gitti.
AKP yönetiminin başına konan “kuş” şans getirdi.
Derviş’in ekonomik programına aynen uyan Erdoğan’ın bakanları, bilgilerini de ortaya koyup ülke
kalkınmasına katkı sağladılar, İMF borçlarını ödediler, ABD ve Avrupa’dan gelen rüzgarı da arkalarına
alıp kalkınma hamlelerinde başarılı oldular.
İşte bu kadar.
2010 yılından sonra ise geçmiş yıllarda kazandıklarını harcayarak bugünlere getirdiler ülkeyi.
Geriye gidişe yani.
Ekonomi ne kadar programlı seyrettiyse, dış politika o kadar kötü yönlendirildi.
Üç tarafı denizlerle, dört tarafı düşmanlarla çevrili ülkemizin değil çevresindeki ülkeleri bilmekte
zorlanabilecek birine , Türkiye’nin yön haritasını dahi tahmin edemeyecek durumdaki Davutoğlu
Ahmet’e, dış politika teslim edildi.
Komşularla “sıfır sorun” dedi…
Ne büyük laf yarabbim.
Ama kısa zamanda kaportayı çizdirdi Prof.Davutoğlu.
“Sıfır sorun”dan, önüne istediğiniz rakamı koyun “bol sıfırlı” sorunlar yumağı ile burun buruna getirdi
ülkeyi sayın Davutoğlu.
“Stratejik Derinlik”ten, Bayırbucak Bölgesinde patlak veren ve bir Rus uçağının düşürülmesi noktasına
sürükledi ülkeyi..
Stratejik çukura doğru yuvarlanan bir ülke haline getirildik.
Hadi Davutoğlu dış politikadan anlamıyordu, peki ama sayın Erdoğan nerden öğrendi de dış politika
uzmanı kesildi?
Başbakan Erdoğan, Bayırbucak köyüne, yani Suriye’de, Hatay’ın dibindeki yaşayan Türkmenlere
gönderilmek üzere yola çıkarılan Tır’lardaki silahları neden saklamak istedi.
Neden önce “Tır’larla insani yardım gönderiyorduk” dedi.
Uçak düşürüldüğü saatlerde, bu haberi sarayda kabul ettiği öğretmenlere duyuran sayın Erdoğan, “
alkış” alınca gaza gelip şu itirafta bulunmaz mı?
“ İşte o TIR'lar bizim Bayırbucak Türkmenlerine yardım götüren TIR'lardı. Bazıları, 'Başbakan
Erdoğan, diyordu ki, onların içinde silah yok' şeklinde konuşuyordu. Yahu varsa ne olacak,
yoksa ne olacak. Oraya insani yardım götürüyoruz. Kim onlar, mağdur mazlum bizim Bayırbucak
Türkmen kardeşlerimiz. Ülkemizin, hükümetimizin ve şahsımın aleyhine bir algı oluşturmak adına bu
yardımları sabote edenleri milletimizin asla affetmeyeceğine inanıyorum.”
Demek ki neymiş:
“Silahlar da, insanı yardım” kategorisinde sayılırmış.
Ne dedim yazımın başında:
“Belediye yönetmekle, devlet yönetmek aynı şey değildir”
Zor iştir, zor zenattır Türkiye’yi yönetmek…